Logo

2. Hukuk Dairesi2022/10433 E. 2023/954 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Karşılıklı boşanma davasında boşanmaya sebep olan olaylarda kusur oranı, velayet, nafaka ve tazminat taleplerinin yerindeliğine ilişkin ihtilaf.

Gerekçe ve Sonuç: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, deliller ve uygulanması gereken hukuk kuralları gözetilerek, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğuna, velayetin anneye verilmesinin uygun olduğuna, nafaka miktarının yerinde olduğuna ve tazminat taleplerinin reddine dair yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın, davalı-davacı erkek vekili tarafından velâyet düzenlemesi dahil olmak üzere her iki davanın tamamı yönünden, davacı-davalı kadın tarafından ise katılma yoluyla; kusur belirlemesi ve reddedilen tazminat talepleri yönünden istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince her iki başvurunun ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı -davacı erkek vekili tarafından; velâyet düzenlemesi dahil olmak üzere her iki davanın tamamı yönünden, davacı-davalı kadın tarafından ise katılma yoluyla; ortak çocuk yararına hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarı yönünden temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda;

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) öngördüğü yargılama sistemine göre ilk derece mahkemesinin kesin olmayan kararına karşı önce istinaf yoluna başvurulabilmektedir. İstinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince, başvuran tarafın istinaf başvurusunun usulden ya da esastan reddine karar verilebilir veya ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulabilir. Bu durumda bölge adliye mahkemesi kararına karşı, istinaf başvurusu reddedilen tarafın ya da istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeni hüküm kurulması hâlinde aleyhine karar verilen tarafın temyiz hakkı bulunmaktadır. Başka bir deyişle istinaf başvurusunun reddi hâlinde bölge adliye mahkemesi kararına karşı temyiz hakkı sadece istinaf başvurusu reddedilen tarafa ait olup bu hâlde ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmeyen tarafın temyiz hakkı bulunmamaktadır.

Somut uyuşmazlıkta, İlk Derece Mahkemesince, velâyeti anneye verilen ortak çocuk yararına hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik olarak verilen hüküm davacı-davalı kadın tarafından istinaf edilmeyerek kesinleşmiştir. Bu nedenle davacı-davalı kadın vekilinin, istinaf edilmeyerek kesinleşen bu yöne ilişkin katılma yoluyla temyiz dilekçesinin tümden reddine karar vermek gerekmiştir.

Davalı-davacı erkek vekilinin gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenildikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı-davalı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların 2012 tarihinde evlediklerini, bu evlilikten 2016 doğumlu ortak çocuklarının bulunduğunu, davalının annesinin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kalması, güven sarsıcı ve sadakatsiz davranışlarda bulunması, müvekkiline psikolojik şiddet uygulaması, müvekkilini küçük görmesi, hakaret etmesi, aşağılaması nedeniyle evliliklerinin temelinden sarsıldığını, tarafların her ikisi de tıp doktoru olmalarına rağmen davalının ekonomik yönden de müvekkilini aşağıladığını, davalının 2018 yılı Mayıs ayından itibaren müvekkiline fiziksel şiddet uygulamaya da başladığını, davalının annesinin müvekkil hakkında asılsız iddialarda bulunduğunu, davalının da annesini desteklediğini, erkeğin intihara kalkıştığını, 07.11.2018 tarihinde sabah saat 05:00 civarında davalının müvekkili ile rızası dışında ilişkiye girmeye çalıştığını, müvekkilin direnmesi üzerine itip kaktığını ve sol kulağı üzerine tokat attığını, aynı gün müvekkilin çalışmakta olduğu hastaneye gidip 10 gün rapor alıp ücretsiz izin talebinde bulunduğunu, son olarak 09.11.2018 tarihinde gece davalının, müvekkilin canına kastedecek şekilde şiddet uyguladığını, boğazını sıktığını, nefessiz bıraktığını, müvekkilin polisi aradığını, polis tarafından tarafların karakola götürüldüğünü, müvekkilinin yeniden darp raporu aldığını, davalının bu süreçte müvekkilinden mal kaçırma çabası içine girdiğini beyanla, tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin müvekkiline verilerek çocuk için aylık 10.000,00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, müvekkili yararına aylık 5.000,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, müvekkili yararına yasal faizi ile birlikte 500.000,00 TL maddî, 500.000,00 TL manevî tazminata, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı-davacı erkek vekili süresinde sunduğu cevap ve birleşen dava dilekçelerinde özetle; davacı kadının iddialarının doğru olmadığını, tarafların her ikisinin de doktor olduğunu, müvekkilinin 2018 yılı Nisan-Mayıs aylarından sonra davalının tavır ve davranışlarında bir takım tutarsızlıklar, çelişkiler fark etmeye başladığını, evlilik terapistine gittiklerini, kadına “bipolar afinite” ön tanısı konulduğunu, “Depakin” adlı bir ilaç önerildiğini, kadının sakinleşmek yerine daha da agresif tutum ve davranışlar sergilemeye başladığını, terapinin dördüncü seansında kadının, müvekkili uzun süredir aldattığını itiraf ettiğini, ortak çocuk için aynı evde iki yabancı gibi yaşadıklarını, kadının zina itirafının ardından müvekkil ve davalı arasında hiçbir şekilde karı-koca ilişkisi, evliliği sürdürme amaçlı herhangi bir beraberlik olmadığını, davalının, müvekkilin tek talebi olan ortak çocuklarının velâyetinin müvekkilde kalmasını kabul ettiğini, ancak davalının uyumsuz tavırları sebebiyle anlaşmalı boşanma sürecinin olumsuz sonuçlandığını, kadının işlediği zina eyleminin detaylarını bizzat kadının ilk ağızdan anlattığı akrabalarından ve kendisinden duyduğunu, kadının evlilik dışı ilişki yaşadığı kendisi gibi evli olan ve doktor olarak görev yapan A. O. Ö.’nün yakınlarından da bu ilişkiyi öğrendiklerini, ortak çocuklarının şu anda bu sebeple pedagojik destek aldığını beyan etmesi akabinde bir kez daha sarsıldığını, davalı ile dava dışı A. O. Ö.’nün, 26 Ekim-29 Ekim 2018 tarihleri arasında Belek Titanic Deluxe Otelde gerçekleştirilen Tıp Kongresine birlikte katıldıklarını, geceleri aynı odada konakladıklarını, müvekkilin bu hususu eşi ve A. O. Ö.’nün birlikte kalacakları odayı ayarlayan kişinin mesajı ile öğrendiğini, müvekkilin, eşinin huysuz ve tutarsız davranışları, değişken duygu durumu, çocuğuyla yeterli ve gerekli şekilde ilgilenmemesi ve psikiyatrik bir rahatsızlığı olabileceği ihtimali sebebiyle ortak çocuklarının kişisel ve psikolojik gelişimi açısından ciddi kaygılar duyduğunu beyanla asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Kanun'un 161 nci maddesi uyarınca zina nedeniyle boşanmalarına, davalının zina eylemi nedeniyle müvekkili lehine 500.000,00 TL manevî tazminata, tarafların ortak çocukları 2016 doğumlu A. Milan'ın velâyetinin müvekkil babaya verilmesine, davalı anne ile ortak çocuk arasında kişisel ilişki tesisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, kadın tarafından erkeğin kendisini aldattığı iddia edilmiş ise de kadının 2014 yılında ve 2015 yılında gördüğü mesajlardan sonra erkeği affettiğini de açıkça belirttiği ve evlilik birliğinin devam ettiği, 2017 yılında erkeğin eve ters giyilmiş gömlekle geldiği iddiasının da ispatlanamadığı, aynı yıl işyerinde bir kadının davalı -davacı erkek aleyhine cinsel taciz suçlamasında bulunmasının dayanağı olup olmadığı ispatlanamadığı gibi bu olaydan sonra da kadının evlilik birliğini sürdürdüğü, 2018 yılı Mayıs ayında erkeğin annesinden kaynaklanan tartışmada erkeğin kendisini saçından tutup sürüklediği iddiası ile ilgili de delil bulunmadığı, bu iddiaya konu olayın da affedildiğinin kadın tarafından dava dilekçesinde ve uzman heyet görüşmesinde samimiyetle belirtildiği, geçmişte yaşanan ve affedilen en azından hoşgörü ile karşılanan olaylardan dolayı taraflara kusur yüklenemeyeceği, erkeğin aralarındaki gelir farkı veya memleketi nedeniyle kadını aşağıladığına dair bir delil bulunmadığı, davalının annesinin tarafların evliliğine müdahale ettiği iddiasının ispatlanamadığı, yine erkeğin intihara kalkıştığına dair bir delil bulunmadığı, kadın, boşanma davası açıldıktan sonra erkeğin bakıcı Fee ile ilişkisi olduğunu, ortak evin elektrik, su gibi aboneliklerini çocuğun da orada yaşamasına rağmen kapattırdığını iddia ettiği, erkeğin de boşanma davası açıldıktan sonra kadının sevgilisi A. O. Ö. ile görüşmeye devam ettiğini, evde birlikte kaldığını, bayram tatili için ailesinin yanına kadını A. O. Ö.'nün bıraktığını iddia etmiş ise de her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirilebilecek olup dava tarihinden sonra yaşandığı iddia edilen bu olayların kusur tespiti yönünden dikkate alınamayacağı, erkek tarafından kadının zina yaptığı iddia edilmiş ise de; 4721 sayılı Kanun'un 161 inci maddesinde özel boşanma sebebi olarak düzenlenen zinanın varlığı için eşin başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girdiğinin kesin bir şekilde ispatlanması gerektiği, bu konuda erkeğin iddia ettiği şekilde bir otel kaydının bulunamadığı, dosya kapsamında cinsel ilişkiyi açık ve net bir şekilde ispatlayan delil sunulamadığı, böylece zina iddiasının ispatlanamadığını, kadın dilekçelerinde eşine, bir başkasına karşı sadece platonik duyguları olduğunu itiraf ettiğini savunmuş ise de beyanının içeriği bundan ibaret olsa dahi erkek açısından güven sarsıcı bir davranış olduğu, ancak erkek tanıklarının beyanları ve kadının kısmi ikrarı nazara alındığında kadının iş arkadaşı olan A. O. Ö. isimli şahıs ile sadakat yükümlülüğüne aykırı bir ilişki içerisinde olduğu kanaatine varıldığı, kadın bu olay nedeniyle erkeğin kendisini affettiği iddiasının da ispatlanamadığı, kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı için kusurlu olduğu, erkeğin, 07.11.2018 tarihinde kadını cinsel ilişkiye zorlayıp tokat attığı iddiasının ispatlanamadığı, ancak erkeğin 09.11.2018 tarihinde kadına karşı şiddet uyguladığının; tanık Fee'nin beyanları, fotoğraf, adli rapor ve Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2019/49 Esas, 2020/283 Karar sayılı, 25.09.2020 kesinleşme tarihli kararı ile sabit olup erkeğin bu nedenle kusurlu olduğu, yine erkeğin yaşanan bu olayları Mahir ve Müge isimli arkadaşlarına anlattığını tanık Betül'ün yanında kabul etmesi karşısında özel hayatlarını başkalarına anlatıp konuşulmasına sebep olması nedeniyle de kusurlu olduğu, ancak kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması karşısında erkeğin birden fazla kusurlu davranışlarının kısmen tepkisel olduğu nazara alınarak bir bütün halinde değerlendirildiğinde tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre asıl dava yönünden davanın kabulü ile tarafların evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanmalarına, taraflar eşit kusurlu olduğundan karşılıklı maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddine, boşanma ile yoksulluğa düşmeyeceği anlaşıldığından kadının kendisi için tedbir ve yoksulluk nafakası talebinin reddine, zina iddiası ispatlanamadığından birleşen davanın reddine, dosyada aldırılan sosyal inceleme raporları, çocuğun yaşı uzman görüşleri dikkate alındığında velayetin anneye verilmesinin uygun olacağı gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, ortak çocuk ile baba ile kişisel ilişki tesisine, velâyeti anneye verilen ortak çocuk yararına aylık 3.500,00 TL tedbir, 4.500,00 TL iştirak nafakasına, kadının kendisi için tedbir ve yoksulluk nafakası ile tazminat taleplerinin reddine, erkeğin birleşen zinaya dayalı boşanma davasının ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

1.Davalı-davacı erkek vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı-davalı kadının zina eyleminin dosya kapsamından ispatlandığını, birliğin sarsılmasında kusuru bulunmayan müvekkili lehine maddî ve manevî tazminat koşullarının gerçekleştiğini, kadının asıl davasının kabulünün doğru olmadığını, velâyet düzenlemesinin yerinde olmadığını, ortak çocuğun yaşı dikkate alındığında yararına hükmedilen nafaka miktarının fahiş olduğunu beyanla; velâyet düzenlemesi dahil olmak üzere her iki davanın tamamı yönünden istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

2.Davacı-davalı kadın vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin eşit kusur belirlemesinin hatalı olup birliğin sarsılmasında davalı-davacı erkeğin tam kusurlu olduğunu, müvekkilin maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddinin yerinde olmadığını beyanla, kusur belirlemesi ve reddedilen maddî ve manevî tazminat talepleri yönünden istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; taraflarca usulüne uygun dilekçeler aşamasında dayanılan ve çekişmeli olarak belirlenen vakıalara göre Mahkemece tespiti yapılan hükme esas alınarak taraflara yüklenilen kusurların, somut, görgüye dayalı, tutarlı tanık anlatımları ve sunulan delillerle kanıtlandığını, kusur tespitinde bir isabetsizlik bulunmadığını, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, tarafların birliğin sarsılmasında eşit kusurlu oldukları kabul edilerek asıl davanın kabulü ile boşanmaya hükmedilmesinde, erkeğin birleşen zinaya dayalı boşanma davasının ispatlanamadığından reddine hükmedilmesinde usul ve kanuna aykırılık bulunmadığı, ortak çocuğun yaşı itibariyle psikolojik ve duygusal yararları için anne sevgi ve ilgisine ihtiyaç duyması, yerleşik düzeni, gözetilmesi gereken yüksek yararı, bedensel, fikri ve ahlâki gelişimi, yaşam koşulları dikkate alındığında velâyetinin anneye verilmesinde ve kişisel ilişki ile sürelerinde usul ve esas açısından bir isabetsizlik bulunmadığı, velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu, ortak çocuğun yaşı gereği artan ihtiyaçları, 4721 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 50 nci ve 51 inci maddesi hükümleri uyarınca çocuk lehine hükmolunan tedbir ve iştirak nafakası miktarlarının yerinde olduğu, davacı-davalı kadının uzman doktor olup düzenli ve sabit gelirinin bulunduğu, boşanmakla yoksulluğa düşmeyeceği, kusur durumlarına göre tarafların koşulları oluşmayan maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddi kararında usul ve esas yönünden bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1.Davalı-davacı erkek vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki beyan ve taleplerini tekrarla, velâyet düzenlemesi dahil olmak üzere her iki davanın tamamı yönünden temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Davacı-davalı kadın vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde özetle; ortak çocuk yararına hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarı yönünden katılma yoluyla temyiz isteminde bulunmuştur.

C. Gerekçe

1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, taraflarca karşılıklı olarak açılan boşanma davasında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunup bulunmadığı, geçimsizlik var ise kusurun kimden kaynaklandığı, kusur oranlamasının doğru olup olmadığı, kadın eşin zinasının ispatlanıp ispatlanmadığı, asıl davanın kabulü ile birleşen davanın reddi kararlarının, velâyet düzenlemesinin, ortak çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakasına hükmedilmesi ve erkeğin tazminat talepleri hakkında verilen ret kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi, 161 inci maddesi, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 169 uncu maddesi, 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 182 inci maddesi, 330 uncu maddesi, 336 ncı maddesi; 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 inci ve 371 inci maddeleri.

3.Değerlendirme

1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı-davacı erkek vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı-davalı kadın vekilinin katılma yoluyla temyiz dilekçesinin REDDİNE,

2. Davalı -davacı erkek vekilinin temyizinin incelenmesine gelince;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderlerinin temyiz eden Övünç'e yükletilmesine,

Peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde İlknur'a iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

09.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.