Logo

3. Hukuk Dairesi2023/1922 E. 2023/3309 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Banka tarafından kredi kartı borcundan dolayı kefile karşı açılan itirazın iptali davasında, bankanın kefile başvuru hakkının olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 10. maddesi gereğince, bankanın kefile başvurabilmesi için öncelikle asıl borçluya başvurması ve bu takibin semeresiz kalması gerektiği, somut olayda bankanın bu koşulu sağlamadığının anlaşılması gözetilerek yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesi

SAYISI : 2016/261 E., 2016/344 K.

DAVA TARİHİ : 24.07.2014

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ... Bankası ... ile dava dışı Medine Meteris arasında imzalanan kredi sözleşmelerine istinaden adı geçen borçluya müvekkili bankaca kredi açıldığını ve kullandırıldığını, davalı ...'in ise kredi genel sözleşmelerini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalamak suretiyle borcun sorumluluğunu üstlendiğini, kullandırılan kredinin sözleşme hükümlerine göre geri ödenmemesi üzerine kredi hesaplarının 22.07.2008 tarihi itibariyle kat edildiğini, muaccel hale gelen toplam 3.392,07 TL borcun ödenmesi için ... 3. Noterliğinin 24.08.2008 tarihli ihtarnamesinin hesap özeti ile dava dışı asıl borçlu ile birlikte müşterek borçlu-müteselsil kefile ihtar edildiğini ancak ihtarnameye rağmen muaccel hale gelen alacaklarının ödenmediğini, ... 3. Noterliğinin 24.08.2008 tarihli ihtarnamesinin ve hesap özetinin davalı borçlunun müvekkili bankaya bildirdiği adrese keşide edildiğini, ihtarnameyi ihtiva eden tebligatın iade olunduğunu, bunun üzerine muaccel hale gelen müvekkilinin alacağının tahsilini teminen asıl borçlu hakkında açılan takibin sonuçsuz kalması nedeniyle Anamur İcra Müdürlüğünün 2013/2075 E. sayılı dosyasıyla müteselsil kefil davalı hakkında genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine geçildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere icra dosyasından takibe konu alacaklarının faiz ve masraflar hariç takip tarihi itibari ile 15.451,31 TL olarak tespiti ile davalı borçlunun bu miktar kadar takip konusu alacağa itirazın iptaline, icra takibinin takip talebindeki talepleri doğrultusunda devamına, % 40'dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; açılan davanın haksız ve yersiz olduğunu, davacı tarafın icra takibinde şahsı tarafından imzalanmış bir belge ve sözleşmeye dayanmadığı gibi böyle bir sözleşme ve belgenin tarafına tebliğ edilmediğini, tüm ferileriyle birlikte işbu borcu kabul etmediğini, şahsına ait olduğu ileri sürülecek imzayı inkar ettiğini, davacının kötü niyetli olarak icra takibi başlattığını, Mahkemece borçlu olduğu kanaatine varılırsa tarihini bile hatırlamadığı böyle bir borç hakkında zamanaşımı itirazını ileri sürerek davanın reddine, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Anamur 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.01.2015 tarihli ve 2014/355 E., 2015/59 K. sayılı kararıyla; taraflar arasındaki 11.02.1999 tarihli sözleşmenin gerçekte ... değil, kefalet sözleşmesi niteliğinde bulunduğu, davalının bu sözleşmeyle, 11.02.1999 tarihli "Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi" nden kaynaklanan borca kefalet ettiği, anılan borç yönünden adi kefil durumunda olduğunun kabulünün gerektiği, her ne kadar; taraflar arasındaki 11.02.1999 tarihli sözleşmede, davalıların sorumlu tutulacakları azami miktar belirtilmemiş ise de, dava dışı Medine Meteris ile davacı Banka arasındaki 11.02.1999 tarihli "Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi" uyarınca verilen kredi kartı ile ilgili limit belli olduğuna ve dava konusu ... sözleşmesinde de o sözleşmeye atıf yapıldığına göre, 12.4.1944 gün ve 14/13 sayılı İBK. gereğince kefaletin asli unsurlarından "limitin belirli olması" koşulunun somut olayda gerçekleştiği ancak Türk Borçlar Kanunu'nun 585 inci maddesi uyarınca alacaklı borçluya başvurmadıkça kefili takip edemeyeceğinden ve alacaklının doğrudan kefile başvurması için gerekli şartlar somut olayda oluşmadığından davanın reddine, dava konusu alacak yargılamayı gerektirdiğinden davalı tarafın kötü niyet tazminatına ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/46 E., 2016/8839 K. sayılı ilamıyla; davanın, 24.07.2014 tarihinde 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra açıldığı, bu sebeple davaya Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılıp, bu Mahkemece uygulanan yargılama usulüne uyularak karar verilmesi gerekirken, Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla işin esasına girilip karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, varsa alacak miktarı ile yaptığı takip nedeniyle davalıdan istemekte haklı olduğu alacak miktarının tespiti konusunda rapor aldırıldığı, 27.11.2014 havale tarihli raporda özetle; dava dışı borçlu Medine Meteris'e ait her iki kredi kartına da 25.03.2008 tarihinden sonra tahsilat sağlanamaması üzerine 22.07.2008 ve 28.07.2008 tarihlerinde hesabın bankaca kat edilmesi işleminin, kredi kartları mevzuatına ve sözleşme hükümlerine uygun olduğu, davacı banka ile Medine Meteris arasında 11.02.1999 tarihli 100 TL'lik ''Kredi Kartı Üyelik ve Kredi Sözleşmesi" nin imzalandığı, sözleşmeye ...'nın ... eden sıfatıyla kefalet imzasının alındığını, 100 TL'lik limitin daha sonraki dönemlerde artırılmasıyla ilgili davalı kefilin herhangi bir yazılı onayının alınmamış olduğu anlaşıldığından kefilin sorumluluğunun 100 TL ile sınırlı olması gerektiği, 4077 sayılı ve 5464 sayılı Kanun hükümleri gereği önce asıl borçlu hakkında takip yapılıp yapılmadığı da bankaca değerlendirilmediğinden, asıl borçluyla birlikte davalı kefil hakkında takip yapılmasının da Kanun hükümlerine uygun olmadığının bildirildiği, sözleşmede sadece "Üye (Borçlu)" sıfatıyla dava dışı Medine Meteris'in adı ve imzasının bulunduğu, eldeki davanın davalısı olan ...'nın sözleşmenin arka sayfasındaki ... şerhi başlıklı kısım altında imzasının bulunduğu, sözleşmenin tarafı durumundaki dava dışı Medine Meteris'in kredi kartının kullanımından kaynaklanan borcunu sözleşme hükümlerine uygun şekilde ödemediğinden davacı Bankanın hem kendisine ve hem de içeriği aşağıda açıklanan ... sözleşmesinin tarafı durumundaki davalıya ihtarnameler göndererek, 3.392,07 TL tutarındaki borcun derhal ödenmesini istediği, herhangi bir ödemenin yapılmaması üzerine de, görülmekte olan davadaki itirazın iptali istemine konu icra takibine giriştiğinin çekişmesiz olduğu, taraflar arasındaki 11.02.1999 tarihli sözleşmenin gerçekte ... değil, kefalet sözleşmesi niteliğinde bulunduğunun ve davalının bu sözleşmeyle, 11.02.1999 tarihli "Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi" nden kaynaklanan borca kefalet ettiğinin, anılan borç yönünden adi kefil durumunda olduğunun kabulünün gerektiği, her ne kadar; taraflar arasındaki 11.02.1999 tarihli sözleşmede, davalıların sorumlu tutulacakları azami miktar belirtilmemişse de, dava dışı Medine Meteris ile davacı Banka arasındaki 11.02.1999 tarihli "Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi" uyarınca verilen kredi kartı ile ilgili limit belli olduğuna ve dava konusu ... sözleşmesinde de o sözleşmeye atıf yapıldığına göre, 12.4.1944 gün ve 14/13 sayılı İBK. gereğince kefaletin asli unsurlarından "limitin belirli olması" koşulunun somut olayda gerçekleştiği ancak alacaklı borçluya başvurmadıkça kefili takip edemeyeceğinden ve alacaklının doğrudan kefile başvurması için gerekli şartlar somut olayda oluşmadığından davanın reddine, dava konusu alacak yargılamayı gerektirdiğinden davalı tarafın kötü niyet tazminatına ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; dava dışı asıl borçluya ait kredi hesaplarının kat edilerek, kat tarihi itibariyle tespit edilen borç bakiyelerinin ödenmesi için kredi borçlusu ile birlikte davalı müteselsil kefile de noter marifetiyle ihtar gönderildiğini, davalı borçlunun, kredi hesabının kat edildiği tarihteki kefalet limiti olan anapara tutarı ve diğer fer'ilerden sorumlu olduğunu, kredi sözleşmelerinin tamamında kefalet limitleri yazılı olduğu için davalının kefaletin geçersizliğine ilişkin itirazlarının hukuki bir değerinin olmadığını, sözleşmenin kefalet şerhi başlıklı hükümlerinde davalının kefaletine ilişkin düzenlemelerin yapıldığını, kefilin kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava; banka tarafından kredi kartı alacağının tahsili amacıyla kefil aleyhine başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 86 ncı maddesindeki hükümle 4077 sayılı Kanun yürürlükten kalkmıştır. Ancak 6502 sayılı yasanın "geçiş hükümleri" başlıklı geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrası; "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki tüketici işlemlerine, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanır." hükmüne haizdir.

2. Hesabın kat tarihinde yürürlükte bulunan 4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası.

3. Dairemizin 10.10.2022 tarihli ve 2022/6348 E., 2022/7519 K. tarihli ilamın ilgili kısmında;

"Somut olayda, davacı banka ve dava dışı ...ile imzalanan 28.01.2011 tarihli kredi sözleşmesi ile kredi kullandırılmış, davalı da bu sözleşmeyi kefil olarak imzalamıştır. Dava konusu kredinin ödenmemesi nedeniyle hesap kat edilerek asıl borçlu ve kefiller hakkında birlikte takibe geçilmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

Dava tarihinde yürürlükte bulunan 4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı kanunun 10. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez." hükmünü getirmiştir. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmamıştır. Emredici hükümlerin mahkemece resen dikkate alınması zorunludur. Bu yasal düzenleme doğrultusunda alacaklı, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez. Buna göre, somut olayda davacı bankanın önce asıl borçluya başvurduğu ve asıl borçlu aleyhine başlatılan takibin semeresiz kaldığı, bunun üzerine davalı kefil hakkında takip başlatıldığı ispatlanamadığı dikkate alındığında davacı bankanın davalı kefilden alacağını talep etme hakkı henüz doğmamıştır.

O halde mahkemece, açıklanan bu hususlar değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir."

4. Dairemizin 17.01.2022 tarihli ve 2021/8135 E., 2022/51 K. tarihli ilamın ilgili kısmında; "Somut uyuşmazlıkta her ne kadar taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmış ise de yukarıda da açıklandığı üzere rehin konusu aracın haczedilip satıldığına ve rehin açığı oluştuğuna dair herhangi bir belge davalı tarafça sunulmadığı gibi teminatın yanı sıra asıl borçluya başvurulduğu ve takibin semeresiz kaldığı da davalı tarafça ispat edilmemiştir.

Hal böyle olunca mahkemece; davalı tarafça kefile başvuru koşullarının oluştuğunun ispat edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir."

5. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 10.02.2016 tarihli ve 2014/44533 E., 2016/3898 K. sayılı ilamının ilgili kısmında ; "Alacaklı asıl borçluya başvurup alacağını tahsil edemediği takdirde kefile başvurup alacağının tahsilini isteyebilecektir. Somut olayda, davalı banka, asıl borçlu ile kefil olan davacı aleyhine birlikte icra takibi yapmıştır. Davacı tarafın imzaladığı bireysel kredi sözleşmesine dayalı olarak asıl borçlu Murat Çakmak'a verilen kredi kartı ve ve bireysel kredili mevduat hesabına dayalı olarak kullandırılan kredi nedeniyle asıl borçluya yapılan takip semeresiz kalmadıkça kefilden istenemez. Anılan kanun maddesi gereğince, davalı bankanın davacı kefilden henüz alacağını talep etme hakkı yasal olarak doğmamıştır. Açıklanan bu nedenlerle mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir."

3. Değerlendirme

1. 4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Kanun'un 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında; tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi verenin asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemeyeceği belirtilmiştir. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmamıştır. Emredici hükümlerin mahkemece re'sen dikkate alınması zorunludur. Bu yasal düzenleme doğrultusunda alacaklı, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez.

2. Temyizen incelenen karar; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle somut olayda, davacı bankanın davalı kefile sadece ihtar gönderdiği, önce asıl borçluya başvurduğunu ve asıl borçlu aleyhine başlatılan takibin semeresiz kaldığını, bunun üzerine davalı kefil hakkında takip başlatıldığını ispatlayamadığı dikkate alındığında, davacı bankanın davalı kefilden alacağını talep etme hakkının henüz doğmadığının anlaşılmasına göre usul ve kanuna uygun olup, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

22.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.