"İçtihat Metni"
İSTANBUL 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalılar tarafından yapılan istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine yönelik olarak verilen karar, davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 13/09/2022 tarihinde davacılar vekili Av. ... ile davalı ... vekili Av. ... ... ve davalı ... Tic. Ltd. Şti. temsilcisi ... ve vekili ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar Beyaz ve ..., müşterek çocukları ve diğer davacı ...'ın 21/12/2004 tarihinde davalı hastanede doğduğunu, doğumdan sonra takibin çocuk doktoru davalı ... tarafından yapıldığını, bebeğin 6 aylıkken oturamamasının doktoru tarafından normal olduğunun beyan edildiğini, 9 aylık olmasına rağmen şikayetlerinin devam ettiğini, 2 yaşına kadar takibe devam eden davalı doktorun herhangi bir teşhis koyamadığından, ... Eğitim Araştırma, Marmara ve İstanbul üniversite hastanelerine yapılan başvurular neticesinde fenilketonüri teşhisi konulduğunu, söz konusu hastalığın topuktan alınacak kanla çok kolay bir şekilde tespit edilebilen, beslenmenin düzenlenmesi ile tedavi edilebilen ve önlenebilen bir hastalık olmasına karşın, anılan basit prosüdürü uygulamayan davalıların doğan zarardan sorumlu olduklarını ileri sürerek anne ve baba için ayrı ayrı 20.000,00TL manevi tazminat ile fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla çocuk için 20.000,00TL maddi ve yine ek giderler karşılığı 4.000,00TL maddi tazminatın 21/12/2004 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş bilahare vermiş oldukları ıslah dilekçesi ile taleplerini 818.815,00TL ye yükseltmişlerdir.
./..
-2-
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini dilemişlerdir.
İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulü ile 806.001,89 TL maddi tazminatın 29.12.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar ... ve Özel ... Hastanesi'nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ...'a velayeten diğer davacılara verilmesine, 2.297,84 TL SGK'ya ödenen tedavi masrafının 13/07/2009 tarihine kadarki süreç açısından ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar ... ve Özel ... Hastanesi'nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ... dışındaki diğer davacılara verilmesine, 20,000 TL manevi tazminatın 29.12.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ... ve Özel ... Hastanesi'nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ...'a verilmesine, 20,000 TL manevi tazminatın 29.12.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ... ve Özel ... Hastanesi'nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ...'a verilmesine karar verilmiş, hükme karşı davalılar istinaf yoluna başvurmuşlardır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesince davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (TBK 502-506 md.). Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. O nedenle davacının tedavisini üstlenen hastane ve doktorların meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Az yukarıda açıklandığı üzere, doktor tedavi nedeniyle yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Keza en hafif kusurundan dahi hukuken sorumluluk altındadır. Bu nedenle de bilirkişi raporu önem kazanmakta olup, rapor taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli bulunmalıdır. Bilirkişi; doktorun seçilen tedavi yöntemi ve tedavi aşamalarında gerekli titizliği gösterip göstermediğini, uygulanacak tedavi yöntemi ve aşamalarda gerekli titizliği gösterip göstermediğini, uygulanması gereken tedavinin ne olması gerektiğini, doktor tarafından uygulanan tedavinin ne olduğunu, ayrıntılı ve gerekçeli açıklamalı ve sonuca ulaşmalıdır. Bu bağlamda salt yapılan işlemin ne olduğunu açıklamak yeterli kabul edilemez. Kaldı ki bilirkişi tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakim'in de bilirkişinin somut olayda görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını da denetlemesi gerekmektedir. (TMK.nun md. 4, HUMK.nun md. 240) Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları ve içtihatları da bu yöndedir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa, dava dosyasında Adli Tıp Kurumu 3. Üst Kurulu’ndan rapor alınmış, raporda “Ağır sinir sistemi bozuklukları, gelişim bozuklukları ve zeka geriliği ile kendini gösteren metabolik bir hastalık olan Fenilketonüri hastalığı için tarama (Guthrie testi) testi ülkemizde doğumdan sonra her hastanede ve doğumdan sonra bağlı olunan sağlık ocaklarında topuktan alınan kan ile her bebeğe uygulandığı, Sağlık Bakanlığı tarafından 2000'li yıllardan itibaren tarama uygulamasına dair talimatıyla birlikte ikili bir kontrol sistemi oluşturulduğu, ilk 3 gün için bebeğin doğduğu yerde topuk kanı alınmakta, yedinci günden sonra ise sağlık ocağında ikinci topuk kanı alınmakta olduğu, özellikle ilk 24 saat içinde alınan kanda henüz substratla karşılaşmamış olma kaynaklı yanlış negatif sonuçları ekarte etmek için bu ikinci
../...
-3-
örnek alımının standart uygulama olduğu, dolayısıyla, bebeğin doğduğu hastanede topuk kanını almamış olması ve ayrıca 2 yıl boyunca takip etmesine rağmen bebekte 3.aydan sonra ortaya çıkacak olan gelişimsel/nörolojik gerilikleri (baş tutma, destekli ve desteksiz oturmada gecikme, emekleme ve yürüme olmaması gibi) düşündüren bulguları fark ederek Çocuk Nörolojisine sevk etmesi gerekirken yapmayan Uz. Dr. ...'ın tıbben kusurlu olduğu” tespiti bildirilmiştir. Dosya içeriğinden, davacı çocuğun topuk kanının Sağlık Ocağında alındığı ancak üzerinde çalışılmadığı, çalışılmak üzere labaratuvara girişinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı doktorun irdelenmesi gereken savunması ise, Sağlık Ocağı tarafından alındığı bilinen topuk kanının sonucu ile ilgili olarak dönüş yapılmamış olmasının tahlil sonucunda olumsuz bir durum olmadığı varsayımına istinaden çocuğun takibine devam edilmiş olmasıdır. Davalı hastanenin ise, çocuğun doğum tarihinde, özel hastanelere ilişkin, topuk kanı alımının zorunlu tutulduğu yasal bir düzenleme mevcut olmadığı hususudur. O halde, konusunda uzman bilirkişi heyetinden, öncelikle davacı çocuğun doğum tarihinde doğumun gerçekleştiği davalı şirkete ait özel hastaneye, topuk kanı alınması sorumluluğunu yükleyen bir yasal düzenlemenin bulunup bulunmadığı hususunun net bir şekilde tespit edilerek, Sağlık ocağı tarafından alınan topuk kanının sağlık ocağı tarafından usulüne uygun alındığı ancak çalışılmak üzere labarotuvar girişinin bulunmadığı maddi vakıasının da irdelenerek davacı çocuktaki mevcut durum ile davalıların eylemleri arasında uygun illiyet bağı olup olmadığının tartışılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan HMK'nın 373 md./1. uyarınca iş bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararınında kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle 6100 sayılı HMK'nın 373. md. uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına, aynı kanunun 371. md. uyarınca ilk derece mahkemesi kararının temyiz olunan davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 13/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.