Logo

3. Hukuk Dairesi2023/3673 E. 2024/4441 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi mi yoksa sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi mi olduğunun belirlenmesine ve buna bağlı alacak istemine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkeme, taraflar arasındaki sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi değil, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi olduğuna ve uyuşmazlıkta ödünç sözleşmesine dair hükümlerin uygulanması gerektiğine kanaat getirerek, ilk derece mahkemesinin hukuki nitelendirmede yanılgıya düşmesi sebebiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/3273 E., 2023/1360 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Bakırköy 12. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/37 E., 2021/411 K.

Taraflar arasındaki karşılıklı görülen adi ortaklığın feshi, tasfiyesi ve alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince; asıl davanın reddine ve karar verilmesine yer olmadığına, karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı / karşı davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı / karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 03.12.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davacı / karşı davalı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen günde Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesi imzalandığını ve damızlık koyun çiftliği, arı çiftliği ve keçi çiftliği kurularak işletilmesi suretiyle maddi olanak sağlanmasının amaçlandığını, söz konusu sözleşmeye göre davacı damızlık koyun çiftliği için 75.000,00 TL, arı çiftliği için 30.000,00 TL, keçi çiftliği için 55.000,00 Euro olmak üzere yaklaşık 270.000,00 TL civarında sermeye koymuşsa da davalının nakdi bir sermaye koymadığı gibi hizmet karşılığı olarak da ortaklığa fayda sağlamadığını, davalının ortaklık sözleşmesinde davacıya ödenmesi gereken bedelleri ödemediğini, ortaklık malları üzerinde yetkisi olmamasına rağmen dilediği gibi tasarrufta bulunduğunu, ortaklık sözleşmesinde yazılı olan hayvanları 2 yıl gibi çok kısa bir zaman dilimi içerisinde telef ettiğini, arı çiftliğinden elde edilen ürünü dilediği bedel ve miktarlarda 3. kişilere sattığını, diğer çiftliklerde mevcut hayvanları ise zayi ettiğini ileri sürerek; öncelikle davacının davalıya bedelsiz olarak devrini gerçekleştirdiği taşınmazlar üzerine teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasına, taraflar arasında mevcut olan adi ortaklığın haklı nedenlerle feshine, sözleşme gereği nakdi sermaye olarak konulan şimdilik 150.000,00 TL bedelin ödeme vadelerinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle ödenmesine, ortaklık süresince alınan taşınır ve taşınmaz malların tasfiyesine, 2012-2015 yıllarına ait kar paylarına ilişkin her yıl için ayrı ayrı reeskont faiz işletilerek hesaplanacak miktarın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve feshedilen adi ortaklığın tasfiye edilmesi ile tasfiye sonucunda oluşacak ortaklık payı bedelinin davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; dava dilekçesinde davalının sermaye borcunu ödemediği iddia edilmiş ise de sözleşme içeriğinde davalı karşı davacının nakdi sermaye koyma yükümü bulunmadığını ve emeğini, bilgisini, tecrübesini ortaklığa koyduğunun açıkça görüldüğünü, sözleşmedeki sermaye koydu ibaresinin ödemenin üstlenildiği anlamında olduğunu, diğer ortaktan bir alacağın doğması şeklinde yorumlanamayacağını, belgelerden de anlaşılacağı üzere davacının sadece ortaklık sözleşmesinin (3.) maddesinde yazılı keçi çiftliğine katılım payı koyduğunu, diğer edimlerini ifa etmediğini, gerek sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 23 ve gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 623 üncü maddesi uyarınca ortakların hem kâr, hem de zarara katılmak zorunda olduklarını, sadece emek veya bir yeri kullandırmayı katılım payı olarak koyan ortağın zarara katılmayabileceğinin belirtildiğini, üç ayrı yerde ortaklık amaçlandığını, davacının koyun çiftliği için 75.000,00 TL, arı çiftliği için 30.000,00 TL, keçi çiftliği için 55.000,00 Euro sermaye yükümlendiği halde sermaye ödemesi yapmadığı gibi 05.06.2012 tarihinde kendi kararıyla, davalının uygun görmemesine rağmen aldığı, ancak iklim koşullarına uymadığı anlaşılan 162 baş keçiyi ... Çiftliğine getirdiğini, başka bir sermaye yatırımı olmadığını, masraflara ve zarara katılımının olmadığını, emek sarf etmesi söz konusu olmayıp sadece bal satışından elde ettiği parayı davalıdan gizlemesinin söz konusu olduğunu, davacının sadece keçi çiftliği konusundaki taahhüdüne kısmen uyduğunu, ortak kurulan arıcılık işini kendine mal ettiğini, davacının yılık kâr payını vermediği gibi tasfiye payını da vermemek için malları gizlediğini ileri sürerek; davacının yasaya aykırı olarak talep ettiği, mülkiyeti konusunda uyuşmazlık bulunmayan taşınmazlar üzerine tedbir konulması taleplerinin ve davasının reddine; karşı davanın yerindeliği gözetilerek, davacı karşı davalıya ait taşınır-taşınmaz mallar üzerine ihtiyati haciz konulmasına, karşı davanın kabulü ile kısmen geçersiz olan adi ortaklık sözleşmesinin, davacı karşı davalının çekilmez eylemleri nedeniyle feshine ve tasfiyesine, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, keçi çiftliğinde uğranılan zararın telafisi için 50.000,00 TL'nin ve arı çiftliğinden kaynaklı kar payı ve tasfiye payı olarak 100.000,00 TL'nin davacı karşı davalıdan alınarak, yasal faizleriyle davalı karşı davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taraflar arasındaki karşılıklı güven ilişkisinin ortadan kalktığı, taraflar arasındaki adi ortaklık sözleşmesinin süresiz olduğunun belirtilmiş olması karşısında artık tarafların taleplerinin, adi ortaklığın haklı nedene dayalı fesih talebi olarak değerlendirilmesi gerektiği, taraflar arasındaki adi ortaklığın devamının mümkün bulunmadığı göz önüne alındığında, adi ortaklığın haklı nedene dayalı olarak fesh edildiği kabul edilerek, adi ortaklığın tasfiyesi hükümleri gereğince tasfiyenin gerçekleştirilmesi gerektiği, davacı tarafından sermaye olarak konulduğu iddia olunan taşınmazların davalıya bedelsiz olarak devredildiği ispat edilemediğinden taşınmazların adi ortaklığın tasfiyesinde dikkate alınmadığı, keçi çiftliği yönünden yapılan değerlendirmede; davacının, sözleşmede kararlaştırılan sermaye koyma borcunu yerine getirdiğini ispat edemediğinden, 150.000,00 TL'lik sermaye payının iadesini talep edemeyeceği, davalının da kabulünde olduğu üzere 162 adet keçinin davacı tarafından sermaye olarak ortaklığa getirildiği, her ne kadar bilirkişi raporlarında değinilmemiş ise de, davacının getirdiği keçilerin, tanık beyanları ile sabit olduğu üzere bulaşıcı hastalık sebebiyle büyük çoğunluğunun telef olduğu, keçilerin telef olması neticesinde davalının kalan keçiler ile tek başına ilgilendiği, taraflar arasındaki sözleşmede ortaklığın işlerinin yalnızca davalı tarafından yürütüleceğine dair bir ibarenin bulunmadığı, davalının telef olan keçilerden arda kalan keçilerin masraflarını karşılamaması sebebiyle elden çıkarmış olduğu, davacının masraflara katılmadığı tanık beyanları ile sabit olduğundan tarafların oluşan zarara birlikte katlanmaları gerektiği, davacının ayni olarak sermaye koymakla birlikte telef olan keçiler sebebiyle sermaye payını talep edemeyeceği, davacının sermaye payı olarak 150.000,00 TL talep ettiği, tasfiye/kâr payı olarak ayrıca bir talepte bulunduğu, ancak bu talebine esas bir dava değeri göstermediğinden tasfiye/kâr payı talebi yönünden usulüne uygun olarak açılmış bulunan bir dava bulunmadığının anlaşıldığı, davacının arı çiftliği ve koyun çiftliği yönünden sermaye ödeme borcunu yerine getirdiğini ispat edemediğinden bu husustaki fazlaya ilişkin taleplerinin reddi gerektiği, karşı dava yönünden yapılan değerlendirmede ise; davacının, davalının da kabulünde olduğu üzere arı çiftliğinden elden edilen balın satışını yaptığı, adi ortaklığın arı çiftliği yönünden kurulduğu, davacının sermaye ödeme borcunu yerine getirmemekle birlikte elde edilen satıştan davalıya kâr payını vermediği, davalının emek ve yer temini neticesinde adi ortaklığın kendisine düşen yükümlülüklerini yerine getirdiği, davalının bu nedenle tasfiye payını talep edebileceği, 18.09.2020 tarihli bilirkişi ek raporunun 2. seçeneğinde karşı dava açısından yapılan hesaplamanın hükme esas alındığı, davalının karşı dava ile talep ettiği keçi çiftliği nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin talebinin ise uğranılan zararın yapılan masraflardan ibaret olması ve bu masrafların ispatına elverişli delil sunulmadığının anlaşılması karşısında reddi gerektiği gerekçesiyle; asıl davada sermaye payına ilişkin talebin reddine, asıl davada tasfiye/kâr payına ilişkin talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karşı davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklığın feshine, 100.000,00 TL tasfiye/kâr payının karşı davalıdan alınarak karşı davacıya verilmesine, keçi çiftliği nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı / karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı / karşı davalı vekili; davacı / karşı davalının taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca sermaye borcunu ödediğinin sabit olduğunu, sözleşmede yaklaşık 270.000,00 TL civarında sermaye koyduğunun açıkça belirtilmiş olduğunu, davalı / karşı davacının ise nakdi bir sermaye koymadığı gibi hizmet karşılığı olarak da ortaklığa fayda sağlamadığını, davalı / karşı davacının sözleşmede yer alan imzasını inkar etmediğini, davacı / karşı davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmediğini ileri süren davalı / karşı davacının iddiasını ispat etmesi gerektiğini, sözleşmede sermaye olarak emeğini koyacağı dahi belirtilmeyen davalı / karşı davacının işbu adi ortaklığın hangi para ile kurulduğuna ilişkin dosya kapsamında açıklama yapamadığını, çelişkili beyanlarda bulunduğunu, adi ortaklığa sermaye koymayan ortak emeğini sermaye olarak getiriyorsa adi ortaklık ile ilgilenmesi gerektiğini, davalı / karşı davacının ortaklığa ne şekilde katkı sağladığı hususunda bir değerlendirme yapılmadığını, bu durumda hem sermaye koymayan hem de adi ortaklık ile tek başına ilgilenmemesi gereken davalı / karşı davacının ortaklıkta ne gibi bir görevi ve sorumluluğu bulunduğu sorusunun cevaplanması gerektiğini, davacı / karşı davalının davalı / karşı davacıya taraflar arasındaki ortaklık nedeni ile bedelsiz olarak devrettiği taşınmazların adi ortaklığın tasfiyesinde dikkate alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu konuda tanık beyanlarının değerlendirilmediğini, taşınmaz bedellerinin ödendiğinin karşı tarafça belgesinin sunulmadığını, tasfiye payı yönünden dava değeri gösterilmediğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına dair kararın da hatalı olduğunu, hakimin aydınlatma ödevi doğrultusunda Mahkemece talep sonucunun açıklattırılması gerekirken buna uyulmadığını, 27.05.2021 tarihli bilirkişi raporunda yer alan 1. seçenek doğrultusunda asıl davanın kabulüne karar verilmesi gerekmekte iken davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, 1. seçenekte sözleşmede geçen nakdi sermayelerin adi ortaklığa ödenmiş olduğunun kabul edilmesi ihtimalinde toplamda 651.974,14 TL davacının alacağı olduğunun hesaplandığını, balın satılarak karşı davacıya ödenmediğine ilişkin iddianın dayanaktan yoksun olmasına karşın Mahkemece bu konuda hüküm kurulmasının da hatalı olduğunu, davacı karşı davalının balların satışını kendisi yaparak davalı / karşı davacıya kar payı ödemesi yapmadığı kabul edilse dahi taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca davacı / karşı davalının arı çiftliğine koyduğu 30.000,00 TL sermaye karşılığında arıların gelirinin bu sermayeye mahsup edileceğini, davacı / karşı davalının arıların gelirinden önce koyduğu sermaye bedelini alacağını, arılardan elde edilen balı kendisinin sattığı kabul edilse dahi işbu bedeli davalı karşı davacıya ödeme yükümlülüğü bulunmadığını ileri sürerek; kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; asıl davada bahsedilen taşınmazların adi ortaklık için verildiğinin asıl dava davacısı tarafından ispatlanamadığı, bu yönüyle adi ortaklık tasfiyesinde dikkate alınmamasında aykırılık görülmediği, bu konuda asıl davada yemin deliline dayanıldığına da rastlanmadığı, 6098 sayılı Kanun'un 620 nci maddesi kapsamında ve Yargıtay emsal kararlarında belirtildiği üzere alınan 18.09.2020 tarihli tasfiye raporunun taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bulunduğu, yeni bilirkişi incelemesinin davaya katkısının olmayacağı gerekçesiyle; istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı / karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı / karşı davalı vekili; istinaf sebeplerini tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, asıl ve karşı davada taraflar arasındaki ortaklık sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 33 üncü maddesi,

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 19 uncu maddesi,

3. Aynı Kanun'un 620 ve devamı maddeleri,

4. Aynı Kanun'un 386 ve devamı maddeleri,

5. Dairemizin emsal nitelikteki 07.05.2014 tarihli ve 2014/3156 E., 2014/7037 K., 07.12.2015 tarihli ve 2015/11269 E., 2015/19675 K., 01.11.2016 tarihli ve 2015/17444 E., 2016/12349 K., 20.03.2024 tarihli ve 2024/591 E., 2024/1205 K. sayılı ilamları.

3. Değerlendirme

1. 6100 sayılı Kanun'un 33 üncü maddesine göre; hakim, Türk hukukunu resen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada ileri sürülen maddi olayların ve sözleşmelerin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.

2. Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca 01.03.2012 tarihinde akdedilen sözleşmenin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır.

3. Bir sözleşmenin niteliğini, yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tesbitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır (6098 sayılı Kanun md.19).

4. Bu aşamada, adi ortaklık ve sonuca (kâra) katılmalı ödünç sözleşmelerinin hukuki niteliğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

5. Adi ortaklık; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(6098 sayılı Kanun md. 620). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.

6. Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Bu nedenle, her olayda bu unsurların var olup olmadığının araştırılması gerekir.

7. Ancak adi ortaklığın, bazı komşu hukuksal müesseselerden, özellikle sonuca katılmalı sözleşmelerden ayırt edilmesini sağlayan temel kriterler; müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurudur. Zira, ortaklığa sermaye olarak yalnızca emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulabileceğini öngören 6098 sayılı Kanun'un 623 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmünün karşıt anlamına (argumentum a contrario) başvuran Türk doktrininde, ortaklığa sermaye olarak salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağı, müşterek amacın ve sonuçta adi ortaklığın varlığından söz edebilmek için bütün ortakların hem kazanca ve hem de zarara katılmalarının gerekli olduğu görüşü egemendir. Ayrıca, ortakların müşterek amaca ulaşmak için birlikte çaba sarf etmek konusunda yükümlülük altına girmeleri, adi ortaklığın varlığı bakımından zorunludur. Bu unsur ortaklık sözleşmesinin içeriğinde mutlaka yer almalıdır(Prof. Dr. Nami Barlas, Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, 3 üncü Baskı, İstanbul 2012, s. 25-40).

8. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde ise; ödünç veren, ödünç verdiği kuruluşa ortak olmaksızın, faiz yerine bu kuruluşun kârından belirli bir pay alır. Bu sözleşme ile ödünç veren, bir miktar paranın veya diğer bir misli şeyin mülkiyetini belirli bir amaçla kullanılmak üzere ödünç alana devretmeyi; ödünç alan da ödünç verene bu kullanımdan elde edeceği kazanımdan bir pay vermeyi ve süre sonunda aynı nevi ve miktardaki şeyi geri vermeyi yüklenirler. Ödünç alanın, karşılık olarak sonuçtan pay vermeyi yüklenmiş olması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin karakteristik bir özelliğidir.

9. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi; niteliği gereği karma bir sözleşme değil, ödünç sözleşmesinin özel bir türüdür. Bu sözleşmeyi diğer ödünç sözleşmelerinden ayırt eden temel esaslardan ilki, amaç unsurudur. Yani, bu işlemde ödünç alan aldığı parayı işletmek, yani kâr getiren bir faaliyette kullanmakla yükümlüdür. Oysa, ödünçte böyle bir zorunluluk yoktur. İkinci farklılık ise, kârdan pay alma unsurudur.

Diğer bir anlatımla, ödünç alan giriştiği faaliyetten elde ettiği kârın bir kısmını ödünç verene vermelidir.

10. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini, özellikle müşterek amaç unsuru birbirinden ayırt eder. Sonuca katılmalı ödünçte, müşterek amaç takip edilmemesi önemli bir ayırt edici unsurdur. Gerçekten de ödünç veren şahsi bir amacı, yani kendi sermayesine iyi bir geliri amaçlamakta, yoksa taraflar müşterek bir amaç takip etmemektedirler.

11. Bundan başka, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini birbirinden ayırmada bazı emareler de söz konusudur. Bunlardan en önemlisi, hukuksal ilişkiye nakti edimi ile katılan kişinin zarara katılıp katılmamasıdır. Şayet, bir zarara katılma söz konusu ise adi ortaklık, aksi takdirde sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığından sözedilir.

12. Keza adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz. Ancak ödünç verene denetleme yetkisi tanınması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin hukuksal yapısına ters düşmez. Bu nedenle, sadece denetleme yetkisi tanınan hallerde, bu yetki sınırlı ise sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığı düşünülebilir. Buna karşılık denetleme yetkisi geniş ise, özellikle bu yetki yanında yönetim yetkisi de tanınmış ise, bu durumda adi ortaklık lehine bir belirtiden söz edilebilir.

13. Yapılan açıklamalar ve 6098 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesinin birinci fıkrası ışığında taraflarca imzalanan 01.03.2012 tarihli sözleşme incelendiğinde; davacı / karşı davalının Babaeski Kuleli Köyündeki çiftliğe 01.03.2012 tarihinde damızlık koyunlar için 75.000,00 TL sermaye koyduğu, 01.03.2015 tarihinde 75.000,00 TL'sini alacağı, kalan hayvanların %50'si davacı karşı davalı, %50'si davalı karşı davacının ortak olduğu, davacı karşı davalının Tatlı Pınar Köyündeki arı çiftliğine 30.000,00 TL sermaye koyduğu, arıların gelirinde 30.000,00 TL'sini önce alacağı, geriye kalanın %50'si davacı karşı davalı, %50'si davalı karşı davacının ortak olduğu, davacı karşı davalının Tatlı Pınar keçi çiftliğine 55.000 Euro sermaye koyduğu, 162 adet keçi alınmış olduğu, süt gelirinden masraflar çıktıktan sonra %50'si davacı karşı davalı, %50'si davalı karşı davacının olduğu, 30.05.2013 tarihinde yeni doğan oğlakların satılacağı, 55.000,00 Euro' sunu davacı karşı davalının alacağı kararlaştırılmıştır.

14. Buna göre, sözleşme maddelerinin hep birlikte yorumlanmasından; sözleşmenin müşterek amaç ve müşterek amaç için birlikte çaba unsurunu içermediği, davacı / karşı davalının yükümlülüğünün sermaye koymakla sınırlı olduğu, buna karşılık çiflik işlerini tek başına yürütecek olan davalı karşı davacının, davacı / karşı davalının sermaye borcunu ödedikten sonra kârını davacı / karşı davalı ile %50 oranında paylaşacağı, dolayısıyla taraflarca akdedilmiş olan sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olmadığı açıktır. Diğer bir anlatımla, sözleşme; sonuca (kâra) katılmalı ödünç sözleşmesidir ve buna bağlı olarak uyuşmazlıkta 6098 sayılı Kanun'un 386 ve devamı maddelerinde yer alan ödünç sözleşmesine dair hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

15. O halde, İlk Derece Mahkemesince; taraflar arasındaki sözleşmenin sonuca katılmalı ödünç olarak kabulü ile taraf delillerinin bu sözleşme hükümleri doğrultusunda değerlendirilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA,

28.000,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalı / karşı davacıdan alınıp davacı / karşı davalıya verilmesine,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

18.12.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.