"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/227 E., 2023/16 K.
Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemesi kararı davacı tarafından duruşma istemli, davalılar Özel ... Sağlık Tesisi A.Ş. ve ... vekilleri tarafından duruşma istemsiz temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 01.10.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ... ile davalı ... vekili Avukat ...'in sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkilinin 11.10.2012 günü rahatsızlığı nedeni ile davalı hastaneye müracaat ederek diğer davalı doktora muayene olduğunu, bu muayene esnasında yanında daha önce devlet hastanesinde yaptırdığı tahlil sonuçlarını da götürdüğünü, davalı doktorun sadece bu tahlillere bakarak yeniden tahlil yaptırmadan, Guatr rahatsızlığı olduğunu, ertesi gün ameliyat edilmesi gerektiğini söylediğini, ameliyatın basit olduğunu ve 2 gün içinde taburcu olabileceğini belirterek kendisini ameliyata aldığını, ameliyattan 1 gün sonra durumunun ağırlaştığını, davalı doktorun kendisini tetkik ettikten sonra acil olarak Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevkettiğini, burada yoğun bakıma alındığını, 1 aydır konuşamadığını, halen hastanede tedavi gördüğünü ve ne zaman iyileşeceğinin belli olmadığını, bu şekilde beden ve ruh sağlığının zarara uğradığını, iktisadi geleceğinin tehlikeye girdiğini belirterek; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, 15.11.2022 tarihli dilekçe ile davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğunu belirterek maddi tazminat talebini 1.055.067,02 TL'ye yükseltmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; davacı iddialarının doğru olmadığını, 11.10.2012 tarihinde davacının davalı hastaneye ait polikliniğe başvurduğunu, gerekli tetkikleri yapılan hastada "guatr" olduğunun tespit edildiğini ve ameliyat olması gerektiğinin bildirildiğini, guatr ameliyatının mevcut riskleri ve oluşabilecek komplikasyonların anlaşılır ve uygun bir şekilde anlatıldığını, kabulü üzerine hastanın ameliyat edildiğini, dahiliyenin de önerileri alınarak, genel durumu iyi, vital bulguları stabil seyreden hastanın postop 1. gün şiddetli boğaz ağrısı tariflemesi üzerine ileri tetkik ve tedavi amacıyla Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiğini, guatr ameliyatlarının Genel Cerrahinin yüksek riskli ve bir takım komplikasyoların sıkça karşılaşıldığı en ciddi ameliyatlardan olduğunu, ameliyata bağlı olarak, hastada düzeltilebilir bir takım komplikasyonların oluşmasının mümkün olduğunu, davalı doktorun üzerine düşen tüm dikkat ve özeni göstererek müdahaleyi yaptığını, davalı hastanenin de adam çalıştıran sıfatı ile üzerine düşen dikkat ve ihtimam borcunu yerine getirdiğini, bu nedenle her iki davalıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını, istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 29.01.2016 tarihli ve 2012/761 E. 2016/25 k sayılı kararıyla; alınan Adli Tıp Kurumu raporları hükme esas alınarak davalılara yüklenecek bir kusurun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karara yönelik süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29/06/2020 tarihli ve 2017/8515 E., 2020/5427 K. sayılı kararıyla; ortaya çıkan hasarın komplikasyon olması aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı gibi hastanın komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesinin aydınlatma yükümlülüğünün bir gereği olduğu, Mahkemece, dosya içerisinde bulunan 12.10.2012 tarihli ''Tiroidektomi İzin Formu''nun incelenmesi ve davacıya yapılan guatr ameliyatı ve olası komplikasyonları, özellikle davacıda ameliyat nedeniyle ortaya çıkan özefagus perforasyonu konusunda davacının yeterince bilgilendirilip bilgilendirilmediği hususunun değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonucu göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek Mahkememe kararı bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, 12.10.2012 tarihli ''Tiroidektomi İzin Formu''nun incelenmesinde davacıda ameliyat nedeniyle ortaya çıkan özefagus perforasyonu konusunda herhangi bir bilgilendirmenin bulunmadığı, aydınlatılmış onamda ispat külfetinin davalılarda olduğu, davalıların davacının özefagus perforasyonu konusunda aydınlatıldığını ispata yarar delil ibraz edemedikleri, davacının bilgilendirilmediği ve davalıların kusurlu olduğu, davanın kısmi dava olarak açıldığı, 6098 sayılı TBK'nın 72 nci maddesinde haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde fiilin işlendiği tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunun belirtildiği, davaya konu eylemde ceza zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu, ıslah talebinin olaydan 10 yıl geçtikten sonra yapıldığı ve ıslah edilen kısım yönünden zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla ıslah ile artırılan kısım yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair karar verildiği, davalıların kusurlu olması, davacıda meydana gelen maluliyet oranı, tarafların gelir ve sosyo ekonomik durumu dikkate alındığında davacının duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla 35.000,00TL manevi tazminatın somut olayın özellikleri dikkate alınarak hak ve nesafet ilkelerine uygun olacağı gerekçesiyle davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL'nin 12.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, ıslah ile artırılan kısmın zaman aşımı nedeniyle reddine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 35.000,00 TL'nin 12.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, davanın belirsiz alacak davası olduğundan tamamının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, bedensel zararlarda zamanaşımının başlangıcının olay ya da tazminat sorumlusu ile zararın öğrenildiği gün olmadığını, sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun ortaya çıktığı ve öğrenildiği gün olduğunu, sunulan ameliyat raporlarından da anlaşılacağı üzere 2020 yılında dahi müvekkilinin, söz konusu hatalı ameliyattan kaynaklanan hasarların düzeltilmesi için operasyonlar geçirdiğini, maluliyet oranının ise 13.06.2022 tarihli rapor ile belirlendiğini, pandemi döneminde sürelerin 3 ay boyunca durduğunu, yaklaşık üç aylık süre boyunca zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin durduğu dikkate alındığı takdirde, bedel arttırım tarihi olan 15.11.2022 tarihinde henüz on yıllık sürenin henüz dolmadığını, 30.09.2022 tarihli bilirkişi raporunda, tazminat hesaplaması yapılırken, müvekkilinin gelir durumunun asgari ücret esas alınarak hesaplandığını, oysaki müvekkilinin üniversitede ise yaşlı bakımı (Geriatri Hemşireliği) bölümünden mezun olduğunu, o tarihte henüz yeni mezun olan müvekkilinin, işe başlamadan davaya konu ameliyatı geçirdiği ve yıllarca sağlık sorunları ile uğraşmak zorunda kaldığı ve çalışamadığı için maaşına ilişkin belge sunamadığını, bu nedenle geriatri hemşirelerinin aldığı ücret araştırıldıktan sonra hesaplama yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunda hastane faturalarının da dikkate alınmadığını, müvekkilinin, hatalı guatr ameliyatı sırasında yemek borusunun kesilmesi neticesinde, kolundan ve bacağından doku örnekleri alınarak yemek borusu onarılmaya çalışıldığını, olay sırasında henüz genç bir kız olan davacının fiziki görünüşünün bozulduğu gibi, yemek borusunun zarar görmesi nedeniyle sindirim sisteminde yaşanan aksaklıklar nedeniyle bir çok organı zarar görerek, büyük-küçük 40-50 ameliyat geçirmek zorunda kaldığını, yaklaşık 10 yıl önce 50.000,00 TL olarak talep edilen manevi tazminat tutarının günümüzde yaşanan enflasyon ve ekonomik kriz neticesinde, sembolik bir rakam olarak kalmış iken, talep edilen tutarın da altında hükmedilen 35.000,00 TL manevi tazminat miktarının müvekkilinin yaşadığı elem ve ızdırapı dindirmekten uzak olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
Davalı ... vekili; dosya kapsamı itibariyle alınan tüm bilirkişi raporlarında müvekkilinin kusurlu olduğuna dair herhangi bir tespit bulunmadığını, aydınlatma yükümlülüğünün hastanede olduğu, bu yönden dosyanın bilirkişi incelemesi yaptırılmak üzere Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gönderilmesi ve uzman bilirkişilerden rapor alınması talebinin reddedildiğini, aydınlatılmış onam formu alınması ve gerekli formların imzalanması yönünden herhangi bir yükümlülüğü bulunmadığını, bu yükümlülüğün tamamen hastaneye ait olduğunu, Tiroedektomi İzin Formu'na ilişkin olarak herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, gerek maddi ve gerekse manevi tazminat miktarları yönünden müvekkil aleyhinde kurulan hükmü kabul etmediklerini, davacı tarafın ıslah dilekçesi ile artırdığı kısmın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiğinden vekalet ücreti yönünden hesaplamanın reddedilen kısım üzerinden hesaplanması gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
Davalı Özel ... San ve Tic A.Ş. vekili; alınan tüm raporlardan da anlaşılacağı üzere davalı doktor ve müvekkil hastanenin herhangi bir kusuru olmadığının ortada olduğunu, ''Tiroidektomi İzin Formu'' ve '' Hasta Yatış Onam Formu'' ile davacıya yapılan ameliyat ve olası komplikasyonlar konusunda davacının bilgilendirildiğini, davacıdan ve ailesinden onam alındığını, kaldı ki kabul etmemekle birlikte ''Aydınlatılmış Onam'' olgusunun davaya konu operasyonun gerçekleştiği tarih itibariyle değerlendirilmesi gerektiğini, dosyada bulunan onam formunun alındığı tarih itibari ile var olan hukuk kurallarına uygun olup olmadığına yönelik bilirkişi raporu aldırılması gerekirken bu taleplerinin reddedilmesinin hatalı olduğunu, davacıda oluşan maluliyeti kabul etmediklerini, reddedilen maddi tazminat yönünden taraflarına reddedilen miktar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ve reddedilen manevi tazminat yönünden maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davacıda oluşan rahatsızlık komplikasyon olduğundan manevi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davalı doktor tarafından davalı hastanede yapılan ameliyat sonucu uğranılan zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 gün ve 2001/4-258 E., 2001/276 K.; 05.06.2002 gün ve 2002/4-470 E., 2002/477 K.; 15.05.2015 gün ve 2013/21-2035 E., 2015/1345 K. ve 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/379 K. Sayılı kararları.
2.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Beş yıllık zamanaşımı" başlıklı 147 nci maddesi'nin 5 inci fıkrası.
3.Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK.)
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hakim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere ve uyulan bozma ilamı doğrultusunda kararın verilmiş olmasına ve bozmaya uymakla kesinleşen ve karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak durumu oluşturan kısımlar hakkında Mahkemece yeniden inceleme yapılmasına imkan bulunmadığının anlaşılmasına göre; davacının sair, davalıların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2.Dava, davacının 12.10.2012 tarihinde davalı şirkete ait hastanede davalı doktor tarafından ameliyat edilmesi sonucu uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, maddi tazminata ilişkin ıslah tarihi itibariyle dava zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasındadır. Yargıtayın yerleşik uygulaması gereğince taraflar arasındaki ilişkinin vekalet sözleşmesinden kaynaklandığı hususunda duraksama yoktur. Dava tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı TBK'nın 147 nci maddesi gereğince vekalet sözleşmesinde zamanaşımı süresi 5 yıldır.
3. Bununla birlikte davacı vekili, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, 15.11.2022 tarihli dilekçe ile maddi tazminat talebini 1.055.067,02 TL'ye yükseltmiştir. O halde davanın kısmi dava olarak açıldığının kabulü gerekir. Nitekim Mahkemenin kabulü de bu yöndedir.
4. Bu aşamada, zarar kavramı üzerinde kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır. Bilindiği üzere zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlardır. Zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar görenin dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacağı açıktır. Hukuka aykırı bir eylem işlenilmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Oysaki zarar görenin mahkeme önünde ciddi bir dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
5.Bazı hâllerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.,
6.Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık "gelişen durum" ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
7.Önemle belirtilmelidir ki burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder.
8.Özellikle beden ve ruh bütünlüğün zarar görmesi nedeniyle tedavinin uzunca bir süreye yayıldığı durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen doktor raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır.
9.Kaldı ki henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir.
10.Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; davalıların özen borcuna aykırı davranışlarından doğduğu ileri sürülen zarar, davacının 12.10.2012 tarihinde gerçekleşen ameliyatı neticesinde ortaya çıkmış ise de; davacının yargılama sırasında da halen ameliyatlarının devam ettiği ve 13.01.2020 tarihinde de ameliyat olduğu, bu şekilde zararın kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösterdiği, buna bağlı olarak davacı tarafndan gelişmekte olan duruma ilişkin zararın kapsamının 13.06.2022 tarihli rapor ile öğrenildiği sabittir.
11. O halde Mahkemece; davacının gelişen duruma ilişkin zararın kapsamını 13.06.2022 tarihli rapor ile öğrendiği, ıslahın da öğrenme tarihinden itibaren TBK'nın 147 nci maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen beş yıllık süreler içerisinde yapıldığı gözetildiğinde, davacının talebinin ıslah tarihi itibariyle zamanaşımına uğramadığı sabittir. Mahkemece açıklanan ilkeler doğrultusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı bir şekilde ıslahla artırılan kısmın zamanaşımına uğradığı belirtilmek suretiyle reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
12. Davacı dava dilekçesinde 50.000,00 TL manevi tazminat talep etmiş, Mahkemece de talebinin kısmen kabulüne, 35.000,00 TL manevi tazminatın ameliyat tarihinden işleyecek faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Dosya içeriğinden davacının manevi tazminat isteminde Mahkemece de kabul edildiği gibi haklı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak manevi tazminatın amacı zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmak olup, miktarın belirlenmesinde takdir hakkı kullanılırken objektif ölçülere dikkat edilmesi gerekmektedir. Manevi tazminatın miktarı bir tarafın zararına diger tarafın zenginleşmesıne neden olmamalıdır. Mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları, zararın miktarı, davacının maruz kaldığı haksız durum, yaşadığı sıkıntı ve mağduriyet ile çektiği ızdırap gözetildiğinde takdir edilen manevi tazminat miktarının düşük olduğu görülmektedir. Mahkemece olayın oluşuna uygun olarak daha yüksek miktarda tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
Davacı vekilinin sair, davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,
Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA,
17.100,00 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı ...'den alınıp davacıya verilmesine,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harçlarının temyiz eden davalılara yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
01.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.