Logo

3. Hukuk Dairesi2021/8045 E. 2021/13327 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı belediyenin, davacının kiraladığı ve üzerinde ticari faaliyet yürüttüğü taşınmazı yıkarak müdahalede bulunması nedeniyle açılan müdahalenin önlenmesi ve tazminat davasında, Yargıtay'ın bozma kararından sonra davacının yaptığı ıslahın kabul edilip edilemeyeceği ve davacının gelir kaybının nasıl tespit edileceği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun ile değişik 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi gereğince Yargıtay'ın bozma kararından sonra ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılabileceği ve usule ilişkin hükümlerin derhal uygulanması gerektiği, ayrıca davacının gelir kaybının tespiti için gerekli işlemlerin yapılmadığı gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki müdahalenin önlenmesi ve tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü :

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalı belediyeye ait boş arsayı 01.01.1997 tarihli kira mukavelesine istinaden kiraladığını, sözleşme uyarınca mecurda kantar ve kantara ait yazıhanenin kurulduğunu, o tarihten bu yana kiralananda ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, davalı Belediyenin 12.11.2010 tarihinde, iş makineleri ile kiraya konu mecura gelerek kantar ve yazıhaneyi yıktığını, kiraya konu mecurun etrafını kapattığını, bu nedenlerle taşınmazın kullanılamadığını, ticari faaliyetlerine devam edemediğini, kira sözleşmesine istinaden davaya konu mecurda yasal hak sahibi ve meşru zilyeti olduğunu ileri sürerek; davalının müdahalesinin men'ine, yıkım nedeni ile oluşan zararını ve ticari faaliyetlerini sürdürmemesi nedeniyle uğranılan, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 2.000 TL zararın haksız fiil tarihi olan 12.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslahla dava değerini 28.800 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı; dava konusu taşınmazın imar planında yeşil alan ve park sahası olduğunu, yeşil alanların tahsis amacı dışında bir başka amaçla kullanılmasının mümkün olmadığını, encümen kararı ile taşınmazın boşaltılmasına karar verildiğini, bu kararının idari bir karar olduğunu, davanın idari bir işlem ve eylemden kaynaklandığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; davanın idari nitelikte olduğu gerekçesiyle yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliğine yönelik verilen karar, davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 15.04.2013 tarihli ve 2013/4042 E.- 2013/5807 K. sayılı kararıyla; taraflar arasında yapılan 01.01.1997 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin halen yürürlükte olup, bu nedenle özel hukuk hükümlerine göre düzenlenen sözleşmeden doğan uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı olduğu, mahkemece, tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru görülmediği gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılamada; davacının müdahalenin men'i davasının reddine, davacının tazminat davasının kısmen kabulüyle, uğranılan 26.848 TL zararın haksız fiil tarihi olan 12.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline yönelik verilen karar, her iki tarafın temyizi üzerine Dairenin 17.04.2019 tarihli ve 2017/4791 E., 2019/3494 K. sayılı kararıyla; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, sözleşme hükümleri ve ihale evrakları dikkate alındığında kira sözleşmenin süresinin dava tarihi itibariyle henüz dolmadığı, o halde mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin devam ettiği gözönüne alınarak, davalı ...'nin müdahalesinin menine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle müdahalenin meni talebinin reddine karar verilmiş olmasının doğru görülmediği, ayrıca mahkemece ticaret odasından gelen yazı cevapları ve davacının ticari defterlerini sunmaması karşısında davacının işletme kaybı nedeniyle oluşan zarar tespitinin yapılamadığı gerekçesiyle ticari kayba ilişkin talebin reddine karar verilmiş ise de, aynı faaliyetteki bir işletmenin gelirine dair bilgi ve belgelerin tespiti amacıyla ticaret odasına, esnaf ve sanatkarlar odasına, vergi dairesine, belediyeye yazı yazılmak suretiyle davacının işletmesinde oluşan gelir kaybının belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde verilen hükmün yerinde olmadığı, davalının temyizi yönünden ise bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece; davanın kabulüne, davalının dava konusuna müdahalesinin men'ine, davacının tazminata ilişkin talebinin kabulüyle 2.000 TL tazminatın haksız fiil tarihi olan 12.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- 6100 Sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler.Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK’nın 141/2.maddesinde belirtilmiştir.Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, iddia ve savunma yasağının kapsamına giren taraf usul işlemlerini tamamen veya kısmen düzeltmeye yarayan bir hukuki imkândır (...176.mad).

HMK.'da ıslahla ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK.'nın 177/1 maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Bu noktada hem yazılı hem de basit yargılama usulünde ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlayan tahkikat aşaması HMK'nın 184 ve 185. maddelerinde açıklandığı gibi tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında mahkemenin tahkikatın bittiğini taraflara tefhimi ile tahkikat aşamasının bitiminin gerçekleşeceği de kabul olunmaktadır.

Bu bağlamda, 28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan

kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir.

Bu noktada aydınlatılması gereken bir husus da usule ilişkin kazanılmış hak kavramıdır. Bu konuda HMK'da bir hüküm olmamakla beraber Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun ana ilkelerinden biri haline gelmiş olup; mahkemenin Yargıtay'ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usule ilişkin kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yoluyla da usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Ancak mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında usuli kazanılmış hak kavramının istisnasının uygulanacağının gözden kaçırılmaması gerekir. Kaldı ki usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir.

Bu itibarla; her ne kadar mahkemece, bozma kararına uyulmak suretiyle, hüküm bozulduktan sonra ıslah yapılamayacağından davacının talebiyle bağlı kalınarak inceleme yapıldığı belirtilerek dava dilekçesinde talep edilen 2.000 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş ise de; usule ilişkin olan hükümlerin derhal uygulanması gerektiği, 28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek usule ilişkin kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki kanun değişikliği uyarınca davacı tarafın bozma sonrası ıslahının değerlendirilmek suretiyle hüküm tesis edilmemesi doğru olmadığı gibi uyulmasına karar verilen bozma kararı gereğince davacının işletmesinde oluşan gelir kaybının belirlenmesi gerekirken bu husus yerine getirilmeyerek bozmaya uygun yargılama yapılmaksızın karar verilmiş olması da usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 511,80 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.