"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2906 E., 2023/2949 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 32. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/1076 E., 2022/371 K.
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; dava dışı M.Ö.'nün bir icra dosyası kapsamında yapılan ihale ile 15.05.2000 tarihinde 71.600,00 TL bedel ile taşınmaz satın aldığını, ihale sonrası satış bedelinin takip alacaklısı vekili olan davalı Avukat ...'e ödendiğini, kıymet takdirine ilişkin raporun "muhataba bizzat tebliğ” olunduğunu, takip borçlusu eski malik tarafından M.Ö. aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasının kabulü ile tapu kaydının iptaline karar verildiğini, icra takibinin sahte vekalet ve sahte senetlerle yapıldığını, ortada gerçek bir borçlu ve alacaklı olmadığını; bu kez sahte vekaletname ve sahte olarak düzenlenen iki adet bonoya dayalı olarak yurt dışında ikamet eden ve bu işlerle hiç bir ilgisi bulunmayan takip borçlusu eski malik aleyhine yapılan icra takibinin usulsüz tebligatlarla kesinleştirildiği ve ihale sonucu oluşturulan yolsuz tescilin iptali ile iyi niyetli davacının zarara uğradığı gerekçesiyle ...'nın Hazine aleyhine açtığı tazminat davasının 1.457.700,00 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verildiğini, bu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiğini, ilama dayalı olarak icra takibinde 24.11.2017 tarihinde 1.783.620,66 TL ödeme yapıldığını, sahte kimliğe dayalı olarak vekaletname düzenleyen davalı noterin, adına sahte kimlikle vekalet çıkaran şahısın kimlik bilgilerini kontrol etmeden icra takibi başlatıp dosyada bulunan satış bedelini tahsil eden davalı avukatın, yurt dışında ikamet etmesine rağmen şahsın bizzat kendisi ve çalışanına tebligat yapan PTT Genel Müdürlüğünün idare zararından sorumlu olduğunu ileri sürerek; idarece ödenen 1.783.620,66 TL'nin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı ... vekili; vekaletnamenin düzenlenmesinin üzerinden yirmi seneye yakın zaman geçtiğini, dava ve alacak hakkının zamanaşımına uğradığını, vekaletnameden dolayı davalı veya çalışanı hakkında açılmış bir ceza davası olmadığını, gerekli her türlü dikkat, ihtimam ve özenin gösterildiğini, davalının kusuru olmadığını, işlem sırasında noter veya çalışanının sunulan kimlik belgesinin sahte olup olmadığını tespit edemeyeceğini, belgenin iğfal kabiliyeti olduğunu, vekaletnameyi çıkartanların ağır kusurlarının illiyet bağını kesecek nitelikte olduğunu, sahte kimlik belgesi ibraz edilmek suretiyle vekaletname düzenlettirip ardından icra ve tapuda işlem yaptırılması şeklindeki zincirin illiyet bağını kopardığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
2.Davalı ... vekili; alacağın zamanaşımına uğradığını, davalının kendisine yetki veren vekaletnamenin ve vekaletnameye noterde esas alınan kimlik belgesinin sahte olduğunu bilemeyeceğini ve tespit edemeyeceğini, bunu tespit etme görev ve yetkisi de olmadığını, vekaletnamenin iğfal kabiliyeti olduğunu, illiyet bağının kesildiğini, vekaletnamenin arkasında kimlik fotokopisi de olmadığını, teselsül hükümlerinin uygulanamayacağını, faiz talep edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
3.Davalı ... vekili; ihtilafın idari yargıda görülmesi gerektiğini, süre bakımından da davanın reddi gerektiğini, usulsüz tebliğ edildiği iddia edilen tebliğ evrakının 2000 yılına ait olması ve saklama sürelerinin dolması nedeniyle tebligatın teslim belgeleri ile ilgili herhangi bir kayıt bulunamadığını, ortada iyi kurgulanmış bir sahtecilik olayı olduğunu, sahte senet ve sahte vekaletname ile işlem yapan sahte bir alacaklının tüm süreci kurgulayıp vekil aracılığıyla yaptırdığı icra işlemleri neticesinde cebri icra satışı gerçekleştirip satış bedelini alarak ortadan kaybolduğunu, sahtecilik olayı sonucunda hiç bir kusuru ve ihmali bulunmayan idareye dava yöneltilmesinin hakkaniyete ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, tüm sürecin sahte işlemlerle yürütüldüğünü, hiçbir işlem hukuka ve gerçeğe uygun değilken bu sürece ilişkin tebligatların usulsüz yapıldığı iddiası ile sorumluluk yüklenemeyeceğini, zarardan sahteciliği yapan, tebligatı hazırlayıp gönderen ve tebligatı alan şahsın sorumlu olacağını, memurun yasal mevzuata uygun olarak tebliğ işlemini gerçekleştirdiğini, Noter dahi kimliğin sahteliğini anlamamış ve vekaletname düzenlemişken tebliğ memurunun kendisine gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişileri tespit etmesinin mümkün olmadığını, zararın tebliğ işleminden değil sahtecilik işleminden kaynaklandığını, dayanak tazminat davasının ihbar edilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; toplanan deliller, tarafların iddia ve savunmaları ile hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre, dava dışı ... adına tapuya kayıtlı taşınmazın Kadıköy 4. İcra Müdürlüğünün 01.06.2000 tarihli ve 2000/1597 E. sayılı dosyasında cebri satış ihalesinin kesinleşmesi sonucu 01.06.2000 tarihli ve 5732 yevmiyeli işlemle ihale alıcısı dava dışı M.Ö. adına tescili üzerine, ... tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası sonucunda sahte borç senedine istinaden yapılan icra takip işlemleri ve ihale sonucu yapılan tescil yolsuz olduğundan M.Ö. adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın tekrar ... adına tesciline karar verildiği, ihale alıcısı M.Ö. tarafından uğradığı zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007 nci maddesi uyarınca tazmini talepli açılan davanın kısmen kabulü üzerine davacı tarafından icra dosyasında ödeme yapıldığı; davalı Noter ... yönünden üçüncü kişinin ibraz ettiği noter evrakına temel alınan nüfus cüzdanının, kimlik belgelerinin iğfal kabiliyeti olduğu, kimlik tespiti yapmakta ihmali olduğu, eylemi ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğu, noterlerin sorumluluğunun da kusursuz sorumluluk olduğu, bu nedenle de zarardan sorumlu olduğu; davalı Avukat ... yönünden sahte vekaletname ile icra takibinde bulunma, takibin ilerlemesi için muhataba yapılması şart olan bildirimlerin şeklen ifa edilmiş sayılmasını teminen ilgisiz adresler bildirip sonucunda usulsüz tebligata yol açma, alacaklı vekili olarak ihale bedelini tahsil etme fiilleriyle meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, davalı ... A.Ş. yönünden ise PTT görevlisinin usulsüz tebligat yaptığı, haksız fiil nedeniyle doğan bu zarardan PTT A.Ş.nin adam çalıştıranın sorumluluğu kapsamında sorumlu olduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile 1.783.620,66 TL tazminatın ödeme tarihi olan 24.11.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1.Davalı ... vekili; davalı notere ibraz edilen kimlik belgesinin sahteliğinin ilk bakışta anlaşılıp anlaşılamadığı, yüksek mahkeme içtihatlarında belirtildiği üzere iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden gerekli araştırma yapılarak, söz konusu kimlik belgesinin iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden uzman bilirkişi görüşü alınması gerekirken, eksik incelemeyle karar verildiğini, bilirkişi raporunda davalı notere atfedilen kusur oranının herhangi bir dayanağı bulunmadığını, müvekkiline hiç bir ihbarda bulunulmadığını, vekaletnamenin düzenlendiği 10.02.2000 tarihi göz önüne alındığında zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
2.Davalı ... vekili; 2000 yılında usulsüz yapıldığı iddia edilen tebligat işlemi dayanak gösterilerek davalının uğradığını iddia ettiği maddi zararın, 12.07.2016 tarihli mahkeme kararıyla davacının aleyhine hüküm altına alınan alacak kalemlerine ilişkin olduğu, bu kararın verildiği tarih itibariyle de usulsüz olduğu iddia edilen tebligat tarihi itibariyle bir değerlendirme yapıldığında haksız fiilden kaynaklanan tazminat taleplerine ilişkin zamanaşımı süresinin dolduğunu, İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında müvekkiline ihbarda bulunulmadığını, kararın müvekkili yönünden gerekçesiz olduğunu, müvekkiline yüklenebilecek kusur bulunmadığını, tebliğ memurunun mevzuatta belirtilen hükümler çerçevesinde tebliğ işlemini gerçekleştirdiğini, tebligat zarfı üzerinde bildirilen adrese giden tebliğ memurunun, adreste bulunan kişilerin beyanları üzerine tebliğ işlemini yaptığını, tebliğ yapılacak adreste bulunan kişinin muhatabın kendisi ya da muhatabın çalışanı olduğunu beyan ettikten sonra tebliğ memurunca bu beyanın esas alınarak tebliğ işlemi yapılmasında usulsüzluk olmadığını, tüm süreci kurgulayan ve borçlu adresini de kendisi beyan eden sahte alacaklının, belirttiği adrese icra takibine ilişkin tebligatların geleceğini ve ancak bu şekilde icrai işlemlerin kesinleştirileceğini bilerek bildirdiği tebligat yapılacak adreste birilerini bulundurarak ve bu kişilerin gerçeğe aykırı beyanda bulunmalarını sağlayarak icrai işlemleri kesinleştirdiğinin açık olduğunu, bu durumların hiçbirinin tebligat memurunca bilinmesinin mümkün olmadığını, kaldı ki sahte kimlik, sahte senet ve sahte vekaletname düzenleyen kişinin, beyan ettiği borçlu adresinde bulunan kişilere sahte kimlik düzenlemesinin de mümkün olduğunu, tebligatta ilgili kanuni düzenlemelerin hiçbir yerinde tebliğ memurunun ayrıntılı bir şekilde inceleme yapması zorunluluğundan veya kimlik görme hakkı veyahut yükümlülüğünden bahsedilmediğini, buna rağmen müvekkili şirkete davaya konu olay kapsamında sorumluluk yükletilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, kanuni düzenlemelerde tebligat memurunca muhatabın beyanının esas alınacağını, tebliğ memuruna yalan beyanda bulunulması halinde uygulanacak cezaların açıkça düzenlendiğini, davaya konu olayda noteri dahi kendisine ibraz edilen kimliğin sahteliğini anlamayarak vekaletname düzenlemişken, basit bir tebliğ memurunun kendisine gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişileri tespit etmesinin mümkün olmadığını, usulsüz tebligat yapıldığı iddiasının İcra Hukuk Mahkemesinde şikayete tabi bir husus olduğunu, davaya konu zararın usulsüz tebliğ işleminden değil sahtecilik işlemlerinden doğduğunu, davacının harçtan muaf olması nedeniyle davalıların harçtan müteselsilen sorumlu tutulmasının ve kusur oranına denk gelen miktara hükmedilmemesinin usule aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3.Davalı ... vekili; zamanaşımı savunmalarının dikkate alınmadığını, davacının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 73 üncü maddesinin ikinci fıkrasında oluşan kurala uymadığını, davalı müvekkiline yasa koyucunun zorunlu gördüğü bildirimi yapmadığını, davacıya karşı dayanak dava, 15.12.2011 tarihinde açıldığına göre, davacının, ileride rücu edeceği kişilere ihbarda bulunma yükümlülüğünü, ilk olarak davaya cevap süresi içinde yapması gerektiğini, davalı müvekkilinin, kendisine yetki veren vekaletnamenin ve vekaletnameye noterde esas alınan kimlik belgesinin sahte olduğunu bilemeyeceğini, bunu tespit etme görev ve yetkisinin olmadığını, rücu davasında sorumlular arasında teselsül hükümlerinin uygulanamayacağını, davalıların kusurları oranında sorumlu olduklarını, müvekkili hakkında savcılıkta dava dahi açılmadığını, davacının faiz taleplerini de kabulünün de haksız olduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davaya konu olayda davacı Hazineye atfı kabil kusur bulunmadığının bilirkişi raporuyla belirlendiği, tüm davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşılığı bulunduğu ve borcun tamamından sorumlu oldukları gerekçesiyle, istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalılar vekilleri istinaf nedenlerini tekrar ederek, kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kesinleşmiş Mahkeme kararı uyarınca davacı Hazine tarafından ihale alıcısına ödenmiş olan tazminatın rücuen tazmini istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 297 nci maddesi,
2. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141 inci maddesi,
3. 6098 sayılı Kanun'un 168 inci maddesi.
3. Değerlendirme
1. Bir Mahkeme hükmünde, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
2. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; İlk Derece Mahkemesince kararın gerekçesinde sahte vekaletname hazırlanırken kullanılan sahte kimlik belgelerinin iğfal kabiliyeti olduğu belirtilmesine rağmen, noterin kimlik tespiti yapmakta ihmali olduğu, eylem ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğu ifade edilerek gerekçe içinde çelişki yaratıldığı, yine hükme esas alınan bilirkişi raporunda iğfal kabiliyeti yönünden değerlendirme yapılmadığı, Anayasa'nın 141 inci maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesine aykırı gerekçe oluşturulduğu anlaşılmakla, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3.Kabule göre de; eldeki dava rücuen tazminat istemine ilişkin olup, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur (6098 sayılı Kanun md. 168). Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında; bütün durum ve koşullar, özellikle borçlulardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. Diğer bir deyişle; olay nedeniyle davacı Hazine ödediği tazminatı, kusuru oranında müteselsil borçlular olan davalılara rücu edebilir. Şu halde İlk Derece Mahkemesince; rücuda teselsül kurallarının uygulanamayacağının gözetilmesi ve davalıların kusur durumlarının belirlenmesi suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
4. Bozma nedenine göre, davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca usulden BOZULMASINA,
3. Bozma nedenine göre, davalıların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
Peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
19.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.