Logo

3. Hukuk Dairesi2021/3442 E. 2021/13921 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı bankanın, davacıların kefil olduğu kredi borcunu içeren alacağını temlik etmesi üzerine, davacıların temliğin bir kısmının iptali ve borçlu olmadıklarının tespiti istemiyle açtıkları menfi tespit davasında, mahkemenin yaptığı incelemenin eksik olup olmadığı ve ödemelerin kim tarafından yapıldığının tespit edilip edilmediği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, bozma kararına rağmen, ilk bilirkişi raporunda davacılar tarafından yapıldığı kabul edilen ve davalılarca itiraz edilmeyen bir ödemenin, ikinci bilirkişi raporunda kim tarafından yapıldığının tespit edilemediği gerekçesiyle dikkate alınmaması ve bu miktarı kapsayan kısmın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gözetilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar, dava dışı şirketin davalı bankadan kullandığı kredi nedeni ile 100.000,00 TL bedelli bonoyu kefil olarak imzaladıklarını ve davalı bankaya teslim ettiklerini, şirket tarafından kredi borcunun ödenmemesi üzerine davalı Bankanın asıl borçlu ve 4 kefil hakkında bakiye borç miktarı 58.500,00 TL üzerinden icra takibi başlattığını, icra takibi süresince asıl borçlu ve kefiller tarafından 72.201,77 TL'nin davalı bankaya ya da vekiline ödendiğini ve davalı bankanın 6.000,00 TL borç kaldığını bildirdiğini, ancak sonradan davalı bankanın icra dosyasındaki alacağını 48.816,66 TL üzerinden davalı ...'ye temlik ettiğini öğrendiklerini, asıl borçlu ve kefillerin 72.201,77 TL'lik ödemesi nedeni ile 48.816,00 TL'lik bir borcun bulunmadığını ve temlikinin olanaksız olduğunu, temlik sözleşmesinde yazılı 48.816,66 TL'nin yalnız 6.000,00 TL'si davalı ... tarafından temlik alınabileceğini ileri sürerek temliğin 42.816,66 TL'lik kısmının iptalini, bu miktar kadar davalılara borçlu olmadıklarının tespitini istemişlerdir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

1-Mahkemece, davanın reddine dair verilen hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 15/02/2018 tarih 2016/18061 Esas,2018/1816 Karar sayılı ilamı ile "...Hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu borç için 78.202,43 TL tahsilat bulunduğu, bunun 46.837,43 TL'lik tahsilat dışındaki tahsilatların davalı banka vekili tarafından hesaba yatırılmış olması sebebi ile davacı tarafça aksi ispat edilemediğinden davalı temlik eden tarafından ödendiğinin kabul edildiği, davalı banka tarafından temlik tarihi itibari ile davalı bankaca temlik edilebilecek tutarın 43.380,34 TL olduğunu belirterek 5.436,32 TL için menfi tespit isteminde bulunulabileceği yönünde görüş bildirilmiştir.

Ne var ki söz konusu bilirkişi raporunda davalı vekili tarafından 15.07.2013 havale tarihli dilekçe ile borçlular tarafından yapılan ödemeleri gösteren hesap ekstreleri olduğu bildirilen banka kayıtlarının temlik edilebilecek borcun hesaplanması sırasında borçlular tarafından yapılan ödeme olarak dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır.

Davalılar vekili tarafından borçlular tarafından yapılan ödemeleri gösterir olduğu bildirilen banka kayıtlarının neden takip konusu borçlular tarafından yapılan ödeme olarak kabul edilmediği ve temlik edilebilecek bakiye borçtan bu miktarların düşülmediği hususunda gerek bilirkişi raporunda gerekse gerekçeli kararda bir açıklama yapılmamış olup, söz konusu bilirkişi raporu bu hali ile hükme esas alınamaz.O halde Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları ile davalılar vekilinin 15.07.2013 havale tarihli dilekçesi ekinde sunduğu kayıtlar da dikkate alınarak yeni bir bilirkişi raporu alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

1-Mahkemece bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde Akçaabat İcra Müdürlüğünün 2009/218 esas sayılı dosyasında yapılan takipte takip konusu alacağın 35.316,66 TL'lik kısmından davacıların davalılara borçlu olmadığının tespitine,fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş;hüküm,taraflarca temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacıların sair, davalıların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Kural olarak bozma kararına uyulmakla bozma kararında belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.

Belirtilmelidir ki bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.). Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.

Taraflardan yalnız birinin temyizi halinde hüküm, temyiz edenin aleyhine bozulamayacağı gibi Yargıtay'ın temyiz eden tarafın lehine verdiği bozma kararına uyan yerel mahkeme de temyiz eden tarafın bozulan karara oranla daha aleyhine bir hüküm veremez. Bu yasağa "aleyhe hüküm verme yasağı" denir. Aksi halde usul hükümleri ile hedef tutulan istikrar zedelenir ve mahkeme kararlarına karşı güven sarsılır.

Bu açıklamalar ışığında somut olayda;mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra hükme esas alınan rapora göre gerekçesinde 07.04.2009 tarihinde 11.165,00 TL, 17.07.2009 tarihinde 2.921,77 TL, 05.10.2010 tarihinde 2.500,00, TL 07.12.2010 tarihinde 39.615,66 TL, 15.02.2010 tarihinde 1.000,00 TL, 23.02.2010 tarihinde 2.000,00 TL, 04.02.2011 tarihinde 1.700,00 TL, 30.05.2011 tarihinde, 2.000,00 TL, 26.06.2012 tarihinde 1.500,00 TL ödendiğinin tespit edildiği, 12.10.2012 tarihli 5.000,00 TL tutarlı ve 27.06.2011 tarihli 2.500,00TL tutarlı ödemelerin kim tarafından yapıldığının tespit edilemediği, davacının

ödeme iddiasına istinaden menfi tespit davasında ispat yükünün davacıda olduğu, tespiti yapılamayan 7.500,00 TL ödemenin davalı ... ... tarafından yapıldığı kanaatiyle ve davacı vekilinin 6.000,00 TL ödemenin tarafından yapılmadığı beyanı neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bozmadan önce alınan bilirkişi raporunda;27.06.2011 tarihli 2.500,00 TL tutarlı ödemenin ATM’den yapıldığı ve bu ödemenin davacılar tarafından yapıldığı kabul edilmiş,bu yöndeki rapora taraflarca açıkça itiraz edilmemiş ve ilk karar davalı ... ... tarafından temyiz edilmemiştir.

Hal böyle olunca, 27.06.2011 tarihli 2.500,00 TL tutarlı ödemenin davalı ... ... tarafından yapıldığı kabul edilerek bu miktarı kapsayan kısmın reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenle davacıların sair, davalıların tüm temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 1.750,10 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalı ...'ye, 1.809,40 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden ... Bankası A.Ş.ye yükletilmesine, 6100 sayılı HMK'nin geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nin 440.maddesi gereğince kararın davacılar yönünden karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde davalılar yönünden karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.