Logo

2. Hukuk Dairesi2023/8097 E. 2024/7487 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Boşanma davası sonrasında ziynet ve katılma alacağı istemine ilişkin açılan davada, mahkemenin ziynet alacağı talebi yönünden gerekçesiz karar vermesi nedeniyle uyuşmazlık temyiz incelemesine konu olmuştur.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, Anayasa'nın 141. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde öngörülen usule uygun bir gerekçe oluşturmadan ziynet alacağı talebi hakkında karar vermesi, kararın hangi sebeplerle verildiğinin anlaşılabilmesini ve denetlenebilmesini engellediğinden, davacı kadın vekilinin temyiz itirazları kabul edilerek hüküm bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi

SAYISI : 2017/8 E., 2023/172 K.

KARAR : Kısmen kabul kısmen ret

Taraflar arasındaki ziynet ve katılma alacağı davasından dolayı bozma sonrası yapılan yargılama sonunda, Mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı erkek vekili ve davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; müvekkiline düğünde takılan 500 gr ziynet eşyasının davalının geri verilmek üzere müvekkilinden aldığını ve harcadığını, müvekkilinin evden kilitler değiştirilerek zorla çıkarıldığını, müvekkiline ve annesine ait olan evde bulunan 700 gr bilezik, 100 gr burma bilezik, 25 adet çeyrek altın, 5 adet büyük altın, 25 adet bilezik, 1 adet tek taş, 5 adet normal ve 1 adet alyans ile 4 adet taşlık yüzük, 11 adet küpe, 6 adet zincir kolye ile 5.000,00 TL tutarında Dolar ve Euro'nun davalıda kaldığını, davalı tarafından arkadaşı adına mal kaçırma amacıyla 07 ... plakalı aracın alındığını belirterek; davalı tarafından bozdurulan 500 gr ziynet eşya bedeli olan 55.000,00 TL'nin dava tarihinde itibaren faizi ile birlikte tahsilini, evde kalan ziynet eşyalarının aynen, mümkün olmaması halinde dava tarihindeki belirlenecek değerinin dava tarihinde itibaren faizi ile birlikte tahsilini, mal rejiminin tasfiye edilmesini talep ve dava etmiştir.

2. Davacı kadın vekili 01.04.2014 tarihli dilekçesinde; harca esas değerin 15.000,00 TL olduğunu açıklamıştır.

3. Davacı kadın vekili 11.05.2017 tarihli dilekçesinde; müvekkiline ait altınların 10 adet bilezik ve davalı tarafından satılan 500 gr altın ile 25 adet altın bilezik, 1 adet tek taş yüzük ve alyans, 2 adet normal yüzük, 2 adet taşlı yüzük, 3 adet zincir kolye olduğunu açıklamıştır.

4. Davacı kadın vekili 05.09.2022 tarihli dilekçesinde; talep miktarını artırarak 96.500,00 TL katılma alacağı, 38.915,05 TL ziynet eşyası alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

1. Dava, boşanma davası ile birlikte açılmış olup önce 22.11.2012 tarihinde davalı erkeğin açtığı boşanma dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, sonra 17.04.2013 tarihinde işbu dava dosyasından da ayrılmasına karar verilmiş, dava dosyası işbu esasa kaydedilmiş olup davacının annesine ait olduğu iddia edilen altınlar yönünden davanın da 11.04.2014 tarihinde işbu dava dosyasından ayrılmasına karar verilmiştir.

2. Mahkemenin 20.01.2015 tarih ve 2013/630 Esas, 2015/44 Karar sayılı kararı ile; davanın açıldığı tarih itibariyle taraflar arasında boşanma işleminin gerçekleşmediği, dolayısıyla mal rejiminin tasfiyesi şartının gerçekleşmediği; her ne kadar usul ekonomisi açısından taraflar arasında derdest olduğu ifade edilen boşanma davasının bekletici mesele yapılması ve sonuçlanmasının beklenmesi düşünülebilirse de gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ya da ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan davanın beklenmesinin hem davaların yıllarca uzadığı yönünde tenkitlere hem de Mahkemelerde gereksiz iş birikimlerine neden olduğu, kaldı ki tarafların dava şartı gerçekleştikten sonra süresi içerisinde dava açmasına da engel bulunmadığı gerekçesiyle, davanın ön şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 08.11.2016 tarih ve 2015/5944 Esas, 2016/15248 Karar sayılı kararı ile; dosya üzerinden ve UYAP'tan yapılan incelemede taraflar arasında 13.02.2012 tarihinde açılan Kumluca 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi 2012/62 Esas sayılı boşanma dava dosyasında tarafların boşanmalarına karar verildiği, dosyada davalı-davacı kadın tarafından hükmün temyiz üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 06.05.2015 tarih ve 2014/22545 Esas, 2015/9423 Karar sayılı ilam ile kadının açtığı boşanma davasının da kabulü gerektiğinden hükmün bozulduğu, boşanma davasının devam ettiği; mal rejiminin sona ermesi, mal rejiminin tasfiyesiyle katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı davalarının görülebilirlik ön koşulu olduğu, her davanın mümkün olan en kısa zamanda, en az giderle görülüp sonuçlandırılması gerektiği, mal rejimini sona erdiren boşanma davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğince bekletici mesele yapılması gerektiği belirtilerek, davacı kadın vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıdaki başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 07 ... plakalı aracın boşanma davası açıldıktan çok kısa bir süre önce devredildiği, aracın evlilik içinde olduğu kabul edilerek 03.08.2022 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda davacının 98.463,66 TL katılma alacağı bulunduğu, taleple bağlı kalınarak karar verildiği; ziynet eşyalarına ilişkin olarak davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile araç yönünden 96.500,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, davacının ziynet alacağı talebinin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davalı erkek vekili temyiz dilekçesinde; davacıda kalan ev eşyalarının ve davacı adına kayıtlı evin, ortak altın birikiminin tasfiyede dikkate alınmadığını, tek taraflı tasfiye yapılmasının hatalı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davacı kadın vekili temyiz dilekçesinde; ziynet alacağının reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, ıslah dilekçesi ile sadece düğün videosunda tespit edilenlerin talep edildiğini, müvekkilinin evliliğinde çok mağdur edildiğini, müvekkilinin evin tek kızı olduğunu ve babasının toptan kuyum işi yaptığını, ziynet alacağının davalı erkeğin beyanları, tanık beyanları, düğün kaseti ve resimlerle ispatlandığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, talep, ispat noktasında toplanmaktadır. Dava, ziynet ve katılma alacağı istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 26 ncı maddesi, 31 nci maddesi, 33 üncü maddesi, 177 ve devamı maddeleri, 190 ıncı maddesi, geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası, 6 ncı maddesi, 179 uncu maddesi, 202 nci maddesi, 219 uncu maddesi, 222 nci maddesi, 225 inci maddesinin ikinci fıkrası, 227 nci maddesi 229 uncu maddesi, 230 uncu maddesi, 231 inci maddesi, 235 inci maddesinin birinci fıkrası, 236 ıncı maddesinin birinci fıkrası; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285 inci ve devamı maddeleri.

2. Ayrıca, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır." hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

2. 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesinde bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiği açıklanmıştır.

3. 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de; “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklamaya yer verilmiştir.

3. Değerlendirme

1. Katılma alacağına yönelik yapılan temyiz incelemesinde; tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı erkek vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Yukarıda belirtilen ilgili hukuk uyarınca bir Mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.

3.“ Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu (sabit gördüğü) maddî vakıalar ile hüküm fıkrası (sonucu) arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep (veya sebepler), başka bir deyimle, hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. ... Hâkim, tarafların kendisine sundukları ve (tahkikat sonucunda) sabit gördüğü maddî vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp (m.33) bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. İstinaf mahkemesi ve Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. ...Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. ... Hukukî dinlenilme hakkı, mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.” (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, Ankara, İkinci Baskı, 2021, s.890-892).

4. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

5. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

6. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

7. Gerekçeye ilişkin hükümler, kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

8. Ziynet alacağına yönelik yapılan temyiz incelemesine gelince, somut olayda; Mahkemece, Anayasa'nın ve 6100 sayılı Kanun’un aradığı anlamda ziynet alacağı talebi yönünden herhangi bir gerekçe oluşturulmadan karar verildiği, kararın hangi sebep ya da sebeplerle verildiğine ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği görülmüştür.

9. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçe içeren, önceki hüküm sonucuna uygun; ziynet alacağı talebi yönünden de incelenecek ayrı, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde bir karar vermek olmalıdır.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı kadın vekilinin ziynet alacağına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına

2. Davalı erkek vekilinin katılma alacağına yönelik temyiz itirazlarının REDDİNE,

Temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara iadesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

07.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.