"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/2029 E., 2024/168 K.
KARAR : Konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına
İLK DERECE MAHKEMESİ : Mardin Aile Mahkemesi
SAYISI : 2020/158 E., 2020/451 K.
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen boşanma davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamına karşı direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı üzerine Dairemizce dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2023 tarihli 2022/2-440 Esas 2023/597 Karar sayılı kararı ile direnme olarak adlandırılan kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, temyiz incelemesi yapma görevinin Özel Daireye ait olduğu gerekçesi ile dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
Dairemizin 17.10.2023 tarihli 2023/6867 Esas 2023/4773 Karar sayılı ilamı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı erkek dava dilekçesinde özetle; ilk ayları uyumlu giden evliliğin son iki yılında şiddetli geçimsizliğin vuku bulduğunu, sürekli tartışmaların yaşandığını, bu durumun karşılıklı olarak saygının yitirilmesine sebep olduğunu ileri sürerek evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı kadın cevap dilekçesinde özetle; tüm iddiaları inkârla, soyut ve gerçek dışı olayları kabul etmediğini, iddiaların somutlaştırılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 12.12.2018 tarih ve 2017/545 Esas 2018/713 Karar sayılı kararı ile; dinlenen tanık beyanına göre taraflar arasındaki fiili ayrılığın bir tartışma esnasında kadının eşine “seni boşarım ulan bana beş kuruşluk çay içirmiyorsun” demesi üzerine gerçekleştiği, bu olaydan sonra kadının eşyalarını alarak evden ayrıldığı, bu tartışmanın öncesinde de eşler arasında geçimsizlik bulunduğu gerekçesiyle tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni ile boşanmalarına karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Gönderme Kararı
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı kadın tüm yönlerden istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. Bölge Adliye Mahkemesinin 26.02.2020 tarih ve 2019/516 Esas 2020/361 Karar sayılı kararı ile; tarafların boşanmalarına ilişkin yargılama devam ederken 10.02.2020 tarihinde davacı erkeğin öldüğü, mirasçılar vekilinin sunmuş olduğu 24.02.2020 tarihli dilekçe ile davacı mirasçılarının kusur yönünden davaya devam etmek istediklerini bildirdiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun (4721 sayılı Kanun) 181 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca boşanma davası devam ederken eşlerden birinin ölümü hâlinde ölen eşin mirasçılarına diğer eşin kusurunun tespiti için davaya devam etme hakkı tanındığı, Kanun’un bu maddenin uygulanması bakımından “boşanma davasının” açılmış olmasını yeterli gördüğü, dolayısıyla eşlerden birinin ölümü hâlinde konusuz kalan boşanma davası hakkında ölen eşin mirasçılarının kusur belirlemesi açısından davaya devam edebileceği gerekçesiyle davacı mirasçılarının dilekçesi dikkate alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilip kusur tespiti yönünden karar verilmesi için İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, belirtilen işlemlerin yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
C.İlk Derece Mahkemesinin Son Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 07.10.2020 tarih 2020/158 Esas 2020/451 Karar sayılı kararı ile; yapılan yargılamada davalı vekilinin 03.06.2020 tarihli dilekçesi ile üç tanık dinletmek istediği, daha önce tanık olarak dinlenen ...'nün beyanlarına itibar edilmemesi gerektiği, taraflar arasında evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte geçimsizlik olmadığını beyan ettiği, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde eşlerin 09.11.2014 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, her iki tarafında ikinci evliliği olduğu, eşlerin 24.07.2017 tarihli protokolü imzalayarak anlaşmalı olarak boşanmak için eldeki davada davalı olan ... tarafından davacı sıfatıyla aynı tarihte boşanma davası açıldığı, 29.11.2017 tarihinde davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, kararın taraflarca istinaf edilmemesi üzerine 19.01.2018 tarihinde kesinleştiği, davacı müteveffa ...'nün bu dava kesinleşmeden önce 04.12.2017 tarihinde eldeki davayı açtığı, tarafların bildirdiği deliller toplanmak suretiyle davalı kadının kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın davalı kadın tarafından istinaf edildiği aşamada davacının 10.02.2020 tarihinde vefat ettiği, ölen eşin mirasçılarının kusur tespiti yönünden davaya devam ettikleri, davalı kadının kusur incelemesi yönünden yeni bir tanık listesi sunmuş ise de dilekçeler aşaması tamamlanmış olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından sonra yeniden delil toplanamayacağı, dinlenen davacı tanığı Naci'nin beyanlarına göre davalı kadının haklı bir sebebi olmaksızın yaşanan tartışma sonrası bütün eşyalarını alarak evden ayrıldığı ve bir daha da geri dönmediği şeklindeki kusurlu davranışları ile 4721 sayılı Kanun`un 185 inci maddesinde yazılı yükümlülüklerini yerine getirmediği, ilk boşanma davasını açanın da kadın eş olduğu dikkate alındığında davalı kadının kusurlu olduğunun tespitine, davacının ölümü nedeniyle boşanma davası konusuz kaldığından boşanma hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.02.2021 tarihli ve 2021/11 Esas, 2021/443 Karar sayılı kararıyla; davacı erkeğin 04.12.2017 tarihli dava dilekçesi ile boşanma talep ettiği, bu dilekçesinde eşi hakkında somut kusur isnadında bulunmadığı, herhangi bir vakıaya ve tanık deliline dayanmadığı, bunun sonrasında erkeğin 10.01.2018 tarihli dilekçesi ile bir kısım vakıaya ve bu vakıaların ispatına yönelik tanık deliline dayandığı, ne var ki davalı kadın süresinde davaya cevap vermediğinden yasal süreden sonra verilen cevap dilekçesi davacı erkeğe tebliğ edilmiş olsa dahi davacı erkeğe cevaba cevap hakkı vermeyeceği, bu sebeple 10.01.2018 tarihli dilekçe ile bildirilen vakıaların hükme esas alınamayacağı, Mahkemece kadına kusur olarak yüklenen vakıalara usulüne uygun şekilde dayanılmadığı, ayrıca dava dilekçesinde tanık deliline dayanmayan davacı erkeğin tanık beyanlarının da kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, gerçekleşen bu durum karşısında yargılama aşamasında davacının vefat etmiş olması nedeni ile dava konusuz kaldığından boşanma hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi doğru ise de davalı tarafa yüklenecek kusurlu bir davranış ispatlanamadığı hâlde boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının kusurlu olduğunun tespitine karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle davalı kadının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının 1 nolu bendi hariç kaldırılmasına, esas hakkında yeniden karar verilerek davalı kadının kusursuz olduğunun tespitine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı erkek mirasçıları temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 14.06.2021 tarihli 2021/2969 Esas 2021/4758 Karar sayılı ilamı ile; dava dilekçesinin davalı kadına 29.12.2017 tarihinde tebliğ edildiği, kadının süresinde 03.01.2018 tarihinde cevap dilekçesi sunduğu, bu dilekçenin UYAP sistemi üzerinden incelenmesinde 04.01.2018 tarihinde mahkeme hakimi tarafından havale edildiği ve onaylandığı, dolayısıyla cevap dilekçesinin de usulüne uygun ve süresinde olduğu, erkeğin cevap dilekçesine karşılık olarak 10.01.2018 tarihinde cevaba cevap dilekçesi verdiği, davacı erkeğin cevaba cevap dilekçesinde somut kusur isnadında bulunduğu, tanıklarını bildirdiği, tanıkların da usulüne uygun olarak mahkemece dinlendiği, o halde, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davalı kadının cevap dilekçesi vermediği, erkeğin yasal süreden sonra verdiği cevaba cevap dilekçesinin erkeğe cevap hakkı vermediği ve erkeğin cevaba cevap dilekçesinde bildirdiği vakıaların hükme esas alınamayacağı ve kadına kusur yüklenemeyeceği ve davalı kadının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olmadığının tespitine karar verilmesi şeklinde verilen kararın doğru olmadığı gerekçesi ile hükmün bozulmasına, bozma sebebine göre davacı erkek mirasçılarının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava dilekçesinin davalıya 29.12.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalının bu dilekçeye karşı süresi içerisinde 03.01.2018 tarihinde cevap dilekçesi sunduğu, bu dilekçenin 04.01.2018 tarihinde mahkeme hâkimi tarafından havale edildiği, cevap dilekçesinin davacı erkeğe 14.02.2018 tarihinde tebliğ edildiği, bu tebliğin usulsüz olduğuna dair davacı tarafça bir itirazda bulunulmadığı, her ne kadar bozma ilamında “…erkeğin, cevap dilekçesine karşılık olarak 10.01.2018 tarihinde cevaba cevap dilekçesi verdiği,…” ifade edilmiş ise de davalı erkek tarafından sunulan 10.01.2018 tarihli dilekçe cevaba cevap dilekçesi olmayıp, dilekçe içeriğinden de anlaşılacağı üzere tensip zaptının 28.12.2017 tarihinde kendisine tebliğinden sonra davacı asıl tarafından sunulan delil dilekçesi niteliğinde olduğu, dolayısıyla davacının 10.01.2018 tarihli dilekçesinin cevaba cevap dilekçesi olarak nitelendirilmesinin olanaklı olmadığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun (6100 sayılı Kanun) 141 inci maddesinin birinci fıkrası gerekçesinde belirtildiği üzere tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içerisinde iddia ve savunmalarını değiştirebileceklerinin kabul edildiği, şüphesiz ki bu imkânın sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusu olduğu, hâl böyle olunca davacının 10.01.2018 tarihli delil dilekçesinde gündeme getirdiği vakaların 6100 sayılı Kanun`un 141 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı kapsamında kalması nedeniyle kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilerek davalı kadının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının 1 nolu bendi hariç kaldırılmasına, esas hakkında yeniden karar verilerek davalı kadının kusursuz olduğunun tespitine karar verilmiştir.
C. Hukuk Genel Kurulu Kararı ve Daire Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararına karşı süresi içinde davacı erkek mirasçıları temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 15.03.2022 tarihli kararı ile dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş, Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2023 tarihli 2022/2-440 Esas 2023/597 Karar sayılı kararı ile direnme olarak adlandırılan kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, temyiz incelemesi yapma görevinin Özel Daireye ait olduğu gerekçesi ile dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir. Dairemizin 17.10.2023 tarihli 2023/6867 Esas 2023/4773 Karar sayılı ilamı ile davacı erkek tarafından dosyaya sunulan 10.01.2018 tarihli dilekçenin, cevaba cevap dilekçesi niteliğinde sayılması gerektiği, davacı erkeğin bu dilekçe ile davalı kadına bir takım kusurlu davranışlar isnat ettiği, buna ilişkin tanıklarını bildirdiği, İlk Derece Mahkemesince de bu tanıkların dinlendiği, Bölge Adliye Mahkemesince davacı erkeğin dosyaya sunduğu 10.01.2018 tarihli dilekçesini cevaba cevap dilekçesi olarak sayılmamasının, davacı erkeğin bu dilekçede dayandığı vakıaların kusur belirlemesinde dikkate alınmamasının, bu nedenle davalı kadının kusursuz olduğunun tespitine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, bozma sebebine göre davacı erkek mirasçılarının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava dilekçesinin davalı kadına 29.12.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalı kadının süresinde 04.01.2018 tarihinde dosyaya cevap dilekçesi sunduğu, davacı erkeğin de 10.01.2018 tarihli dilekçe ile davalı kadına karşı bir takım vakıa isnadında bulunduğu, davacı erkeğin, 10.01.2018 tarihli bu dilekçesini davalı kadının cevap dilekçesinden sonra verdiği, davalı kadın tarafından dosyaya cevap dilekçesi verilmekle, davacı erkeğin cevaba cevap dilekçesi sunma hakkı oluştuğu, bu durumda davacı erkek tarafından dosyaya sunulan 10.01.2018 tarihli bu dilekçenin, cevaba cevap dilekçesi niteliğinde sayılması gerektiği, davacı erkeğin bu dilekçe ile davalı kadına bir takım kusurlu davranışlar isnat ettiği, buna ilişkin tanıklarını bildirdiği, İlk Derece Mahkemesince de bu tanıkların dinlendiği, dinlenen tanık beyanlarından davalı kadının boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olduğu gerekçesi ile davacının ölümü nedeniyle boşanma davasının konusu kalmadığından, boşanma davası konusunda karar verilmesine yer olmadığına, davalının mirasçı olamayacak derecede boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olduğunun tespitine, davacı taraf lehine maktu vekalet ücreti hükmedilmesine, Yargıtay bozma kararı sonrası zorunlu olarak duruşma açıldığından vekalet ücreti konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı kadın vekili; söz konusu dilekçenin delil dilekçesi olduğunu, cevaba cevap dilekçesi olmadığını, davalı tarafa tebliğ edilmediğini, dilekçeler teatisi aşamasının tamamlanması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davacı mirasçıları vekili; lehine istinaf vekâlet ücreti verilmesi gerektiği yönünden kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, bozma ilamına uyulmasının doğru olup olmadığı, dilekçeler aşamasının tamamlanıp tamamlanmadığı, davacılar lehine istinaf vekâlet ücreti hükmedilmesinin doğu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1.2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 359 uncu maddesinde bir bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları kapsaması gerektiği açıklanmıştır. Maddenin birinci fıkrasının (e) alt bendine göre karar; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışmasını, ret ve üstün tutma sebeplerini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde içermelidir.
3.6100 sayılı Kanun'un 298 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
4. 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kararı’nın gerekçesinde de “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklamaya yer verilmiştir.
5.Hukuk Genel Kurulu'nun 24.02.2010 tarihli ve 2010/1-86 Esas, 2010/108 Karar sayılı kararında da "Yasa'nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddî olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddî olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava ayönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur" hususlarına yer verilmiştir.
3. Değerlendirme
1.Yukarıda belirtilen ilgili hukuk uyarınca bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
2. “Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu (sabit gördüğü) maddî vakıalar ile hüküm fıkrası (sonucu) arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep (veya sebepler), başka bir deyimle, hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. ... Hâkim, tarafların kendisine sundukları ve ( tahkikat sonucunda ) sabit gördüğü maddî vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp (m.33) bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. İstinaf mahkemesi ve Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. ... Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz ... Hukukî dinlenilme hakkı, mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.” (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, Ankara, İkinci Baskı, 2021, s.890-892)
3. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddî olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddî olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
4. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında ve gerekçenin kendi içinde çelişki yaratılması yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve kanun hükümlerine de açıkça aykırı olacaktır.
6. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
7. Gerekçeye ilişkin hükümler, kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile hâkimin gerek mahkeme kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
8. Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesince verilen temyize konu kararda, davalı kadının boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olduğu kabul edilmiş ancak hangi vakıaların davalı kadına kusur olarak yüklendiği belirtilmemiştir. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesince yapılan karar özetinin bu dosya ile ilgili olmadığı, farklı bir dosyaya ait bilgilerin yazıldığı tespit edilmiştir. Bu şekilde karar denetlenebilir nitelikte değildir.
9.Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçe içeren bir karar vermek olmalıdır. Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar bu düzenlemelere uygun olmadığından bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Temyiz peşin harcının istek halinde yatırana iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,09.05.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi