"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/715 E., 2023/190 K.
DAVA TARİHİ : 04.07.2011
KARAR : Ret
Taraflar arasındaki vesayet görevinin kötüye kullanılmasından kaynaklanan tazminat davasından dolayı bozma sonrası yapılan yargılama sonunda, Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların babaları ...'in 1991 yılında anneleri Melahat Er'in ise 1990 yılında öldükleri, davacılara 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 404 üncü maddesi gereğince davalının vasi olarak atandığını, davalının vasi olarak Er Muhasebe Şirketi işlemlerini yürüttüğü, davacılara bilgi vermediği, davacılara gelir bildiriminde bulunmadığı, ödeme yapmadığı, şirketi kendi adına tescil ettirdiği, vasilik görevini kötüye kullanılması nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 50.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile ödenmesine ve Er Muhasebe Şirketinin davalı adına olan ticaret sicilindeki kaydının silinerek davacılar adına ticaret siciline kaydına karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; 14.10.1991 tarihinde davacılara vasi atandığını, Er muhasebe bürosunun eski sahibi olan ... in serbest meslek erbabı niteliğinde muhasebeci olduğunu, ... in ölümü ile yasa gereği ...'in meslek mensubu ruhsatının sona erdiğini, oda kaydının resen silinmiş olduğunu, Meslek ruhsatının yasa gereğince yasal mirasçılara geçemeyeceğini, ...'in de vefatı ile kendisinin Serbest Muhasebeci ruhsatı olması nedeniyle ticaret sicile kendi adına tescil ettirdiğini, bu durumun yasal olduğunu, tescil tarihinden itibaren muhasebe bürosunun kendi adına faaliyette bulunduğunu, davacıların her hangi bir haklarının kalmadığını, ...'in yasal mirasçıları arasında muhasebeci meslek mensubu olmadığını, murisin ölümünden sonraki bir yıllık süre içinde muhasebe bürosundan varislere intikal edecek hisselerinde tasfiyesinin davacılarca yapılmadığını, bu haliyle ...'in vefatı ile muhasebe bürosunun hükmen tasfiye olduğunu, varisi olan mirasçılara intikal etmesinin mümkün olmadığını, büro müşterinin bir kısmının murisin ölümünden sonra sona eren sözleşmelerini yeniden müvekkili ile imzalamış olduklarını, murisin ölümünden itibaren 21 yıllık bir süre geçtiğini, tüm dava zamanaşımı sürelerinin de dolmuş olduğunu iddia ederek öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, zamanaşımı talebinin reddi halinde ise esastan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 23.01.2014 tarihli ve 2011/374 Esas, 2014/55 Karar sayılı kararı ile; "...iddia, savunma, tanık anlatımları, bilirkişi raporu ile dosya celp edilen kayıt ve belgeler ile tekmil dosya kapsamına göre; davalının Rize Sulh Hukuk Mahkemesinin 1991/659 Esas-1991/551 Karar sayılı dosyası ile davacılara vasi olarak atandığı anlaşılmaktadır. Rize Sulh Hukuk Mahkemesinin 1991/659 Esas-1991/551 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde, vasinin, atanmasından sonra, küçüklerin malvarlığına ilişkin defter tutulması gibi yasal yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Ancak davacılardan ... in 16.3.1979 doğum tarihli olduğu ve yasa gereği 18 yaşını doldurduğu 16.03.1997 tarihinde reşit olduğu ve bu tarihten sonra 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra 14.07.2011 tarihinde dava açtığı, davalının da süresinde zamanaşımı definden bulunduğu; yine 29.10.1980 doğum tarihli ... in yasa gereği 18 yaşını doldurduğu 29.10.1998 tarihinde reşit olduğu ve bu tarihten sonra 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra 14.07.2011 tarihinde dava açtığı, davalının süresinde zamanaşımı definden bulunduğu; davacı ... in 31.08.1976 tarihinde doğduğu ve yasa gereği 18 yaşını doldurduğu 31.08.1994 tarihinde reşit olduğu ve bu tarihten sonra 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra 14.07.2011 tarihinde dava açtığı, davalının da süresinde zamanaşımı definden bulunduğu dava dosyasındaki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Davalının sorumluluğuna dair 10 yıllık genel zamanaşımı süresinden farklı bir zamanaşımı süresinin bulunduğu ileri sürülmemiştir. Dava, zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılmış, davalı da süresinde zamanaşımı definde bulunulmuştur." gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 18.12.2014 tarihli ve 2014/10634 Esas, 2014/18506 Karar sayılı kararı ile; "...4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 470 inci maddesi uyarınca küçük üzerindeki vesayet onun ergin olması ile kendiliğinden sona ermiş ise de; vasinin sorumluluğu vesayet makamınca görevinin sona erdiğine karar verilinceye kadar devam eder. Aynı Yasanın 489 ve devamı maddeleri uyarınca görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı sulh mahkemesine vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır. Son rapor ve kesin hesap belli zamanlarda verilen rapor ve hesaplar gibi sulh mahkemesi tarafından incelenir ve onaylanır. Son rapor ve kesin hesap onaylandıktan ve malvarlığı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edildikten sonra, sulh mahkemesi vasinin görevinin sona erdiğine karar verir. Sulh mahkemesi, son rapor ve kesin hesabın onaylanması veya reddi konusundaki kararı ile birlikte kesin hesabı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye, tazminat davası açma hakları bulunduğunu da belirtmek suretiyle tebliğ eder. Bu tebliğde vasinin görevine son verildiği de belirtilir. Aynı Yasanın 492 nci maddesi uyarınca kesin hesabın tebliğ tarihinden başlayarak bir yıl geçmekle vasiye karşı açılacak tazminat davası zamanaşımına uğrar. Yine aynı Yasanın 493 üncü maddesinin son fıkrası uyarınca vesayetten doğan tazminat davalarının her halde kesin hesabın tebliğinin üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Somut olayda, küçükler üzerindeki vesayet her birinin ergin olması ile kendiliğinden sona ermiş ise de, Rize Sulh Hukuk Mahkesesi'nin 1991/659 Esas ve 1991/551 Karar sayılı vesayet dosyasının incelenmesinde, yukarıda belirtilen Yasa hükümleri gereğinin yerine getirilmediği, böylece vasinin sorumluluğunun devam ettiği, zaman aşımına ilişkin koşulların oluşmadığı hususu dikkate alınmadan, Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş, davalı vekilinin karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Son Karar
Mahkemenin yukarıdaki başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 2014/10634 E. 2014/18506 K. sayılı bozma ilamına uyulduğu, bozma doğrultusunda eksikliklerin giderildiği, Rize Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1991/659 Esas ve 1991/551 Karar sayılı vesayet dosyasının incelendiği, ilgili karar uyarınca 14.10.1991 tarihinde davalı, davacılar vasi olarak tayin edildiği, vasinin vesayet görevinin sonunda kesin hesap ve raporu sunduğu, Rize 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.08.2017 tarih, 2017/26 D. İş 2017/25 K. sayılı kararıyla kesin hesap ve raporun onaylanmamasına karar verildiği, açılan davanın zamanaşımına uğradığına yönelik davalı tarafın iddiaları yerinde görülmediği, davanın 14.07.2011 yılında açıldığı, 13. celsesinde 23.01.2014 tarihinde ilk kararın verildiği, bozma sonrası tensibin 07.07.2015 tarihinde yapıldığı, bozma sonrası ilk duruşmanın 27.10.2015 tarihinde yapıldığı, 36. çelsesi olan 02.05.2023 tarihinde dosyanın karara çıktığı, dosyaya celselerde birden fazla kez yeni delillerin sunulduğu, iddia ve savunmanın karşı tarafın onayı olmadan genişletilemeyeceği, dosyada tanıkların aşamalarda dinlenildiği, tanık beyanlarında vasinin sorumluluğunu yerine getirmediği iddiasının net olarak ortaya konulamadığı, dosyada özetle yaş küçüklüğünden dolayı kısıtlanan vasilerin muris babasının muhasebe ofisini, davalının devraldığı, bu ofisin semerelerinden davacıları faydalandırmadığı iddiasının mevcut olduğu, fakat davacılarca vasinin görev süresi boyunca görevini yerine getirmediğine, savsakladığına, tazmin borcunun olduğuna dair delillerin süresi içerisinde Mahkemeye ibraz edilmediği, davacılardan ...'in 18.04.2013 tarihli celsedeki imzalı beyanında, dinlenen tanıklardan Eyüp Bıçakçı'nın bahsettiği dairenin davalı tarafından alındığını, parasını davalının ödediğini kendisinin ödemediğini, davalıdan babasından kalan altınları aldığını ikrar ettiği, bahsi geçen evle ilgili keşif ve bilirkişi incelemesinin yapıldığı, değerinin belirlendiği, davacıların dilekçesinde sunmayıp aşamalardaki sunmuş olduğu dekont gibi delillerin iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına tabi olması sebebiyle değerlendirilmeye alınmadığı, 06.01.2023 tarihli hukukçu, aktüerya, ve hesap uzmanı mali müşavirden oluşan bilirkişi heyetinin verdiği detaylı raporda davacılara ait alacak miktarının vasinin sorumluluğunun Mahkeme kararıyla bittiği 09.08.2017 tarihi itibariyle 99.267,89 TL olarak belirlendiği, davacıların da kabulünde olan ve daha önce bilirkişi marifetiyle incelenip değer biçilen evin vasinin sorumluluğunun Mahkeme kararıyla bittiği 09.08.2017 tarihi itibariyle değeri 23.02.2023 tarihli bilirkişi heyetinin ek raporunda 188.358,16 TL olarak belirlendiği, dosyada birden fazla rapor aldırıldığı, 06.01.2023 tarihli ve 23.02.2023 tarihli rapor tüm raporlardaki çelişkileri gidermek üzere üçlü heyetçe hazırlanmış olduğundan bu raporların hükme esas alındığı, her iki raporda da detaylı şekilde alacak kalemlerinin incelendiği, davacıların 09.08.2017 tarihi itibariyle alacak miktarı 99.267,89 TL olarak belirlendiği, vasinin davacı adına almış olduğu sabit olan evin 09.08.2017 tarihi itibariyle değerinin 188.358,16 TL olduğu, bu anlamda davacıların davalı vasiden herhangi bir alacağının bulunmadığı, yargılamanın daha fazla uzamaması adına usul ekonomisi ilkesi gereği karar verme cihetine gidildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; Müvekkillerin babasından kalan nakit, taşınır, taşınmaz, taşınmazlardan elde edilen aylık gelirler, semere gelirleri, muhasebe bürosundan kalan eşyalar, muhasebe bürosundan elde edilen kar geliri gibi mal varlıklarının yönetimi müvekkillerin yaş küçüklüğü nedeniyle davalı yönetimine bırakıldığı, davalının vesayet hukukundan doğan sorumluluğunu senelerce yerine getirmediği, düzenli periyotlarla vesayet makamına rapor bildirmediği, sorumluluğunu sona erdirecek kesin hesabın onaylanmadığı, Rize 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 09.08.2017 tarih 2017/26 D. İş 2017/25 Karar sayılı ilamı ile kesin hesap ve raporun reddine karar verildiği, müvekkillerin davanın açılış tarihi itibari ile davalı vasinin yönetmekte olduğu malvarlığına ilişkin bilgisinin olmadığı, bu nedenlerle aşamalarda talep edilen alacakların da Hukuk Muhakemeleri Kanunu 145. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, Mahkemece her ne kadar sunulan delillerin iddianın genişletilmesi yasağına tabi olduğu nedeniyle değerlendirmeye alınmadığı belirtilmiş ise de ilgili delillerin dilekçeler teatisi aşamasında dosya arasına alınamamasının müvekkillerin kusuruna dayanmadığı, davalı vasinin kanundan doğan defter tutma yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle doğan ihtilaflardan müvekkillerin sorumlu tutulmasının beklenemeyeceği, bu nedenlerle müvekkillerin alacak kalemlerinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu 145 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek hesaplamaya dahil edilmesi gerektiği, vasinin yönetim ve hesap tutma yükümlülüğünü hiçbir surette yerine getirmediği, müvekkillerin gerek menkul gerek gayrimenkul varlıklarının yönetimini kendi lehine kullandığı, uzunca bir süre vasilik görevini ikame etmiş olması karşısında kendi lehine delil teşkil edebilecek hiçbir delil sunamadığı, vasinin kötü niyetli olduğunun kabulü gerektiği, vasinin 18.01.2012 tarihli beyan dilekçesinde "... Maddelerde izah ettiğimiz tüm nakit ve nakde çevrilmiş toplam tutar 52.262.000 TL'dir. Vasi olarak müvekkilimin elinde ki tüm nakit kaynak bundan ibarettir." şeklinde beyan ettiği üzere davalı yanın ikrarları değerlendirmeye alınmaksızın hatalı ve eksik inceleme yapılarak mevcut nakit toplamı 8,76 TL olarak tespit edildiği, yine müvekkillerin banka hesaplarından davalı vasi tarafından çekilen menkul değerlerin de hesaplamaya tabi tutulmadığı, dosya arasında sunulan hesap hareketlerinden de anlaşılacağı üzere davalının müvekkillerin banka hesaplarından yüklü miktarda parayı kendi hesabına aktardıktan sonra müvekkillerin banka hesaplarını kapattığı, bu nazarda müvekkillerin hesaplarından davalı yanın kendi menfaatine işlemler yaptığı, bu alacak kalemlerinin yerel mahkeme aşamasında alınan bilirkişi raporunda hesaplamaya tabi tutulmadığı, davalı yanın 18.01.2012 tarihli beyan dilekçesinde de belirttiği nakit olarak almış olduğu tutar içerisinde müteveffanın ölümünde üzerinde bulunan nakit paranın da bulunduğu ikrar edilmiş olmasına karşın bu tutarın aşamalarda alınan bilirkişi raporlarında hükme esas alınmadığı, Osman Yavuz ER adına kayıtlı 1006256 nolu hesaptan çekilen 11.559.390 TL, Orhan Gökhan ER adına kayıtlı 1006255 nolu hesaptan çekilen 11.559.390 TL, ... adına kayıtlı 1006254 nolu hesaptan çekilen 11.559.390 TL'nin de eklenmesi gerekirken yalnızca 8.762.741,00 TL'nin hesaplamaya tabi tutulmasının hakkaniyete aykırı düştüğü, TOPRAKBANK (Birleşik Fon Bankası'na devrolmuştur) ... adına olan hesaptan davalı adına EFT yapılan 14.538.012.00,00 TL ve ... adına olan hesaptan davalı adına EFT yapılan 14.564.787.000,00 TL nin de hesaplamaya dahil edilmediği,Vakıfban Rize şubesinde müvekkiller adına açılan 1015700 nolu hesaptan çekilen 686.447.648 TL söz konusu hesabın da 17.07.1996 tarihinde belirtilen miktarın davalı vasi tarafından çekilmesi neticesinde kapatıldığı, yine müvekkillere ait meskenlerin kira gelirlerinin yanlış hesaplandığı gibi, 11 adet çay bahçesinin gelirlerinin de dikkate alınmadığını, davalının yerel mahkeme aşamalarında vermiş olduğu 18.01.2012 tarihli beyan dilekçesinde "7.500.000 TL'yi zaten kooperatif üyeliği dolu olduğundan, üye yapılamadığı gerekçesiyle müvekkilime ödenmiştir ve müvekkilim bu şekilde haberdar olmuştur." şeklinde beyanı bulunmasına rağmen bunun da hesaplamaya dahil edilmediğini, Mahkeme tarafından aldırılan raporlarda "giderler" hanesine esas alınan kalem alacaklarının hiçbirinin davalı vasi tarafından ispatlanamadığı halde bu kalemler bilirkişilerce hesaplanmış ve davalı vasinin müvekkillere ödemekle sorumlu olduğu bedelden mahsup edildiği, davalı, aşamalardaki dilekçelerinde ve tanıkları ile hiçbir iddiasını ispat edemediği, buna istinaden kabul anlamına gelmemekle birlikte davalının yargılama aşamalarında sunmuş olduğu ödeme dekontları kendi adına olmayıp bu nazarda kendi lehine bir sonuç çıkarılması mümkün olmayacak iken gelinen bu noktada yetersiz inceleme sonucu ilgili ödemeler davalı tarafından yapılmış gibi -yorumlanarak- giderler hanesine eklenmiş ve davalı vasinin müvekkillere yapacağı ödemeden mahsup yoluna gidildiği, vasilik hukukunun kamu düzenine ilişkin bir kurum olup re'sen araştırma ilkesi çerçevesinde ele alınması gerektiği, Mahkemece tekrar davalı lehine vekâlet ücreti takdir edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek davanın reddi ve vekâlet ücreti yönlerinden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vasinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat alacağı doğup doğmadığı, ispat ve davanın reddinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası. 4721 sayılı Kanun'un 466 ncı, 467 nci, 470 inci, 489 uncu ve 494 üncü maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, Mahkemece bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olduğu anlaşılmakla; davacılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
22.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.