"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen menfi tespit davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; davalı şirkete ait taşınmazın davacılardan ... tarafından satın alınmasına yönelik 5/3/2015 tarihli protokolün akdedildiğini, işbu protokolde belirtilen senetlerin tamamını ödemeleri halinde davalı şirketinde taşınmazın mülkiyetini devir edeceğinin kararlaştırıldığını, davalı şirketin vadesi gelen ancak ödenmeyen 75.000TL ve 20.000TL bedelli senetleri icra takibine konu edilerek aleyhlerine takip başlattığını, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi niteliğinde olmayan protokolün karşılıklı edimleri içerdiğini, protokole konu taşınmazın halen davalı şirketin üzerine kayıtlı olduğunu, davalı şirketin edimini yerine getirmeden senet bedellerinin ödenmesini isteyemeyeceğini, davalı şirkete ödenen 25.000TL'nin iadesi için ayrıca dava açacaklarını ileri sürerek; aleyhlerine başlatılan icra takibi nedeniyle davalı şirkete borçlu olmadıklarının tespitini, takibin iptalini ve davalı şirketin kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmişlerdir.
Davalı; davacılar ile akdettiği davaya konu protokolde karşılıklı edimlerin ifa sırasının açıkça belirlendiğini, davacıların edimini ifa etmedikleri sürece karşı edimin ifasını isteyemeyeceklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; taraflar arasında düzenlenen 5/3/2015 tarihli harici taşınmaz satış sözleşmesinin geçersiz olduğu, davalının icra takibi başlatmasında kötü niyetli olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle; davanın kabulü ile davacıların davaya konu icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasında düzenlenen 5/3/2015 tarihli harici taşınmaz satış sözleşmenin geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmelerin taraflarına hak ve borç doğurmayacağı, ilk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 33 üncü maddesine göre; hâkim, Türk hukukunu resen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada taraflarca ileri sürülen vakıaların ve sözleşmenin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hâkimin doğrudan görevidir.
Diğer taraftan bir sözleşmenin niteliğini; yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tesbitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır(TBK m 19).
Bu aşamada inanç sözleşmesinin (inançlı işlemin) hukuki niteliğinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere Türk Hukukunda inanç sözleşmesini (inançlı işlemi) doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Ancak uygulama ve öğretide, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 26 ncı maddesinde yer alan “sözleşme özgürlüğü” ilkesi kapsamında inanç sözleşmesinin düzenlenebileceği ve geçerliliği kabul edilmektedir. İnançlı işlemde inanan ve inanılan taraf, inanç sözleşmesinin konusunun mülkiyetinin önce inanılana geçmesi, ardından inanana geri dönmesi hususunda anlaşırlar. İnançlı işlem güven esasına dayanan bir hukukî işlemdir. Taraflar birbirlerine duydukları güven sonucu bir malın mülkiyetini sözleşmenin karşı tarafına geçirir ve daha sonrasında bu malın kendisine geri döneceğine güvenir.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere mal varlığına dâhil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukukî muamelelerden daha güçlü bir hukukî durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı inanç sözleşmesi ile alan kimsenin ise borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmesi, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli bir sözleşmedir(TBK m 97). Anılan sözleşmede taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair sözleşme hükümleri TBK'nın 26 ve 27 nci maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Tapulu bir taşınmazın inançlı işlemle temlikinde, inançlı işlemin yazılı biçimde yapılması gerekli ve yeterli olup, yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğu 5/2/1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gereğidir.
Yine Hukuk Genel Kurulunun 14/7/2010 tarihli ve 2010/14-394 E. 2010/395 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere; inançlı işleme konu belgenin, sözleşme tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesinin de sonuca bir etkisi bulunmamaktadır.
Bu noktada, uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca 5/3/2015 tarihinde akdedilen "Protokol" başlıklı sözleşmenin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır. Davacılardan ...'ın borçlu, ...'ın kefil ve davalı şirketin alacaklı sıfatıyla imzaladığı sözleşme incelendiğinde; ... İnşaat-... ...'ın davalı şirkete olan 120.000TL'lik borcuna istinaden 504 ada 8 parsel sayılı taşınmazda yer alan 2 numaralı bağımsız bölümün satın alındığı açıklandıktan sonra, borçlu ... tarafından keşide edilen bonolar vadesinde ödenmediği takdirde müteakip bonoların da muacceliyet kesbedeceğinin, bonolar vadelerinde ödendiği takdirde ise satışın senet sahibine yapılacağının kararlaştırıldığı, ayrıca borçlu ... tarafından 30/3/2015, 30/4/2015, 30/5/2015, 30/6/2015 ve 30/7/2015 vade tarihli ve 5.000TL bedelli, 30/6/2015 vade tarihli ve 20.000TL bedelli, 30/8/2015 vade tarihli ve 75.000TL bedelli bonoların keşide edildiği anlaşılmaktadır.
Dosyada yer alan diğer bilgi ve belgelerden ise; dava dışı ... ... adına kayıtlı olup 504 ada 8 parsel sayılı taşınmazda yer alan 2 numaralı bağımsız bölümün davalı şirket temsilcisi olan ...’a 25/12/2014 tarihinde tapuda devredildiği, ayrıca 30/3/2015, 30/4/2015, 30/5/2015, 30/6/2015 ve 30/7/2015 vade tarihli ve 5.000TL bedelli bonolar nedeniyle davalı şirkete 25.000 TL'nin ödendiği belirlenmiştir.
Yapılan bu açıklamalar ile incelenen belgeler, TBK'nın 19 uncu maddesi ışığında incelendiğinde; davacıların sahibi bulunduğu ... İnşaatın davalı şirkete olan 120.000 TL tutarındaki borcunun teminatı olarak, dava dışı ... ... adına kayıtlı taşınmazın davalı şirketin temsilcisi olan ...’a 25/12/2014 tarihinde tapuda devredildiği, akabinde inançlı işlemin 5/3/2015 tarihinde protokol başlıklı sözleşmeye bağlandığı, işbu sözleşme ile devredilen hakkın inanılan davalı şirket tarafından inanan davacılara yedi adet bono ile toplamda 120.000TL ödenmesi halinde iade edileceğinin ve sözleşmenin son bononun ödenmesi ile sona ereceğinin kararlaştırıldığı, sözleşmede belirtilen 30/3/2015, 30/4/2015, 30/5/2015, 30/6/2015 ve 30/7/2015 vade tarihli ve 5.000TL bedelli bonolar nedeniyle davacılar tarafından davalı şirkete toplamda 25.000TL ödendiği, ancak 30/6/2015 ve 30/8/2015 vade tarihli bonoların ödenmemesi üzerine davalı şirket tarafından davacılar aleyhine 18/01/2017 tarihinde davaya konu icra takibinin başlatılmış olduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, taraflar arasındaki inançlı işlemi açıklayan ve devredilen hakkın inanılan davalı şirket tarafından inanan davacılara iade şartlarını ve süresini belirleyen 5/3/2015 tarihli inanç sözleşmenin geçerli olduğu, tapuda satış şeklinde yapılan temlikin de gerçekte inanç sözleşmesine dayalı ve hukuken geçerli bir temlik olduğu, dava konusu inanç sözleşmesinin tapuda yapılan resmi akitten sonra düzenlenmiş olmasının sonuca bir etkisinin bulunmadığı, her iki tarafa karşılıklı borç yükleyen sözleşmede kararlaştırılan edimlerinin bir bölümünü ifa eden davacıların, bağlı oldukları bu sözleşme nedeniyle geriye kalan diğer edimlerini de ifa etmekle yükümlü bulundukları dikkate alınarak, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken; taraflarca ileri sürülen vakıalar ile sözleşmenin yanılgılı olarak değerlendirilmesi suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 14/12/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.