Logo

3. Hukuk Dairesi2023/2556 E. 2023/1893 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Ortaklık hissesi olarak konulduğu iddia edilen bono nedeniyle yapılan icra takibi sebebiyle açılan istirdat davasına ilişkin temyiz incelemesi.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkeme kararının, davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hakkın ihlali, vekalet ücretinin dava değerini aşması ve harcın eksik alınması gibi hususlarda hatalı olduğu tespit edilerek, 6100 sayılı HMK'ya eklenen Geçici 3. madde atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK'nın 438. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2022/84 E., 2022/918 K.

ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA

ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA

DAVA TARİHİ : 09.10.1996

KARAR : Asıl davanın kabulü / Birleşen dava hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına

Taraflar arasında birleştirilerek görülen istirdat ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak asıl davanın kabulüne, birleşen dava hakkında hüküm verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkeme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı asıl davada; davalı ile 12.08.1993 tarihinde malikleri bulundukları taşınmazlar üzerinde kat karşılığı inşaat yapmak üzere ortaklık sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmeye göre giderlere her bir ortağın %50 oranında katılacağı kabul edildiği gibi, sözleşme tarihinden bir yıl önce davalıdan senet karşılığı ödünç olarak almış olduğu 70.000 Markın davalının sermaye payı olarak ortaklık tarafından kullanılacağının, buna karşılık vade tarihi boş olan senedin de makbuz karşılığında kendisine iade edileceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin 1. maddesinde belirtilen kendi taşınmazı üzerine inşaat yapıp, davalıya isabet eden dairelerin tapularını da devrettiğini, ne var ki davalının ortaklık sözleşmesi gereğince kendisine iade edilmesi kararlaştırılan senedin vade tarihini doldurarak takibe koyduğunu, aldığı borç parayı içeren senedin davalının hissesi olarak ortaklığa konulmuş olması ve inşaatların yapımı aşamasında kullanılması nedeniyle bedelsiz kaldığını ileri sürerek; borçlu olmadığının tespiti ile davalının kötü niyet tazminatına mahkumedilmesini talep etmiştir.

2. Davacı birleşen davada, davalının ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürerek; ortaklığın feshini, davalı adına kayıtlı bulunan 31756 ada 1 ve 2 parselde kayıtlı taşınmazların 1/2 payının adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde ise taşınmaz üzerinde inşa edilmiş olan binanın, ortaklık hissesi olarak davalı adına kaydedilen 4, 6 ve 7 numaralı bağımsız bölümlerinin tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı; davacıya senet karşılığı borç para verdiğini, ayrıca ortaklık sözleşmesi gereğince ikamet etmekte olduğu Almanya’dan banka aracılığıyla davacıya toplam 234.000 Mark gönderdiğini, ne var ki davacının edimlerini yerine getirmediğini, ortaklığa sermaye payı olarak koymayı taahhüt ettiği taşınmazın tamamının davacı adına kayıtlı olmadığının da anlaşıldığını, bu nedenle kat karşılığı yapılan binadan, taşınmazda hissesi bulunan üçüncü kişiye de zorunlu olarak daire verildiğini, %50 ortaklık payı olmasına rağmen yapılan 8 daireli binadan, kendisine sadece üç dairenin tapusunun verildiğini, ayrıca senet nedeniyle de alacaklı olduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 24.10.2007 tarihli ve 1996/530 E., 2007/409 K. sayılı kararıyla; hükme esas alınan 29.4.2005 tarihli bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle, davacının ortaklık sözleşmesi gereğince davalıdan 4.565.604.135 TL alacaklı olduğu gerekçesi ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 21.12.2009 tarihli ve 2009/3634 E., 2009/15074 K. sayılı ilamıyla; "... adi ortaklığın tasfiyesi için mahkemece, öncelikle kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesi ile ilgili defterler ve bu defterlerin dayanağı olan belge ve faturaların ibrazı sağlanmalı, dava dışı arsa sahipleri ile yapılan sözleşme hükümlerine göre yükleniciye bırakılan daire ve bağımsız bölümlerde ortakların eşit pay sahibi oldukları benimsenmeli, ortaklığa ait olan söz konusu bu bağımsız bölüm ve dairelerden, davacı ortak tarafından üçüncü kişilere satılan daire ve bağımsız bölümlerin, satış tarihleri itibariyle rayiç değerleri belirlenmeli, belirlenecek bu değerler ortaklığın aktifinde dikkate alınmalı, yönetici ortak olan davacıdan yapılan tüm iş ve harcamalara ve üçüncü kişilere yapılan bağımsız bölüm satışlarına ilişkin satış bedelleri ile, gerekli görülecek diğer hususlar konusunda hesap listesi istenilmeli, hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçınmış sayılacağı kabul edilmeli, hesap listesinin verilmesi halinde ise, hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, bu şekilde belirlenen mal varlığının ne şekilde tasfiye edileceği yine taraflardan sorulmalı, taraflar tasfiyede anlaştıkları takdirde ona göre karar verilmeli, taraflar tasfiye konusunda anlaşamadıkları takdirde ise, ortaklığa ait tüm gelir gider hesabı çıkarıldıktan, ortaklığın tüm aktif ve pasifi kesin olarak belirlendikten sonra konusunda uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla, verilen hesap listesinin, defter ve belgeler ile inşaata yapılan imalatlarla uyumlu olup olmadığı belirlenerek denetimi sağlanmalı, tasfiyeye esas değerin, karar tarihine en yakın tarih olacağı gözden uzak tutulmamalı, ortaklığın varsa üçüncü kişilere veya kurumlara olan borçları ortaklığın aktifinden mahsup edilmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edildikten sonra ortaklara paylaştırılması gereken miktar belirlenmeli, tasfiye bu şekilde gerçekleştirilmelidir. Açıklanan hususlar dikkate alınmadan yetersiz bilirkişi raporuna göre yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesi ile karar bozulmuştur.

B. İkinci Bozma Kararı

Bozmaya uyan Mahkemenin 13.10.2015 tarihli ve 2011/17 E., 2015/810 K. sayılı kararıyla; asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile taraflar arasında kurulan 12.08.1993 tarihli adi ortaklığın 03.07.1996 tarihinde feshine, feshedilen adi ortaklık sebebiyle davacının davalıya 36.396 TL borçlu olduğunun tespiti ile ortaklığın bu şekilde tasfiyesine dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine Dairece verilen 12.03.2019 tarihli ve 2018/5207 E. 2019/1909 K. sayılı ilamla; adi ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesinin ayrı hukuki işlemler olduğu, tarafların sona eren ortaklığın tasfiyesi hususunda anlaşamadıkları gözetilerek, ortaklığın sona ermesinin yasal sonucu olan tasfiyenin de mahkemece bizzat yaptırılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

C. Üçüncü Bozma Kararı

1. Bozmaya uyan Mahkemenin 25.12.2020 tarihli ve 2019/541 E., 2020/770 K. sayılı kararıyla; asıl davanın kabulüne, davacının aleyhine başlatılan takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, 1.516,53 TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine; birleşen adi ortaklığın tasfiyesi davasının kabulüne, tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre taraflar arasındaki 12.08.1993 tarihli adi ortaklığın feshine, tasfiye nedeniyle 489.467,34 TL'nin davacıdan alınarak davalıya verilmek suretiyle taraflar arasındaki adi ortaklığın bu şekilde tasfiyesine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairece 15.06.2021 tarihli ve 2021/2544 E., 2021/ 6598 K. sayılı ilamla; davacı tarafın birleşen davaya yönelen temyiz itirazları reddedilerek "...mahkemece; ödenen miktar açısından davaya istirdat davası olarak devam edilmesi gerektiği dikkate alınarak, icra takibi konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurularak davacının borcuna karşılık yaptığı ödeme tutarının saptanması, borç tamamen ödenmiş ise davaya istirdat davası olarak, borç kısmen ödenmiş ise davaya istirdat ve menfi tespit davası olarak devam edilip karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle, hüküm asıl dava yönünden bozulmuştur.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; asıl davada, davalının davacı aleyhine takibe konu ettiği senetteki alacağın, ortaklık sözleşmesindeki açık kararlaştırma nedeniyle davalının sermaye payı olarak belirlendiği, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin birleşen davada bu tutar nazara alınarak hüküm kurulduğu ve bu nedenle takibe konulan senedin bedelsiz kaldığı, davacının takipten dolayı davalıya borçlu olmadığı anlaşılmakla, davacıya ait menkul malların satışından elde edilen ve icra kasasına giren 70.200.000 ETL'nin, davacı vekili istirdat talebinde faize ilişkin talepte bulunmadığından, davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermek gerektiği; birleşen adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin davada verilen hükmün Yargıtayca onanarak kesinleşmesi nedeniyle bu dava ile ilgili yeniden hüküm verilmeyeceği gerekçesiyle; asıl davanın kabulü ile Ankara 24. İcra Müdürlüğünün 1996/3185 esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra dosyasında fuzulen ödenen 70,20 TL'nin (70.200.000 eski TL ) davalıdan alınarak davacıya verilmesine, takip konusu miktarın %40'ı oranında hesap edilen (2.027.085.518 eski TL) 2.027,08 TL tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, birleşen dosyada verilen karar kesinleştiğinden bu davaya yönelik yeniden hüküm verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili; üçten fazla takipsiz bırakılıp kanunî süresinde yenilenme talebinde bulunulmamış olduğu halde davanın birleşen dava yönünden açılmamış sayılmasına hükmedilmesi gerekirken, Mahkemenin yargılamaya devam etmesinin usul ve yasalara aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı vekili; davacının takibe konu senetten dolayı davalıya borçlu olduğunu, istirdat davasının dayanağı ve konusu olan takip dosyasının iptal edilmiş olması nedeniyle dava konusuz kalmış olup karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiğini, asıl davadaki müddeabih, takip giriş miktarı olan 3.791,40 TL (Eski Türk Lirası ile 3.791.400.000) iken; harç ve % 40 icra inkar tazminatı miktarlarının fazla hesaplandığını, hükmedilecek vekalet ücretinin ana parayı geçemeyeceği gözetilmeden karar verildiğini, bozma sonrası alınan bilirkişi raporunda icra takibinin iptaline karar verilmesinin gözden kaçırıldığını, asıl dava 09.10.1996 tarihinde açılmış olmasına rağmen, dava açılma tarihi 17.05.2010 olarak alınarak bu tarihe kadar faiz hesaplaması yapılması ve menfi tespit davasının konusu takip giriş miktarı olan meblağ olması gerekliyken buna bir kısım masraf ve harcamalar ve faiz eklenmek suretiyle hata yapıldığını, rapora vaki itirazlarının Mahkemece kabul edilmeyerek karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; ortaklık hissesi olarak konulduğu iddia edilen bono dolayısıyla istirdat, istemlerine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).

2. Bundan başka, Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş olan bu kısımları lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).

3. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72 nci maddesinin beşinci fıkrası; "Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden ( 05.07.2012 tarihinden önce yüzde kırkından) aşağı olamaz." hükmünü içermektedir.

4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13 üncü maddesine göre; "(1)Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez."

3. Değerlendirme

1. Temyizen incelenen kararın; bozmaya uygun olduğu bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumu oluşturan yönlerin ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin taraflarca ileri sürülen sebeplerin incelenmesinin artık mümkün olmadığı ve hükme esas alınan raporda her ne kadar dava tarihi 17.05.2010 olarak kabul edilmek suretiyle faiz hesabı yapılmış ise de, Mahkemece davacının faiz talebi olmadığından faize ilişkin hüküm kurulmadığının anlaşılmasına göre; davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2. Mahkemenin 25.12.2020 tarihli ve 2019/541 E., 2020/770 K. sayılı kararıyla; 1.516,53 TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, söz konusu karar davacının temyizi üzerine yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş, hükümde kötü niyet tazminatına ilişkin kısım bozma kapsamı dışında kalmış ve davalı yönünden usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Ne var ki; bozma sonrası verilen kararda davacı lehine 2.027,08 TL kötü niyet tazminatına hükmedilerek davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak ihlal edilmiştir.

3. Mahkemece asıl dava yönünden kabul edilen dava değeri 3.791,40 TL (Eski Türk Lirası ile 3.791.400.000) olup, dava değerini aşar şekilde davacı lehine 9.200 TL vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.

4. Davanın kabulüne karar verildiğine ve davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilen değer 3.791,40 TL olduğuna göre, Harçlar Kanunu'na göre alınması gereken toplam nisbi karar ve ilam harcı (binde 68,31) 259 TL’dir. Bunun 174,70 TL'si peşin alındığından bakiye 84,30 TL harcın davada haksız çıkan davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine karar verilmesi gerekirken, Mahkemece harcın eksik alınmış olması usul ve yasaya aykırı olup, aynı zamanda kamu düzeniyle ilgili olduğundan bozma sebebidir.

Ne var ki bu yanlışlıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na (6100 sayılı Kanun) eklenen Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 438 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca temyiz olunan Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. Temyiz olunan Mahkeme kararının hüküm fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan "2.027,08 yeni TL" ibaresi çıkartılarak yerine; 1.516,53 TL ibaresinin, 3. fıkrası çıkartılarak yerine "Asıl davada alınması gereken 259 TL harçtan peşin alınan 174,70 TL peşin harçın mahsubu ile bakiye 84,30 TL'nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine" ibaresinin, ve 4. fıkrasında yer alan "9.200,00 TL" ibaresi çıkartılarak yerine; ''...3.791,40 TL...'' ibaresinin yazılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine,

6100 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

12.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.