"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : NİĞDE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak, tapu iptal ve tescil davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen karar, davacı vekili tarafından duruşmalı temyiz, davalı vekili tarafından katılma yoluyla temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 06/12/2022 tarihinde gelen davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ...'in sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; .... Noterliği tarafından düzenlenen 04/01/2012 tarihli ve 00104 yevmiye numaralı gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden, davalı şirket ile arasında inşaat yapımı hususunda adi ortaklık ilişkisi kurulduğunu, davalı şirket ile kar ve zarara eşit olarak katılacaklarını kararlaştırdıklarını, 242.000 TL nakit sermaye koyduğun ortaklığa konu inşaatın tamamlandığını, ancak davalının payına düşen dairelerin tapusunu vermediği gibi üçüncü kişilere satıştan ettiği bedelden payına düşen tutarıda ödemediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000 TL alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 23/10/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile alacak talebini 826.010,62 TL’ye yükseltmiş, davalı şirket adına kayıtlı taşınmazların ise ortaklık payı oranında tapu kayıtlarının iptali ile adına kayıt ve tescilini talep etmiştir.
Davalı; dava dışı arsa maliki ile arasında düzenlenen gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, yapımını yüklendiği inşaata davacının ortak olduğunu, kar ve zarara eşit olarak katılacaklarının kararlaştırıldığını, ortaklık faaliyetinin bizzat kendisi tarafından yürütüldüğünü, davacının sermaye koyma borcunu tam olarak yerine getirmediğini, inşaatın henüz tamamlanmadığını, bu nedenle ortaklığın sona erdiğinden bahsedilemeyeceğini, bu aşamada tasfiyesinin istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; 03/05/2019 tarihli tasfiye raporu hükme esas alınarak, taraflar arasında düzenlenen tarihsiz sözleşme ile inşaat yapımı hususunda adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, tarafların kar ve zarara eşit olarak katılacaklarının kararlaştırıldığı, davacının ortaklığa 247.277 TL nakit sermaye koyduğu, ortaklığa konu inşaatın tamamlanarak yapı kullanım belgesinin 26/08/2015 tarihinde alındığı, işbu tarih itibariyle ortaklığın sona erdiği, davalının da ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle temerrüde düşürüldüğü, ortaklığa konu bağımsız bölümlerden bir kısmının davalı tarafça üçüncü kişilere satıldığı, kalanının ise halen davalı şirket adına tapuya kayıtlı olduğu, davacının satış bedeli üzerinden ortaklık payı alacağının 516.378,14 TL olarak hesaplandığı, davalı adına tapuda kayıtlı olan ortaklık malvarlığına dahil taşınmazlar üzerinde ise ½ oranında hak sahibi olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 516.378,14 TL’nin 26/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, 182 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki davalı adına kayıtlı 2,14,18,29 ve 30 numaralı bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının ½ oranında iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline dair verilen hüküm, tarafların istinafı üzerine, bölge adliye mahkemesince; ortaklığın tasfiyesine yönelik alınan raporun yetersiz olduğundan bahisle, tasfiyenin açıklanan sıra ve yöntem izlenerek yapılması ve tasfiye işlemine dair hasıl olacak sonuç bilançoya göre hüküm tesis edilmesi gerektiği gerekçesiyle, tarafların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda; 26/07/2021 tarihli tasfiye raporu hükme esas alınarak, ortaklığa konu bağımsız bölümlerinin karar tarihine en yakın değerleri toplamının 3.740.000 TL, toplam inşaat maliyetinin ise 1.894.736,98 TL olduğu, davacının ortaklığa 247.277 TL nakit sermaye koyduğu, ortaklığın dönem net karının da 2.904.873,74 TL olarak hesaplandığı, davacının ortaklık faaliyeti kapsamında yapılan giderlere katılmadığı, tüm bu nedenlerle davacının tasfiye payı alacağının 1.102.391,12 TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 1.102.391,12 TL’nin hüküm tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle, taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir ( BK md. 520, TBK. 620 md.).
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 1 inci maddesi; “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmünü içermektedir.
Adi ortaklığın sona erme sebeplerini düzenleyen BK'nın 535 inci (TBK'nın 639 uncu) maddesinin birinci fıkrasında; ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesiyle ortaklığın sona ereceği düzenlenmiştir.
Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır.
Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece TBK’nın 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.
Ortaklar, ortaklık için avans verdiklerini ve masraf yaptıklarını iddia ediyorlarsa, bunların da TBK’nın 643 üncü maddesi uyarınca ortaklığın tasfiye hesabında dikkate alınması gerekir.
Somut olayda; davalı şirket ile dava dışı arsa maliki arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden, taraflar arasında düzenlenen tarihsiz protokol ile davalı şirket tarafından yapımı üstlenilen konut inşaat işinden elde edilecek karın veya doğacak zararın eşit olarak paylaşılması hususunda adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, davacının ortaklığa 247.277 TL nakit sermaye koyduğu, davalının ise emeğini getirdiği ortaklığı idare ettiği ortaklığa konu işin tamamlanmasıyla birlikte ortaklığın 26/08/2015 tarihinde sona erdiği; işbu tarih itibariyle ortaklık faaliyeti kapsamında yapılan giderlerin davalı şirket defter ve kayıtlarına göre 1.894.736,98 TL (inşaat maliyeti) olduğu, 75.141,81 TL tutarında ortaklığın vergi borcunun bulunduğu; buna karşılık kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalı yüklenici ortağa bırakılacağı kararlaştırılan ve ortaklık malvarlığına dahil olan bağımsız bölümlerden bir kısmının ( 2,14,18,29,30 numaralı bağımsız bölümler) halen davalı şirket adına tapuya kayıtlı olduğu, bir kısım dairelerin ise davalı tarafından üçüncü kişilere toplam 1.868.606,89 TL bedelle satılarak tapuda devredildiği, gelinen aşamada bu hususta uyuşmazlık bulunmadığı, ayrıca ortaklığa 201.145,64 TL tutarında KDV iadesinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Diğer yandan; ortaklık sözleşmesiyle aynı zamanda ortaklık malvarlığına dahil olan değerlerin (gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalı yüklenici ortağa bırakılacak olan daireler) ortaklar arasında paylaşılmasına yönelik düzenleme de yapılmış olup; ortaklığın tasfiyesine yönelik taşınmazların devri ile ilgili işbu düzenlemenin resmi şekilde yapılması zorunlu değildir. Resmi şekilde düzenleme şartı, ancak tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin katılım payı (sermaye) olarak ortaklığa konulması halinde aranmaktadır.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, taraflar arasında kurulan adi ortaklığın ortaklık amacının gerçekleşmesiyle birlikte kendiliğinden sona ererek tasfiye aşamasına girdiği, ortaklığın tasfiyesi kapsamında davacının, ortaklık malvarlığına dahil olan davalı adına kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarının payı oranında (½) iptali ile adına kayıt ve tescilini isteyebileceği dikkate alınıp, ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle aktif ve pasif değerlerinin hesaplanması suretiyle, tasfiye memurundan tasfiye işlemine dair sonuç bilanço alınıp, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yetersiz tasfiye raporu benimsenerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 117 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; “ Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.”
Somut olayda; adi ortaklığın ortaklık amacının gerçekleşmesi, eş söyleyişle ortaklığa konu inşaatın tamamlanıp iskan ruhsatının alınmasıyla birlikte 26/08/2015 tarihinde sona erdiği, sona eren adi ortaklığın kendiliğinden tasfiye aşamasına girdiği sabit olup; tasfiye payının tahsili istemiyle açılan eldeki davada, alacağın 26/08/2015 tarihinde muaccel olmasıyla birlikte davalının da temerrüde düştüğü anlaşılmıştır.
O halde, ilk derece mahkemesince; hüküm altına alınacak tasfiye payı alacağına 26/08/2015 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken,yanılgılı değerlendirme ile faizin hüküm tarihinden itibaren başlatılması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda (2) ve (3) numaralı benlerde açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) ve (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının taraflar yararına BOZULMASINA, 8.400'er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 06.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.