Logo

3. Hukuk Dairesi2024/2338 E. 2025/525 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalının, davacıları hile ve gabin yoluyla zarara uğrattığı iddiasıyla açılan tapu iptali ve tescil ile alacak istemine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların taleplerinin limited şirket ve adi ortaklığa ilişkin olup, ilk derece mahkemesinin limited şirket yönünden davaya ticaret mahkemesi sıfatıyla bakması, adi ortaklık yönünden ise fesih ve tasfiye hükümlerini uygulaması gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile karar vermesi usul ve yasaya aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1063 E., 2024/308 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Alanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/16 E., 2022/5 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından duruşma talepli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.01.2025 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davacılar vekili Avukat ... ile davalı asıl ve vekili Avukat Mutlu Seyran Sarıtaş'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; davalının, davacılar ile 16.04.2013 tarihli şirket kuruluşuna ilişkin sözleşme yaptığını, ... İnşaat Emlak Tur. Tic. Ltd. Şti.'nin kurulduğunu, davacıların %25'er payla şirket ortağı olacağını, davalının gabin ve hile yoluyla davacılardan paralar tahsil ettiğini, ayrıca şirket ortaklığı için davacılar adına kayıtlı ... Mahallesi 103 ada 30 parselde kayıtlı zemin 1 nolu dubleks meskenin davalıya tapusunun devredildiğini, davalının davacıları bağımsız bölümü şirkete devrettiğine inandırarak işlem yaptığını, buna ilişkin 24.05.2013 tarihli kontratın düzenlendiğini, ayrıca davacılar ile davalı arasında 27.09.2013 tarihli ortaklık sözleşmesi imzalandığını ve sözleşme gereği davalıya ait 3 adet iş yerine davacıların %25 hisseyle ortak olacağını, ortaklık sözleşmesi gereği davacılar adına kayıtlı ... Mahallesi 1895 parselde kayıtlı 9, 11 ve 12 nolu bağımsız bölümlerin davalıya devredildiğini, davalının tüm tapu devir ve para tahsiline ilişkin işlemleri işletmenin çok kârlı olduğu yönünde davacıları aldatarak hile ile gerçekleştirdiğini, ayrıca davalının davacıların tecrübesizliğinden faydalanarak para tahsili ve tapu devri yaptırdığını, gabin koşullarının oluştuğunu ileri sürerek; hile hükümleri olmadığı taktirde gabin hükümlerine göre ... Mahallesi 103 ada 30 parselde kayıtlı zemin 1 nolu dubleks mesken, ... Mahallesi 1895 parselde kayıtlı 9 ve 11 nolu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tesciline, bağımsız bölümlerin üçüncü kişilere devredilmiş olması halinde gayrimenkullerin değerinin devir tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, taşınmazlardan ipotekli olanların ipotek borcunun tespit edilerek ipotek şerhi ile tesciline, ipotek alacağının davalıdan tahsiline, davacılar adına 350.000 Euro karşılığı Türk Lirasının fiili ödeme tarihindeki kur değerinin havale tarihlerinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, davacı ...'dan alınan 45.000,00 TL'nin havale tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacıların ticareti bilen ve yıllardır Alanya'da oturan kişiler olduğunu, bilgisizliklerinin söz konusu olmadığını, Alanya'da ticari faaliyetlerde bulunduklarını, 16.04.2013 tarihli ortaklık sözleşmesi yapılarak şirketin kurulduğunu, ayrıca davalıya ait işletmelere davacıların ortak olması için 27.09.2013 tarihinde ikinci bir ortaklık anlaşması yapıldığını, davalıya ait ... isimli işletmelere davacıların %50 oranında ortak olduğunu ve bu ortaklığın halen devam ettiğini, ortaklığa katılım karşılığı gayrimenkul teslim edilmesinin davalı tarafından kabul edildiğini, gabinin söz konusu olmadığını, işletmelerde ortaklık sonrası tadilatla değişim yapıldığını, davacıların davalıya olan borçlarını ödediklerini, son yıllarda turizmin sekteye uğraması sebebiyle ticari faaliyetin ciddi olarak zarar görmesi nedeniyle davacıların ortaklığı bitirmek istediklerini ve katılımda verdikleri değer ile birlikte fahiş bir alacak talep ettiklerini, ortaklığın yasal olarak devam ettiğini ve bu yönde bir talebi kabul etmediklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dinlenen tanık beyanlarından, taraflarca ibraz edilen ortaklık sözleşmelerinden davacıların davalıya dava konusu taşınmazları rızaen devrettiği, devirler sırasında hataya düştükleri veya davalının hilesinin kanıtlanamadığı, taraflar arasında ticari ortaklık niteliğinde adi ortaklık sözleşmesinin kurulduğu, alınan bilirkişi raporları ile de gabinin ispatlanamadığı sonucuna varıldığı, davacılar tarafından yapılan ödemelerin davalının aldatması ile yapıldığının ispatlanamadığı, tarafların anlaşarak ve görüşmeler yaparak sözleşmeleri düzenlendikleri, market, butik ve restoran işletmesinin ortaklık kapsamında işletilmesine karar verildiği, sözleşmelerin davalı tarafça da kabul edildiği, ortaklığın kurulumu ve devamı sırasında yapılan ödemeler nedeni ile davalının aşırı yararlanma iddialarının ispatlanamadığı, davacıların yabancı bir ülkede ticaret yapmak istemeleri halinde basiretli bir tacir gibi davranarak ticari gelir-giderlerinin ve kâr-zarar durumlarının değerlendirmelerini yapmak sureti ile sözleşme düzenlemeleri gerektiği, talep edilmesi halinde ortaklık mallarının tasfiyesi sırasında davacı tarafın taleplerinin değerlendirilebileceği, davacı tarafça hile ve aşırı yararlanma iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle; tapu iptali tescil ve alacak taleplerinin ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; İlk Derece Mahkemesinin vardığı sonuçta istinaf sebepleri yönünden usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili; İlk Derece Mahkemesince usul kurallarına aykırı karar verildiğini, sadece sözleşmenin bir tarafının kazandığı, diğerinin devamlı kaybettiği sözleşmelerde irade özgürlüğü ve sözleşme serbestisinden bahsetmenin mümkün olmadığını, kurulan şirketin hiçbir faaliyet göstermediğini, 24.05.2013 tarihli kontratın Türkçe tercümesinin yapılmadığını ve değerlendirilmediğini, davacı tarafın 3 adet lüks daireyi katılım payı olarak vermesine karşın davalının ortaklık kurduğu işletmelerinin değersiz olduğunu, gabin ve hile iddiasının kanıtlanıp gabin ve hilenin unsurlarının oluştuğunu, edimler arası açık ve aşırı oransızlık bulunduğunu, davacıların yabancı uyruklu olup Türkçe bilmediğini ve yaşlı olduklarını, muhakeme zayıflığından davalının yararlandığını, bu hususlar değerlendirilmeden karar verildiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ortaklıklar kapsamında hile ve gabin iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat ve alacak istemine ilişkindir.

1. 04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak kanun maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 33. maddesine göre davayı aydınlatma görevinin mahkeme hakimine ait olmasına göre uyuşmazlığın çözümüne ilişkin hukuki nitelendirme yapılmalıdır.

2. Taraflar arasında 16.04.2013 tarihli limited şirket kurulmasına ilişkin sözleşme ile 27.09.2013 tarihli davalıya ait 3 adet işletmeye davacıların ortak olmasına ilişkin ortaklık sözleşmesi düzenlendiği, davacıların davalıya ait işletmelere ortak oldukları ve sözleşme tarihinden itibaren birlikte işletme faaliyetinde bulundukları, yine şirket kuruluşuna ilişkin sözleşme sonrası ticaret sicil kayıtlarına göre davalı tarafından şirketin kurulduğu ve davacıların da şirkette hissedar oldukları anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından işbu sözleşmeler kapsamında davalıya hile ve gabin suretiyle devredildiği iddia edilen tapuların iptali olmadığı taktirde taşınmazların değerlerinin tahsili ile yine davalının hile ve gabin suretiyle tahsil ettiği iddia edilen paraların iadesi talep edilmekte olup, davacıların talebi kurulan limited şirkete ve adi ortaklığa ilişkindir.

3. O halde İlk Derece Mahkemesince; davacıların taraflar arasındaki 16.04.2013 tarihli limited şirket kurulmasına ilişkin sözleşme uyarınca taleplerinin tefriki ile ayrı esasa kaydedilmesinden sonra davaya ticaret mahkemesi sıfatıyla bakılması ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 573. ve devamı maddelerinde düzenlenen limited şirkete ilişkin hükümlere göre değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

4. Taraflar arasındaki 27.09.2013 tarihli adi ortaklık sözleşmesiyle işletilen yerlere ilişkin davacı talebi yönünden öncelikle adi ortaklık kavramına değinmekte fayda vardır.

5. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 620. maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, diğerinin kabiliyet ve şahsına güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, ortak amacın gerçekleşmesini sağlayarak katılım paylarını ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.

6. Ortaklığın varlık sebebi olan amaç birlikteliğinin bir sonucu olarak, ortaklar arası ilişki karşılıklı güven ve iyi niyet temeline dayanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 10.04.1991 tarihli ve 1991/13-76 E., 1991/199 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; ortaklar öteki sözleşmelerden tamamen farklı şekilde, emeklerini ve sermayelerini ortak bir amaç için birleştirdiklerinden, aralarında sıkı bir işbirliği kurulur ve güvene dayanan bu işbirliği ilişkisi nedeniyle ortaklar birbirlerinin vekili gibi, ortaklık işlerinden dolayı özenle hareket etmek, ortakları zarara uğratmamak durumdadırlar.

7. Buna bağlı olarak, adi ortaklığa esas doğruluk ve güven ilkesi, kanunda açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, ortakların sadakat ve eşit işlem borcunu da beraberinde getirir. Sadakat borcu gereği ortaklar müşterek amacı engelleyen her türlü davranıştan kaçınmalı, sadece kendi menfaatlerini değil ortaklığın amacını koruyabilmek için diğer ortakların menfaatlerini de gözetmelidir. Eşit işlem borcu da, ortaklara ortaklıkla ilişkilerinde iradi olarak eşit olmayan bir şekilde davranılmaması anlamına gelir ve tıpkı sadakat borcu gibi doğruluk ve güven ilkesinin adi ortaklığa özgü tezahür şeklidir.

8. Somut olayda; davacılar davalının kendilerini kandırdığını, hataya düşürdüğünü, gerçeğe uymayan söz ve davranışlar ile sözleşmeler yapılmasını, taşınmazların kendisine devredilmesini ve paranın kendisine ödenmesini sağladığını ileri sürerek talepte bulundukları, davalının ise ortaklığın halen devam ettiğini, davacıların ortaklığı haksız olarak bitirmek istediklerini savunduğu anlaşılmaktadır. Bu hâlde ortaklar arasında adi ortaklığın temel amacı olan müşterek gaye için bir arada, uyum içerisinde çalışmaktan, her iki tarafın da birbirlerinin menfaatine hareket ettiğine ilişkin karşılıklı güven duygusunun mevcut olduğundan bahsedilemez. Davacıların adi ortaklığa ilişkin taleplerinin, ortaklığın fesih ve tasfiyesini içerdiğinin kabulü gerekir.

9. Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık mal varlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, katılım payları ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kâr ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır.

10. Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece 6098 sayılı Kanun'un 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.

11. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.

12. Adi ortaklığın tasfiyesindeki aşamalar şu şekilde gerçekleşecektir:

Birinci aşamada; (taraflarca veya anlaşamamaları hâlinde mahkemece atanacak) tasfiye memuru tarafından sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın aktif ve pasifi ile birlikte tüm mal varlığı belirlenerek hazırlanan mal varlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazlar toplanacak delillere göre hakim tarafından değerlendirilmeli,

İkinci aşamada; tasfiye memuru tarafından ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri tasfiye memuru marifetiyle saptanmalı,

Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, tasfiye memuru, tarafından öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

13. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hâkim, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyip, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.

14. O halde İlk Derece Mahkemesince; davacıların talebinin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu dikkate alınarak, yukarıda açıklanan tasfiye hükümlerinin uygulanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

15. Kabule göre de; Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında yer alması gereken hususlar 6100 sayılı Kanun'un 359. maddesinde belirtilmiş olup, buna göre Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararda karar başlığında kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaralarının yer almaması doğru görülmemiş; ancak İlk Derece Mahkemesi kararı yukarıdaki gerekçe ile bozulduğundan, yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,

28.000,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

28.01.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.