"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/289 E., 2022/115 K.
DAVALILAR : ... mirasçıları ... vd.
DAVA TARİHİ : 04.05.2015
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen vekilin hesap verme yükümlülüğünden kaynaklanan alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda Dairece, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne ve davacılar vekilinin duruşma isteminin değerden reddine karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ... vekili; müvekkilinin paylı olarak malik olduğu taşınmazların dava dışı ...‘e satışı hususunda davalı ...’a 01.9.1998 tarihli bir vekaletname verdiğini, davalının aradan uzun zaman geçtikten sonra 04.02.2013 tarihinde dava dışı bu kişiye satışı gerçekleştirdiğini, ancak satış bedelinin müvekkiline ödenmediğini, satıştan da haricen haberdar olduklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkiline ait taşınmaz hisselerinin bilirkişi aracılığıyla tespit edilecek değerinden şimdilik 120.000,00 TL’nin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacının, hüküm ve temyiz tarihinden sonra 08.03.2023 tarihinde vefat etmesi üzerine, yasal mirasçıları olan ..., aynı avukata vekaletname vermek suretiyle yargılamaya devam etmişlerdir.
II. CEVAP
1. Davalı ... vekili; satış bedelinin 1998 yılında bizzat davacı tarafından tahsil edildiğini, davacının satış bedelini ikinci kez istemesinin kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin sadece tapudaki devir işlemleri için yetkilendirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalının yargılama sırasında 01.04.2021 tarihinde vefat etmesi üzerine, yasal mirasçıları olan... ve ...’ın davaya katılımı sağlanmış ve mirasçılar yargılamada aynı vekille temsil edilmişlerdir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 02.07.2018 tarihli ve 2015/335 E. 2018/352 K. sayılı kararıyla; davacının isteminin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığı, davalının vekalet görevini kötüye kullanmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 03.09.2019 tarihli ve 2019/529 Esas, 1581 Karar sayılı ilamıyla; İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 29.6.2021 tarihli ve 2021/3754 Esas, 7518 Karar sayılı ilamıyla özetle; “Somut olayda davacının, adına kayıtlı taşınmaz hisselerinin dava dışı ...’e satışı hususunda davalıya 01.09.1998 tarihli bir vekaletname verdiği, davalının da bu vekaletnameye dayalı olarak davacıya ait taşınmaz hisselerini 04.02.2013 tarihinde dava dışı bu kişiye satış suretiyle temlik ettiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 508 inci maddesi hükmünce vekilin, vekil edeninin adına veya yararına yaptığı tüm işlerden dolayı hesap verme yükümlülüğü gereği davalı vekilin, satış bedelini aldıktan sonra davacıya ödeme yaptığını ispatla mükellef olup, davada ispat yükünün vekil olan davalı üzerinde bulunduğu; başka bir deyişle davalının, satışa konu bedeli davacıya ödediğini ispat etmesi gerektiği, bu durumda Mahkemece, vekilin hesap verme yükümlülüğünün bulunduğu gözetilerek hasıl olacak sonuca uygun şekilde karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davalı vekilin kötüniyetli olmadığı ve vekillik görevini kötüye kullanmadığı gerekçe gösterilerek yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Türk Borçlar Kanunu’nun 508 inci maddesi kapsamında yapılan incelemede, ihbar olunan ... tarafından dosyaya sunulan ve davalı tarafça dayanılan banka hesap hareketlerinde, ihbar olunan alıcı tarafça davacıya yapılan bir ödemenin bulunmadığının anlaşıldığı, Türkiye ... Bankası hesap dökümüne göre dava dışı Serpil Gülenç'e yapılan ödemenin, dava konusu taşınmazın satış bedeli olduğuna ve bu ödemenin davacıya yapıldığına dair savunmanın yazılı bir delille ispat edilemediği, Davacı vekilince, müvekkili ...’in miras hissesinin, ... 37. Noterliğinin 04.03.2013 tarihli mirasçılık belgesi dikkate alınarak hesaplanması talep edilmiş ise de davalı tarafça bu hususa itiraz edilerek, muris ...'in öldüğü tarihte eşi ...’nin hayatta olması nedeniyle davacının miras hissesinin 5/40 olduğu ve bu hisseye göre satışın yapıldığı, daha sonra ...'nin de vefat etmesi üzerine davacının hissesinin 5/30 olduğu, satışa konu edilen hissenin 5/40 olması nedeniyle bu hisseye göre hesaplama yapılması gerektiğinin belirtildiği; Mahkemece bu itiraza itibar edilerek, Bulancak Sulh Hukuk Mahkemesinin 14.8.1996 tarihli ve 1996/314 E. 1996/319 K. sayılı veraset ilamının hesaplamaya esas alındığı, Muris ...'ten mirasçılarına intikal eden taşınmazların İhsaniye Mahallesinde kain 29 ada 14 ve 15 no’lu parseller ile 57 ada 45 no’lu parsel olduğu, bu taşınmazların toplam satış değerinden, Bulancak Sulh Hukuk Mahkemesinin 14.8.1996 tarihli veraset ilamı uyarınca davacıya isabet eden 5/40 hissenin değerinin, satış işleminin yapıldığı 04.02.2013 tarihindeki karşılığının 40.084,87 TL olduğu değerlendirilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de gerekçeli kararın yazımı esnasında hesap hatası yapıldığının fark edildiği, gerçekte dava konusu 29 ada 15 parseldeki muris ...’e ait 40/80 hisseden, 29 ada 14 parsel ile 57 ada 45 parseldeki 6 adet bağımsız bölümün tamamından davacının 5/40 payına isabet eden miktarın 27.584,86 TL olduğu, davanın bu tutar üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturmamak için kurulan hükmün değiştirilmediği belirtilerek, davanın kısmen kabulü ile 40.084,87 TL'nin 04.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; hükme esas alınan inşaat bilirkişisi raporunda, taşınmazların satış tarihi itibariyle toplam değerinin 300.679,00 TL olarak hesaplanmış iken, önceki inşaat bilirkişisi raporunda bu değerin 652.134,30 TL olarak hesaplandığını, arada iki kattan fazla değer farkı bulunduğunu, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesini talep ettiklerini, ancak Mahkemece itibar edilmediğini, ikinci inşaat bilirkişisi raporuna itibar edilme sebebinin gerekçelendirilmediğini, her iki raporda da emsal taşınmaz değerlendirilmesi yapılmadığını, konusunda uzman bir emlak bilirkişisinden rapor alınarak her iki rapor arasındaki çelişki giderildikten sonra karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalılar vekili; Mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiği üzere, dava konusu taşınmazlarda davacının miras payına isabet eden hisse değerinin gerçekte 27.584,86 TL olarak tespit edildiğini, ancak yapılan hatalı hesaplama sonucu bu değerin 40.084,87 TL olarak hüküm altına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, dava konusu payların yeni maliki olan ...’in beyanları ile satış bedelinin bir kısmının banka yoluyla ödendiğini gösteren 21.9.1998 tarihli banka dekontunun satış bedelinin davacıya ödendiğini ispatladığını, davacının ise aksi yöndeki iddialarını ispatlayamadığını ileri sürerek, Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekilin hesap verme borcundan kaynaklı alacak isteğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 508 inci maddesi,
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362 nci maddesi ile 366 ncı maddesi atfıyla 352 nci maddesinin birinci fıkrası,
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 E. 2013/1681 K. sayılı kararı,
4. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı kararı ile 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde, anılan Kanunun 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanunun 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Dosya içeriğine göre, davalı aleyhine hükmedilen ve temyize konu edilen toplam alacak miktarı 40.084,87 TL olup kararın verildiği 06.04.2022 tarihi itibariyle bu miktarın, temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmakla, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin miktar itibariyle reddine karar vermek gerekmiştir.
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir.
Bundan başka, Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş olan bu kısımları lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur.
Bu itibarla, temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunun taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli ve bilimsel verilere uygun şekilde düzenlenmiş olup bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
VI. KARAR
1. Yukarıda (1) No’lu paragrafta açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,
2. Yukarıda (2) No’lu paragrafta açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davacıya yükletilmesine,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
30.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.