"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/523 E., 2020/955 K.
KARAR : Davanın kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 22. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2016/516 E., 2019/104 K.
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 21.02.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için Yargıtay Kanununun 24/1 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 21/3 maddeleri uyarınca görüşmenin başka bir güne bırakılması uygun görülmüş olup, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, davacıya babasından miras olarak intikal eden taşınmazlarla ilgili davalıya herhangi bir izin, yetki veya muvafakat verilmemiş olmasına karşın davalının muristen kalan taşınmazları tek başına kiraya verip kira gelirini aldığını, davacı ve diğer hak sahiplerine haklarını ödememekte ısrar ettiğini, davacının annesi olan davalının tüm uyarılara rağmen muristen kalan taşınmazları tek başına kullanması nedeniyle davacının miras hissesi karşılığı beş yıllık kira alacağının tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığını, takibe davalı tarafından haksız itiraz edildiğini ileri sürerek vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili, murisin ölümünden itibaren geçen 18 yıl boyunca davacının hissesine karşılık alacağını almadığı beyanının gerçeğe uygun olmadığını, davalının davacının annesi olup, taşınmazları kiraya vererek elde ettiği gelirden davacının hissesini ödediğini, ödemelerin elden zaman zaman toplu olarak yapıldığını, ödemeye karşın herhangi bir belge alınmadığını, davacının ve diğer hak sahiplerinin muvafakatleri ile davalının taşınmazların vergi ve diğer borçlarının ödenmesi ve kiraya verilerek gelir temini ile ilgilendiğini, davacının söz konusu taşınmazların giderlerine katılmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan tarih ve sayılı kararı ile; dosya kapsamında bulunan deliller birlikte incelenerek değerlendirildiğinde; anne – oğul olan davalı ile davacıya müşterek murislerinden intikal eden davaya konu 16 bağımsız bölümün davalı tarafından kiraya verilerek gelir elde edildiği hususunda ihtilafın olmadığı, ihtilafın davacıya hissesi karşılığı gelirlerin ödenip ödenmediği ile ilgili olduğu, davalının ödeme yaptığı hususunu yazılı olarak ispat edemediği, tanık beyanlarında belirtildiği şekilde düğün masrafları karşılığı yapılan ödemeler veya iş kurma karşılığı yapıldığı belirtilen ödemelerin kira karşılığı elde edilen gelirlere mahsuben yapıldığı hususunda anlaşmanın bulunmadığı ve yapılan ödeme tutarının ispat edilemediği, bu hususta yemin deliline dayanılıp dayanılmayacağının davalı vekiline hatırlatılmasını müteakip 19.03.2019 tarihli dilekçe ve 20.03.2019 tarihli celselerdeki beyanında yemin deliline dayanılmayacağının belirtildiği görülmekle, davaya konu taşınmazlardan elde edilen kira gelirleri karşılığı davacının hissesinin ödendiğini kabule yeterli delil sunulmamış olduğundan, ödemenin yapılmadığının kabulü ile sunulan beyan ve delillere göre mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen rapor ve ek rapor içeriğinde saptanan alacak tutarının takip dosyası ile talep edilen alacak tutarından fazla olduğu dolayısıyla davacının talep ettiği alacağa karşı yapılan itirazın yerinde olmadığı gerekçesiyle davalının yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına, ancak taraflar arasındaki ihtilafın yargılamayı gerektirir nitelikte olması nedeniyle icra inkar tazminatı isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili; cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar ederek davacı talebinin yersiz olduğunu, davacıya ödemeler yapıldığını, bu hususun da tanık beyanları ile de ispatlandığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda anılan tarih ve sayılı kararı ile; Mahallinde yapılan keşifte görüşüne başvurulan inşaat mühendisi bilirkişi 10.01.2019 tarihli ek raporunda; dava konusu yapılan harbiye mahallesi, 9476 ada, 6 parselde kayıtlı 1 ile 13 nolu taşınmazlardan,...mahallesi, 7429 ada, 26 parselde kayıtlı 20 ve 22. nolu taşınmazlardan ve 7417 ada, 11 parselde kayıtlı 11 nolu taşınmazdan davacının 25.07.2011 - 25.07.2016 tarihleri arasında talep edebileceği ecri misil bedelinin 201.852,00 TL olarak hesaplandığını, takdir mahkemeye ait olmak üzere gelir vergisi yönünden davacının hisse miktarı 8.156,16 TL, emlak vergisi yönünden 2590,94 TL, masraflardan davacının hissesine düşen miktar 248,75 TL'nin ecrimisil bedelinden düşülmesi ile (201.852,00 TL - 8156,16 TL - 2590,94 TL - 248,75 TL=) 190.856,15 TL olarak hesaplandığı, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle istinaf olunan ilk derece mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, yerinde bulunmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, cevap ve istinaf dilekçesindeki husuları tekrar ederek, davacı vekilinin iddialarının gerçeğe uygun olmadığını, ayrıca 2 ve 7 nolu taşınmazların kira gelirinin kendi hesaplarına yatırılmadığını, lehe olan tanık beyanlarının dikkate alınmadan karar verildiğini, mahkemece eksik inceleme yapılarak karar verildiğini beyan ederek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, mirasçılar arasında vekaletsiz iş görme kapsamında tahsil edilen kira gelirinin mirasçılık payı oranından tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 526 ncı madde: "Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür."
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 527 nci madde: "Vekâletsiz işgören, her türlü ihmalinden sorumludur. Ancak, işgören bu işi, işsahibinin karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmışsa, sorumluluğu daha hafif olarak değerlendirilir.
İşgören, işsahibinin açıkça veya örtülü olarak yasaklamış olmasına karşın bu işi yapmışsa ve işsahibinin yasaklaması da hukuka veya ahlaka aykırı değilse, beklenmedik hâlden de sorumlu olur. Ancak, işgören o işi yapmamış olsaydı bile, bu zararın beklenmedik hâl sonucunda gerçekleşeceğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur."
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 528 inci madde: "İşgören, sözleşme ehliyetinden yoksunsa, yaptığı işlemden ancak zenginleştiği ölçüde veya iyiniyetli olmaksızın elinden çıkardığı zenginleşme miktarıyla sorumlu olur.
Haksız fiillerden doğan daha kapsamlı sorumluluk saklıdır."
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 529 uncu madde: "İşsahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, işgörenin, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hüküm, umulan sonuç gerçekleşmemiş olsa bile, işi yaparken gereken özeni göstermiş olan işgören hakkında da uygulanır.
İşgören, yapmış olduğu giderleri alamadığı takdirde, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ayırıp alma hakkına sahiptir."
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 530 uncu madde: "İş sahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, işgörmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, işgörenin masraflarını ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür."
Yargıtay HGK 2017/1-1257 Esas - 2020/661 Karar sayılı kararı
3. Değerlendirme
Vekâletsiz iş görme 6098 sayılı TBK'nın 526 ile 531 inci maddeleri arasında düzenlenmiş olup, genel olarak bir kimsenin sözleşme veya hukuken yükümlü olmadığı hâlde başka bir kimsenin hukuk ve menfaat alanına müdahale ederek iş görmesinden doğan hukuki ilişkiyi ifade etmektedir. Vekâletin bulunmaması, görülen işin bir vekâlet ilişkisine veya başka bir sözleşmesel ilişkiye ya da benzer bir yükümlülüğe dayalı olmadan yapılması anlamına gelmektedir. Görülen işin başkasına ait olması gerektiği de açıktır. Ancak bazı durumlarda görülen işte vekâletsiz iş görenin de menfaati olabilir. Bu durumda ortak yarar söz konusu olur ki; ortak yararın bulunduğu durumlarda iş göreninin menfaati iş sahibinin menfaatine göre daha üstün değilse işin başkasına aidiyeti unsuru var sayılır. Vekâletsiz iş görme nedeniyle taraflar arasında kurulan ilişki bir sözleşme ilişkisi olmamakla beraber iş gören ile iş sahibi arasında kanuni bir borç ilişkisi doğmaktadır.
Vekâletsiz iş görme, yasal düzenleme uyarınca gerçek (caiz olan) vekaletsiz iş görme ve gerçek olmayan vekaletsiz iş görme olmak üzere ikili bir ayrıma tabiidir.
TBK’nın 526 ncı maddesine göre, bir kimsenin vekâleti olmaksızın iş sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak veya onun hukuka ve ahlaka aykırı yasaklaması olmadan gördüğü iş, gerçek vekâletsiz iş görmedir. Gerçek vekâletsiz iş görmede, iş gören iş sahibinin menfaatine ve yararına iş görme iradesi ile hareket etmektedir. TBK'nın 530 uncu maddesinde ise iş görenin başkasının işini kendi menfaatine görmesi suretiyle oluşan gerçek olmayan vekâletsiz iş görme düzenlenmiştir. Bu hükme göre göre iş sahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, iş görmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, iş görenin masraflarını ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. Görüleceği üzere gerçek olmayan vekâletsiz iş görmede, iş görende başkasının işini görme iradesi bulunmamaktadır. İş gören başkasının hukuk alanına girerek bir iş görmekte ise de bu işi kendi işi olarak kendi menfaatine yapmaktadır. Kanundaki bu hükme göre iş sahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile gerçek olmayan vekaletsiz işgörmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir.
Bu bağlamda, konularının benzer olması nedeniyle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.06.1958 tarihli ve 1958/15 E., 1958/6 K. sayılı kararına değinmekte fayda bulunmaktadır. Çünkü içtihadı bileştirme kararları, konularıyla sınırlı ve sonuçlarıyla bağlayıcı olmakla birlikte gerekçeleriyle de yol göstericidir. Bu yol göstericilik kararın sonuç kısmının yorumlanması, kapsamının belirlenerek uygulanması için gerekli olduğu kadar, dayandığı esasların başka müesseselerin yorumlanıp uygulanabilmesi için de geçerlidir.
Anılan karar gerekçesinde; “Bir kimsenin kendisine ait olmadığını bildiği veya bilebilecek durumda olduğu bir malı kendisinin malı imiş gibi kiraya vermesi ve kiracılardan kira paralarını toplaması faaliyeti bir iş görmedir ve mal kiraya verene ait olmadığı cihetle görülen iş, başkasının işidir. Malı kiraya verip kira paralarını alan kimse, mal sahibinin menfaatine değil, fakat kendi menfaatine hareket ettiğinden dolayı, ortada başkasının işini gören kimsenin, iş sahibinin yerine kendi menfaatine hareket etmiş olması durumu vardır ki böyle bir durumda işi görülen kimse (yani mal sahibi), işi görenden (yani kiraları toplayandan) Borçlar Kanununun 414. maddesi hükmünce, kira paralarının (yani işin görülmesinden iş görenin elde ettiği menfaatlerin) kendisine verilmesini isteyebilir. Borçlar Kanununun bu maddesinin matlabı (İş yapan kimsenin kendi menfaati için yapıldığı halde) ve metni ise (Kendi menfaati için yapılmamış olsa bile iş sahibi, yapılan işten hasıl olan faideleri temellük etmek hakkını haizdir. Temellük ettiği faidelere göre, işi yapan kimsenin masrafını tazmin ve yapmış olduğu taahhütlerden onu tahlis eder) şeklindedir. Az önceki açıklamalardan hadisede, bu maddenin ilk cümlesinin tatbik şartlarının gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır”
“Vekâletsiz tasarrufta iş görenin başkasının işini görme niyetiyle hareket etmesi esas olması itibariyle kiraya verdiği malı kendi malı gibi kiraya veren ve kiraları kendi malının kirası gibi toplayan kimse de başkasının işini görme kastı bulunmadığı cihetle hadisede Borçlar Kanununun 414. maddesi hükmünün tatbiki mümkün olmayacağı ileri sürülemez. Zira, Borçlar Kanununun 410 ile 413 üncü maddelerinde kanun, hakiki vekaletsiz tasarrufu tanzim etmekte, 414 üncü maddesinde ise hakiki olmayan vekaletsiz tasarrufa diğer tabirle hükmi vekaletsiz tasarrufa ait bazı esasları bildirmektedir; hakiki vekaletsiz tasarrufun kanuni şartları arasında, iş görenin başkasının işini gördüğü iradesiyle hareket etmiş olması durumu varsa da hükmi vekaletsiz tasarrufta böyle bir şart aranmaz (Oser - Sechönenberger - yukarıda anılan eser - Art. 419 N. 9). İsviçre Federal Mahkemesinin kararlarından alınmış olan şu örnekler dahi hükmi vekaletsiz tasarrufta başkasının işini görme niyetinin kanuni şartlardan bulunmadığını göstermektedir: Bir ihtira beratının kanuna aykırı olarak bir üçüncü kişi tarafından kullanılması; makine ısmarlamış bulunan bir kimsenin işinde kullanılmak üzere fabrikacıya vermiş olduğu model ve resimlerin fabrikacı tarafından üçüncü kişiye satılacak makinelerin yapılması için müsaadesiz olarak kullanılması; rehinli alacaklının rehin edilmiş malı akde aykırı olarak temlik etmesi.. bütün bu hallerde Federal Mahkemece Borçlar Kanununun 414. maddesinin tatbiki cihetine gidilmiştir. Demek, söz konusu 414. maddenin tatbiki için başkasının işini görme iradesinin aranmayacağı cihetinde hukuk alimlerinin görüşleriyle Federal Mahkemenin görüşleri birleşmiş bulunmaktadır ki bu hukuki anlayış, heyetin büyük bir ekseriyetince de kanuna uygun bulunmuştur” şeklindeki açıklamalara da yer verildikten sonra;
“Bir kimsenin başkasına ait olduğunu bildiği veya bilebilecek durumda bulunduğu bir gayrimenkulü kendi malı imiş gibi kiraya verip kiraları toplamış olması sebebiyle hak sahibinin o kimseden kiraların alınması için açacağı davanın gerek Borçlar Kanunun 414 üncü maddesine dayanan, gerekse Medeni Kanunun 908. maddesine dayanan bir dava olarak tavsifi mümkün olduğuna ve fakat tereddüt halinde, Borçlar Kanununun 414 üncü maddesi hükmüne dayanan menfaatlerin devri davası sayılacağına ve bundan dolayı on yıllık müruruzamana tabi olacağına” karar verilmiştir.
Varılan bu sonuç uyarınca, mahkemece davanın hukuki niteliğinin haksız işgalden doğan ecrimisil tazminatı olmayıp, gerçek olmayan vekâletsiz iş görme hükümlerinden doğan menfaatin devrine ilişkin itirazın iptali davası olduğu kabul edilerek, delillerin bu hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte ise de temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi kararının dosyadaki bilgi ve belgeler, taraf delilleri ve iddia ile savunmaları kapsamı itibariyle isabetli olduğu, davalı paydaş (işgörenin) ödeme iddiasını ispatlayamadığı gözetildiğinde, hukuki nitelendirmenin ise az yukarıda anıldığı şekilde kabulü gerektiğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.