Logo

3. Hukuk Dairesi2023/2004 E. 2023/3720 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Avukatlık hizmet sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle işçinin ücret alacağına ilişkin icra takibine yapılan itirazın iptali davasında, bozma kararına rağmen mahkemenin mahsup işlemine ilişkin eksik inceleme yapması.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma ilamında belirtilen hususlar doğrultusunda, davacının iş görme edimini yerine getirememesinden dolayı tasarruf ettiği giderler ile başka bir işte elde ettiği veya kasten kaçındığı kazançların tespiti için gerekli incelemeyi yapmadan ve delilleri toplamadan hüküm kurması usul ve yasaya aykırı görülerek bozma kararına uyulmaması nedeniyle karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/535 E., 2023/99 K.

DAVA TARİHİ : 19.02.2013

Taraflar arasında görülen icra takibine itirazın iptali davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda Dairece, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; davalı kooperatif ile aralarında 01.05.2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli avukatlık sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmenin 6 ncı maddesi ile haksız fesih hâlinde sözleşmenin kalan aylarına ait ücretlerin ödeneceğinin kararlaştırıldığını, sözleşme sürecinde davalı adına bir kısım dava ve hukukî işleri yürüttüğünü ve hukukî danışmanlık hizmeti verdiğini, davalının hiçbir gerekçe göstermeden 28.08.2012 tarihli azilname ile kendisini azlettiğini ve sözleşmeden kaynaklanan ücretlerini ödemediğini, Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2013/848 E. sayılı dosyasıyla 20.574,44 TL ücret alacağının tahsili için aleyhinde başlatılan icra takibine de haksız şekilde itiraz ederek takibin durmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamını ve davalı aleyhine asıl alacağın %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; azlin haklı nedene dayandığını, davacı avukatın dava açarken müvekkili kooperatifi tasfiye hâlinde gösterdiğini, bu hata nedeniyle müvekkilinin belediyeye yaptığı inşaat ruhsatı başvurusu prosedürünün uzadığını, haklı fesih sebebiyle davacının ücret talep edemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 08.05.2014 tarihli ve 2013/62 E. 2014/269 K. sayılı kararıyla; taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafça haksız şekilde feshedildiği, bu sebeple davacı avukatın ücrete hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile icra takibinin 20.359,20 TL asıl alacak, 139,42 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 20.498,62 TL tutarındaki kısmına yönelik itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.12.2015 tarihli ve 2014/25019 E. 2015/35606 K. sayılı ilamı ile (1) no’lu bentte davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra (2) no’lu bentte özetle; “Taraflar arasında imzalanan 01.05.2012 tarihli avukatlık sözleşmesinde davacıya aylık 2.150,00 TL net ücret ödeneceğinin kararlaştırıldığı, taraflar arasındaki bu sözleşmenin hizmet hukuk müşavirliği niteliğinde olup ikinci maddesine göre sözleşmenin bitim tarihinin 01.05.2013 olduğu, davacının ise 28.08.2012 tarihinde vekillikten azledildiği, her ne kadar Mahkemece, azil tarihinden sözleşmenin sona erdiği 01.05.2013 tarihine kadar hesaplanan ücret alacağına hükmedilmiş ise de 28.08.2012 tarihli azille birlikte taraflar arasındaki hizmet hukuk müşavirliği sözleşmesi sona ermiş olduğundan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 325 inci) maddesi gereğince davacının azil tarihinden sonra vekalet görevini ifa etmemiş olması nedeniyle tasarruf ettiği ya da diğer bir işte kazandığı ve kazanmaktan kasten feragat ettiği şeylerin de ücret alacağından indirilmesi gerektiği; bu durumda Mahkemece, davacının azil tarihinden dönem sonuna kadarki aylık ücret alacakları yönünden 6098 sayılı Kanun’un 408 inci (mülga 818 sayılı Kanun’un 325 inci) maddesi uygulanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. Direnme Kararı

Mahkemenin 22.11.2016 tarihli ve 2016/321 E. 2016/485 K. sayılı kararıyla; bozma ilamının gerekçesi olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci maddesinin eldeki davada uygulanamayacağı, zira davalının anılan düzenleme çerçevesinde indirim yapılması gerektiğine ilişkin savunmada bulunmadığı gibi davacının da azil tarihinden sözleşmenin bitim tarihine kadar taraflar arasındaki sözleşme uyarınca ifa etmek zorunda olduğu görevlerinden kurtulması nedeniyle başkaca gelir elde ettiğine ilişkin hiçbir iddia ve delil de bildirmediği, özel hukuk hükümleri çerçevesinde kurulan sözleşme gereğince tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı kalınması gerektiği ve davalı tarafından dile getirilmeyen bu kanun hükmünün resen nazara alınmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle bozmadan önceki kararda direnilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2243 E. 2021/1193 K. sayılı ilamıyla; “Somut olayda, davacının 01.05.2012 tarihli sözleşme ile davalı kooperatif için aylık belli bir ücret karşılığında bir yıl süreyle hukuk danışmanlığı yapmayı kabul ettiği, sözleşme süresi devam ederken feshin gerçekleştiği ve davacının bakiye ay ücretlerini talep eden icra takibini başlattığı, taraflar arasındaki sözleşmenin “Avukatlık Sözleşmesi” başlığı altında imzalanmış ise de içeriği itibariyle hukukî danışmanlık (hukuk müşavirliği) sözleşmesi mahiyeti taşıdığı ve hizmet sözleşmelerine ilişkin genel hükümlere tabî olduğu konusunda Mahkeme ve Özel Daire arasında anlaşmazlık bulunmadığı, sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan ve eldeki davaya uygulanması gereken mülga Borçlar Kanunu’nun 313 ve devam maddelerinde düzenlenen hizmet sözleşmeleri yönünden kanun koyucunun, alacaklının temerrüdüne ilişkin 90 ıncı maddesindeki genel düzenlemeden ayrı olarak iş sahibinin temerrüdünü özel bir şekilde hükme bağladığı, anılan Kanun’un 325 inci maddesine göre iş sahibi işi kabulde temerrüde düşerse, işçinin taahhüt ettiği işi yapmaya mecbur olmaksızın mukaveledeki ücreti isteyebileceği, ancak işi yapmadığından dolayı tasarruf ettiği yahut diğer bir iş ile kazandığı ve kazanmaktan feragat ettiği şeyi mahsup ettirmeye mecbur olduğu, aynı hususun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci maddesinde, mülga 818 sayılı Kanun’un 325 inci maddesine paralel olarak “İşveren, iş görme ediminin yerine getirilmesini kusuruyla engellerse veya edimi kabulde temerrüde düşerse, işçiye ücretini ödemekle yükümlü olup, işçiden bu edimini daha sonra yerine getirmesini isteyemez. Ancak, işçinin bu engelleme sebebiyle yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlar ücretinden indirilir” şeklinde düzenlendiği,

Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın 325 inci maddenin ikinci fıkrasında yer alan mahsup hükmünün, taraflarca ileri sürülmemesi hâlinde dahi uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığı, buyurucu nitelikte olmayan bu maddenin ilk fıkrasının, aynı Kanun’un 90 ıncı maddesinin hizmet sözleşmesindeki bir uygulaması niteliğine olup, iş sahibinin gerçekleşecek temerrüdünün sonucu olarak işçinin bu maddeye dayanarak, gerçekten iş görmüşçesine ücret isteme hakkına sahip olduğu; bununla birlikte, sözleşmenin yerine getirilmesinden kurtulmasının işçinin tamamıyla başka bir iş tutmaması gerektiği sonucunu doğurmayacağı, çalışma gücü serbest kaldığı için işçinin, başka bir iş bulma yoluna gideceği ve o işten mutad iş zamanı içerisinde sağlayacağı kazancı mütemerrit işverenden alacağı ücretten indireceği, bu arada işçinin işini yapmaması yüzünden tasarruf ettiği giderler ve işçinin kazanmaktan kasten kaçındığı paranın dahi mahsup işlemine tâbi tutulacağı,

Kanunda bahsi geçen “mahsup” deyiminin, alacağın hesabına ilişkin bir itirazı ifade ettiği, bu itirazın davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya Mahkemece vakıf olunduğu takdirde resen nazara alınması gerekli hukukî bir durum olduğu (...: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1157 vd.) ve bu mahiyeti gereği Borçlar Kanunu’nun 325 inci maddesinin ikinci fıkrasının da davalının isteği olup olmadığına bakılmaksızın Mahkemece doğrudan doğruya uygulanması gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 01.02.1984 tarihli ve 1981/9-761 E., 1984/52 K. sayılı kararında da aynı zorunluluğun vurgulandığı,

Bu durumda Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uymak gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle direnme kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 24.03.2022 tarihli ve 2022/71 E. 2022/145 K. sayılı kararıyla; davacının azil tarihinden dönem sonuna kadarki aylık ücret alacakları yönünden mahsup işlemi yapılmasından sonra herhangi bir ücret alacağının kalmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.

E. Üçüncü Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizin 27.09.2022 tarihli ve 2022/5100 Esas, 7075 Karar sayılı ilamıyla; “Mahkemece, bozma kararına uyulduğu hâlde gereklerinin yerine getirilmediği ve bozmaya uygun karar verilmediği, zira uyulmasına karar verilen Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin ilamında davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, davacının azil tarihinden sonra vekalet görevini ifa etmemiş olması nedeniyle tasarruf ettiği ya da diğer bir işte kazandığı ve kazanmaktan kasten feragat ettiği şeylerin de ücretten indirilmesi gerektiğinin belirtilmesine rağmen bu hususta gerekli inceleme ve araştırma yapılmaksızın yanılgılı değerlendirmeyle hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

F. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.12.2015 tarihli ve 2014/25019 E. 2015/35606 K. sayılı bozma ilamına uyulduğu, ancak gereklerinin yerine getirilmiş olduğu zannıyla hareket edilerek yine aynı hükmün kurulduğunun gerekçeli kararın yazım aşamasında fark edildiği, sehve dayalı olarak verilen kararın değiştirilmesi ancak yasa yoluyla mümkün olduğundan hataya değinilmekle yetinildiği belirtilerek, bozma kararından önceki gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1.Davacı vekili; Mahkemenin gerekçeli kararında da belirtildiği üzere davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken sehven reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili, her ne kadar Mahkemece sehven hüküm kurulduğu belirtilmiş ise de taraflar arasındaki sözleşmenin müvekkilince haklı olarak feshedilmesi nedeniyle davacının ücret alacağına hak kazanamadığı gibi Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci maddesi gereğince mahsup işlemi yapılsa dahi ücret alacağı mevcut olmadığından davanın reddinin gerekeceğini, sonucu itibariyle kararın doğru olduğunu ileri sürerek kararın gerekçesinin düzeltilerek onanmasını, olmadığı takdirde bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, Avukatlık Hizmet Sözleşmesinden kaynaklı alacağa yönelik başlatılan icra takibine itirazın iptaline ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 408 inci maddesi (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 325 inci maddesi)

2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 E. 2013/1681 K. sayılı kararı,

2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı kararı ile 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı kararı.

3. Değerlendirme

1. Bir Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu Mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir.

2. Bundan başka, Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan Mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş olan bu kısımları lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur.

3. Yapılan bu genel açıklamalar doğrultusunda somut olaya gelince; Mahkemece uyulmasına karar verilen Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.12.2015 tarihli ve 2014/25019 E. 2015/35606 K. sayılı bozma ilamı uyarınca, taraflar arasındaki hizmet (hukuk müşavirliği) sözleşmesinin 28.08.2012 tarihli azille birlikte sona ermesi nedeniyle 6098 sayılı Kanun’un 408 inci (Mülga 818 sayılı Kanun’un 325 inci) maddesi gereği davacının azil tarihinden sonra vekalet görevini ifa etmemesi sebebiyle tasarruf ettiği ya da diğer bir işte kazandığı ve kazanmaktan kasten feragat ettiği şeylerin vekalet ücreti alacağından indirilmesi gerektiğinden, taraflara bu hususta varsa delillerini sunmaları için uygun bir süre verilmesi, akabinde daha önce görev yapan bilirkişiden ek rapor alınması, olmadığı takdirde yeni bir bilirkişiden rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bozma ilamının gereği yerine getirilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş; bu nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine,

6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

13.12.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.