Logo

3. Hukuk Dairesi2022/8166 E. 2023/1683 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalıya havale edilen paranın ödünç mü yoksa şirket hisse devir bedeli mi olduğu hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının havaleleri aldığını ikrar etmesi, ancak hisse devir bedeli olduğunu iddia ederek vasıflı ikrarda bulunması, davacının havale açıklama kısmındaki "emaneten" ifadesiyle ödünç iddiasını ispatlaması ve davalının aksini ispatlayamaması, davanın zamanaşımına uğramamış olması ve tam ıslah yoluyla itirazın iptali davasının alacak davasına dönüştürülmesinin mümkün olması gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/368 E., 2022/1639 K.

DAVA TARİHİ : 04.01.2021

KARAR : Davanın kısmen kabulü

İLK DERECE MAHKEMESİ : Kahramanmaraş 3. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/4 E., 2021/690 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine; Bölge Adliye Mahkemesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.03.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde taraflardan bir kısmı gelmediğinden, Cumhurbaşkanlığının 11.02.2023 tarihli ve 32101 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 120 numaralı " Olağanüstü Hal Kapsamında Yargı Alanında Alınan Tedbirlere İlişkin Kararnamesi " kapsamında verilen 06.02.2023 tarihinden başlamak üzere 06.04.2023 tarihine kadar durma kararına istinaden Yargıtay Birinci Başkanlığının 13.02.2023 tarihli ve E-84632637/1786 sayılı yazısı ekinde sunulan Yargıtay Başkanlar Kurulunun 13.02.2023 tarih ve 4 sayılı kararının 4 üncü ve 5 inci maddeleri gereği duruşmanın 30.05.2023 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir.

Belirtilen tarihte gelen davacı vekili Av. ... ile davalı vekili ...'un sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; 06.07.2018 tarihinde 125.000 TL, 16.08.2018 tarihinde 50.000 TL ve 05.09.2018 tarihinde 70.000 TL olmak üzere davalıya toplam 245.000 TL tutarında borç para vermesine rağmen, davalının ödünç aldığı parayı kendisine geri ödemediğini, sürekli oyaladığını, alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamını, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiş; 15.10.2021 tarihli ıslah dilekçesi ile davayı tamamen ıslah ettiğini bildirip aynı vakıalara dayanarak, davalının kendisinden ödünç aldığı toplam 245.000 TL'yi ödemediğinden bahisle, 245.000 TL alacağının ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı; davacı ile arasında ödünç ilişkisinden bahsedilemeyeceğini, kendisinin ... Göz Sağlığı Medikal Tarım Ürünleri Tic. San. A.Ş.'nin sahibi/hissedarı olduğunu, şirketin büyüklüğü ve ekonomik bütçesi dikkate alındığında davacıdan borç para istemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Beyno Süt Ürünleri Hayvancılık Gıda Tarım San. Ltd. Şti.'ndeki hissesini davacıya devrettiğini, takibe konu banka havalesi ile gönderilen paranın ise hisse devir bedelinin bir kısmına tekabül ettiğini, söz konusu şirket hisse devrine ilişkin davacı ile arasındaki ticari ilişki dışında başkaca bir ticari ilişkiden bahsedilemeyeceğini, davacı vekili ile bir araya gelerek geçmişten kaynaklı birbirlerine borçlarının bulunmadığını, kendisine yapılan ödemelerin şirket hissesine istinaden yapılan ödemeler olduğunu, davacının yapmış olduğu ödemeler nedeniyle kendisinden herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağını kararlaştırdıklarını ve bu hususta 01.07.2020 tarihli ibraname başlıklı belgeyi imzaladıklarını, açılan davanın hukuki dayanağının bulunmadığını, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddi ile davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davanın tamamen ıslah edilerek alacak davasına dönüştürüldüğü, taraflar arasında imzalanan şirket hisse devrine ilişkin 10.07.2017 tarihli sözleşmede ödemelerin nasıl yapılacağına dair bir düzenlemeye yer verilmediği, davaya konu ödünç paranın hisse devrinden yaklaşık 1 yıl sonra verildiği, yine taraflar arasında imzalanan ibraname başlıklı belgenin 01.07.2020 tarihli olduğu, emanet kaydıyla gönderilen ödemelere dair dekontlarda başkaca herhangi bir açıklamaya yer verilmediği, ispat yükü üzerinde olan davalının iddiasını yazılı delille ispat edemediği, takibe konu alacak miktarı dikkate alındığında, ıslah ile talebin daraltıldığı, 52.569,87 TL'lik talep yönünden feragat edildiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 245.000,00 TL'nin ıslah tarihi olan 15.10.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. İstinaf Sebepleri

1.Davacı vekili; yasal hakkını kullanarak itirazın iptali davasını tamamen ıslah edip alacak davasına dönüştürdüğünü, tam ıslah halinde talebin daraltıldığından, talebin bir kısmından feragat edildiğinden bahsedilemeyeceğini, itirazın iptali ve alacak davalarının sonuçları itibariyle birbirinden farklı dava türleri olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın tümden kabulü gerekirken kısmen kabulüne karar verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili; dava konusu uyuşmazlığın ticari ilişkiden kaynaklandığını, arabuluculuk başvurusu yapılmadan açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddinin gerektiğini, müvekkilinin davacıdan kesinlikle borç para istemediğini, davacının iddiasının aksine, davalının hesabına yatırılan davaya konu paranın şirket hisse devir bedeline ilişkin olduğunu, aksinin kabulü halinde ise davanın zamanaşımına uğradığını, nitekim sebepsiz zenginleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı süresinin 2 yıl olduğunu, kaldı ki Türk Borçlar Kanunu'nun 392 nci maddesi uyarınca, ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç alanın, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü olmadığını, Kanunda düzenlenen ihtar şartının dava ya da icra takibi gibi alelade şekilde temerrüde düşürmekten farklı olduğunu, borçluya gönderilecek ihtarda açıkça süre verilmesi ve süreye uyulamaması halinde açıkça yasal yollara başvurulacağının bildirilmesi gerektiğini, somut olayda ise ödeme emrinin 22.10.2020 tarihinde tebliğ edildiğini, davanın ise altı haftalık süre dolmadan 04.01.2021 tarihinde açıldığını, kötü niyetle yapılan ıslaha itibar edilemeyeceğini, ıslah ile talep sonucunun azaltılmasının mümkün olmadığını, fark bedel yönünden feragat hükümlerinin uygulanması gerektiğini, 01.07.2020 tarihli ibraname başlıklı belge ile tarafına yapılan ödemelerin hisse devir bedeli olarak yapıldığının davacı tarafça kabul edildiğini, işbu belge ile açıkça ibra edildiğini, ispat yükünün davacıda olduğunu, davanın ispat edilemediğinden reddinin gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; tüm dosya kapsamı ve havale makbuzlarındaki açıklamalar dikkate alındığında davalıya gönderilen paraların borç olarak gönderildiğinin kabulü gerekeceği, nitekim havale açıklama kısmında " emanet " kaydının yer aldığı, aksini ispat yükünün davalıda olduğu, davalı aşamalardaki beyanında, her ne kadar davacı tarafından kendisine yapılan ödemelerin hisse devir bedeline karşılık yapıldığını savunmuş ise de, hisse devri sözleşmesinde davaya konu banka ödemelerine ilişkin bir yollamanın bulunmadığı, yine dosyaya sunulan " ibraname " başlıklı belgede de emaneten davalıya gönderilen davaya konu ödemelere dair bir açıklamaya yer verilmediği, davalının iddiasını ispat edemediği; itirazın iptali istemiyle açılan eldeki davada dava değerinin 297.569,87 TL olarak gösterildiği, 15.10.2021 tarihli dilekçe ile dava değerinin bu kez 245.000 TL'ye düşürülerek, itirazın iptali davasının alacak davasına dönüştürüldüğü, eş söyleyişle talep sonucunun daraltıldığı, talebin bir kısmından feragat edildiği, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle; taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar edip, davacının, emanet olarak kendisine gönderdiğini iddia ettiği parayı yaklaşık 2 yıl boyunca neden talep etmediğini açıklayamadığını, gerçek alacaklı bir kişinin bu kadar süre dava açmadan beklemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davaya konu ödemelerle birlikte tarafına yapılan toplam ödeme miktarının 1.745.000,00 TL olduğunu, oysa hisse devir bedelinin 2.300.000,00 TL olarak kararlaştırıldığını, davacı tarafın hisse devir bedelinin tamamını ödediğine dair ne bir beyanı ne de bu hususta bir belgenin bulunduğunu, davacı ile aralarındaki güven ve uzun süren arkadaşlık ilişkisi gereği ödemelerdeki açıklamalara bakmadığını ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ödünç olarak verildiği iddia olunan paranın tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 386 ncı maddesine göre; "Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi , ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir."

2. Aynı Kanunun 392 nci maddesi ise; ''Ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir.'' hükmünü ihtiva etmektedir.

3. İşbu maddede yer alan ''ödünç alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir'' ibaresinden, alacaklının ödünç verdiği şey için dava açması ya da takip başlatması için ilk önce istemde bulunması, sonrasında altı hafta beklemesi gerektiğinin anlaşılmadığı, bu ibarenin yalnızca temerrüdün oluşması ve dolayısıyla faiz talep edilebilmesi için istemin üzerinden altı hafta geçmesi gerektiğinin vurgulandığı anlaşılmaktadır. ( Dairenin 11.04.2023 tarihli ve 2022/4305 E., 2023/1080 K. sayılı kararı)

4. Öte yandan; 6098 sayılı Kanun'un 555 ve devamı maddelerinde düzenlenen " havale" bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersinin (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2003 tarihli ve 2003/3-118 E., 2003/158 K. sayılı ilamı).

5. Kural olarak belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, tarafların ispat etmesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ( 4721 sayılı Kanun) ‘‘İspat yükü " başlıklı 6 ncı maddesi uyarınca; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Aynı yöndeki düzenleme 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ( 6100 sayılı Kanun ) 190 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

6. Çekişmeli vakıaların ispatı için ise delillere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada kesin deliller arasında sayılan “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır.

7. 6100 sayılı Kanun'un 188 inci maddesinde taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır.

8. İkrar, davanın temelini oluşturan bir somut vakıa iddiasının doğru olduğunun, o vakıayı ispat yükünü taşımayan (karşı) tarafça kabul edilmesi olarak tanımlayabiliriz.

9. İkrar, vakıa iddiasının doğru olduğunun karşı tarafça tamamen kabul edilmesi şeklinde olursa basit ikrar; sadece maddi vakıanın kabul edilip bu vakıanın hukuki sebebinin farklı olduğuna ilişkin ise vasıflı ikrar ( veya gerekçeli inkar); vakıa iddiasını tam olarak kabul edilmesine rağmen, bu vakıadan iddiada bulunan taraf lehine hukuki sonuç doğmasını engelleyecek nitelikte yeni bir vakıa iddiasında bulunulması ( eklenmesi) şeklinde olursa bileşik ikrar olarak adlandırılır. (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayıncılık: İstanbul, 2017, s. 1640 - 1641).

10. Ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.09.2021 tarihli ve 2017/(13) 3 -3146 E., 2021/1051 K. sayılı ilamı)

11. 6100 sayılı Kanun'un " Senetle ispat zorunluluğu" başlıklı 200 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre; " Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir."

12. Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı, kanunda aksine bir düzenleme bulunmadıkça on yıl olup, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.( 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ile 149 uncu maddesi)

13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ( 6100 sayılı Kanun) 176 ncı maddesine göre ıslah tamamen veya kısmen olmak üzere iki şekilde yapılabilmektedir.

14. Tamamen ıslahta davacı, davasını baştan (dava dilekçesinden) itibaren ıslah eder ve bir hafta içerisinde yeni bir dava dilekçesi verir (HMK m. 180). Davanın tamamen ıslahı yoluna, dava dilekçesinden (dava dilekçesi dahil) itibaren (HMK m. 179/2 de sayılanlar hariç) bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur (HMK m. 179/1). Bu hâlde dava dilekçesinden itibaren yapılmış olan usul işlemlerinin (HMK m. 179/2 de sayılanlar hariç) tamamının yapılmamış sayılması (ıslah edilmesi, düzeltilmesi) söz konusu olduğu için buna davanın tamamen ıslahı denir (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s. 424). Başka bir anlatımla davacı tamamen ıslah ile yeni bir dilekçe vererek davasını baştan itibaren usule müteallik bütün işlemlerini değiştirebilir. Yani davacı bu yolla dava sebebini ve talep sonucunu tamamen değiştirip genişletebileceği gibi, davalı da tam ıslah ile savunmasını tamamen değiştirip genişletebilecektir. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekecektir.

3. Değerlendirme

1. Somut uyuşmazlıkta; davaya konu havalelerin davalıya borç olarak gönderildiğine dair davacı iddiası davalı tarafça kabul edilmemiş, borç ödemesi olduğu savunulmuştur. Böylece davalı, davaya konu paraların kendisine gönderildiğini ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, şirket hisse devir bedeli olarak gönderildiğini savunmak suretiyle, vasıflı ikrarda bulunmuştur.

2. Bu durumda, ispat yükü üzerinde bulunan davacı, söz konusu havale açıklamalarında " emaneten " kaydına yer vererek paranın borç olarak gönderildiğine dair iddiasını ispat etmiş olup, aksini ispat yükü davalıdadır. Bundan sonra artık davalı, aksi yöndeki iddiasını ancak, alacağın miktarı itibariyle yazılı delille ispat etmesi gerekirken, bu yönde bir delil sunamamıştır.

3.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın tüketim ödüncü sözleşmesinden kaynaklanıyor olmasına ve uyuşmazlığa uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 10 yıl olmasına, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmış olmasına, itirazın iptali davasının tam ıslah yolu ile alacak davasına dönüştürülmesinin ve alacak davası olarak karara bağlanmasının mümkün olmasına, yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, dava şartlarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

30.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.