Logo

3. Hukuk Dairesi2022/6399 E. 2022/8147 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kira bedelinin tespiti davasında, mahkeme kararının gerekçesinin yetersizliği ve hüküm fıkrasında davalı olmayan kişiler aleyhine hüküm kurulması uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, gerekçesinde bilirkişi raporu özetinden ve Yargıtay'ın bozma ilamından başka bir hususa yer vermeyerek hükmedilen sonuca nasıl ulaşıldığı konusunda bir açıklama yapmaması ve davalı olmayan kişiler aleyhine hüküm kurması usul ve yasaya aykırı görülerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki kira bedelinin tespiti davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; asıl borçlu ...’dan alacağı olduğunu, asıl borçlunun taşınmazlarını eşi ve çocuklarına muvazaalı olarak devrettiğini, açılan tasarrufun iptali davasının kabul edilmesi üzerine, bu kararın infazı için İstanbul 1.İcra Müdürlüğünün 2014/36803 Esas sayılı dosyasından tasarrufu iptal edilen intifa hakkını kiralamak sureti ile kullanmakta olan davalı kiracı şirket nezdindeki alacaklara haciz konulduğunu ve dosyaya yapılan ödeme ile aylık kiranın 3.500,00 TL ödenmekte olduğunu öğrendiğini, ancak bu bedelin gerçek rayiç kira bedelini yansıtmadığını, İİK. 120/2 maddesi gereği kira tespit davaları açabilmeleri için kendilerine İstanbul 1.İcra Müdürlüğünün 2014/36803 Esas sayılı dosyası ile 27/08/2015 tarihinde yetki belgesi verildiğini ileri sürerek; dava konusu taşınmaza ait aylık kira bedelinin 25.000 TL olarak tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı; icra müdürlüğünün yetki belgesi veremeyeceğini savunarak, yersiz olan davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; kira tespit davasını kira sözleşmesinin taraflarının ve taşınmaz malikinin açabileceği, bunun dışındakilerin işbu dava açmakta hukuki menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle; davanın reddine dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine, Dairemizin 16/01/2019 tarihli ve 2017/4797 E., 2019/177 K. sayılı ilamıyla, davalının borçluya ait taşınmazda kiracı olup, kira bedelinin alacaklıya ödenmek üzere haczedildiği, kiracının kira borcunun, alacaklı davacının kendisine ödenmek üzere haczedilmiş olması durumunda kira bedelini talep hakkı doğduğuna göre alacağın yeni kira dönemindeki gerçek miktarını tespiti hakkının da varlığının kabul edilmesi gerektiği, alacaklının alacağın miktarının tespitini İK.md.89/5 hükmüne göre icra mahkemesi marifetiyle sağlayabildiğine göre yeni dönemdeki kira bedelinin tespitini görevli sulh hukuk mahkemesinden isteyebileceğini, bu durumda davacının dava açmakta hukuki menfaati bulunduğunun kabulü ile işin esasının incelenerek sonucuna göre esasa dair bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulü ile, 01/01/2016 tarihli itibari ile geçerli olmak üzere bilirkişi tarafından tespit edilen brüt 19.687,50 TL olarak tespit edilen kira parasından hak ve nesafet uyarınca takdiren %10 indirim yapılarak brüt 17.718,75 olarak tespitine karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1) Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141. maddesi gereğince, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Kanun'un aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan; “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa'nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı ...nun 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK'nın 27.maddesinin 2. bendi “c” bölümünde de, hukuki dinlenilme hakkının; “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

Somut olayda, mahkemece; kararının gerekçesinde, alınan bilirkişi raporunun özetine yer verildikten sonra Dairemiz bozma ilamı yazılmış, başkaca bir hususa yer verilmeyerek hükmedilen sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Bu bakımdan; Kanun'un aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece verilen karar usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Kabule göre de; dava dilekçesinde davalı olarak kiracı şirketin ismi yazılmış, asıl borçlu ve diğer borçlu sorumlular olarak borçlu ... ile taşınmaz malikleri Gülümser Balkan, ... ve ...'ın ismine yer verilmiştir. Taşınmaz malikleri, davaya müdahale talebinde bulunmuş ve mahkemenin ilk kararında müdahil olarak isimlerine karar başlığında yer verilmiştir. Davada, kiracı şirket davalı sıfatına sahiptir. Taşınmaz maliki ve borçlu olarak ismi geçen diğer kişilere davada husumet yöneltilmemiş olup davalı sıfatına sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. Buna rağmen, mahkemece; davacı vekilinin talebi üzerine, 30/11/2021 tarihli tavzih kararı ile karar başlığına davalılar olarak ..., ..., ... ve ...'ın eklenmesi ve hüküm fıkralarına "davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline" ve "davalılar" ibareleri eklenmek suretiyle bu kişiler aleylerine hüküm kurulmuş olması da doğru değildir.

2) Bozma nedenine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.