"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : BURSA 7. SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen alacak davalarının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden asıl ve birleşen davaların reddine yönelik olarak verilen karar; asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmiş, kararın temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 20/12/2022 tarihinde gelen, asıl davada davacı ... vekili Av. ... ile davalılardan ... vekili Av. ...'un sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl davada davacı; murisi ...'ın ... Mahallesi 6558 ada 89,90,91,92 parsel nolu taşınmazları icar karşılığında davalılardan ...'dan kiraladığını, taşınmazlar üzerindeki tüm ağaçların ve su pompası sistemlerinin mülkiyetinin murisine ait olduğunu, davalı ...'ın taşınmazları, üzerindeki ağaçlar ve su pompası ile birlikte 3. kişilere sattığını, hakkı olmayan bir kazanç elde ettiğini, davalı ...'in ise taşınmaz üzerindeki ağaçların semeresinden faydalandığı halde payına düşen tutarı ödemediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, ağaçların ve su pompasının bedellerine karşılık şimdilik 10.000 TL'nin 20/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...'dan, ağaçların kullanımından elde edilen gelire karşılık şimdilik 10.000 TL'nin 05/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...'ten tahsilini talep etmiş; 21/09/2015 tarihli ıslah dilekçesiyle davalı ... yönünden talebini 103.246,13 TL’ye yükseltmiştir.
Birleşen aynı vakıalara dayanarak, 2015/840 Esas sayılı davada davacılar; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, ayrı ayrı 103.246,13 TL'nin davalı ...'dan tahsilini talep etmişlerdir.
Asıl davada davalı ...; dava konusu yeri 01/01/1991 tarihli kira sözleşmesi ile kiraladığını, davacıların murisi ... ile araziyi yarıya bölerek kendi nam ve hesaplarına çalışarak gelir elde ettiklerini, herhangi bir ortaklıklarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Davalı ...; muris ...'in mirasçısı olan davacı ile diğer mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olduğunu, davacının tek başına dava açamayacağını, taşınmaz ile ilgili olarak 01/01/1991 tarihinde diğer davalı ... ile kira sözleşmesi yapıldığını, 2011 yılında kira sözleşmesinin tarafların iradeleri ile sona erdirildiğini, kira sözleşmesinin 4. maddesinde sözleşmenin feshi halinde kiracının tarlayı kiralayana boş tarla olarak teslim edileceğinin belirlendiğini, taşınmaz üzerindeki ağaçların ekonomik değerini kaybettiğini, ... ile diğer davalı ... arasındaki yarıcılık anlaşmasından bilgisi olmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Davanın açıldığı Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesince; asıl davanın ıslah da gözetilerek kabulü ile 103.246,13 TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ...'dan tahsiline, davalı ... hakkındaki davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile davacılar ... ve ... için 103.246,13'er TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ...'dan tahsiline dair verilen karar, davalı ...'ın temyizi üzerine, Dairemizin 26/12/2017 tarihli ve 2016/13191 E. 2017/18187 K. sayılı ilamıyla; asıl ve birleşen davada görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğundan bahisle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine, birleşen davalar Bursa 7. Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir.
Bozma sonrası birleşen 2020/605 E. sayılı davada davacı; aynı vakıalara dayanarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 103.246,13 TL'nin davalı ...'dan tahsilini talep etmiştir.
Görevli mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davalı ...'ın taşınmazları boş olarak kiraya verdiği, sözleşme hükümlerine göre de tarlaların boş olarak teslimi gerektiği ancak taşınmazların davacıların murisi ...'in yetiştirdiği şeftali ağaçları ile birlikte satıldığı, bu durumda davalının ağaç bedelleri kadar sebepsiz zenginleşmiş olduğu, mirasçılarının her birinin payı oranında alacak talebinde bulunabilecekleri, her bir mirasçının payına 103.246,13 TL isabet ettiği, şeftali ağaçlarının bütün gelirinin diğer davalı ... tarafından tahsil edildiği hususunun ise ispat edilemediği, davalı ...'ın sorumluluğunun ağaç bedelleri ile sınırlı olduğu, diğer davalı ...'in sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle; davalı ... aleyhine açılan asıl ve birleşen davaların kabulüne, davalı ... hakkındaki asıl davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı ... vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; el birliği mülkiyet hükümlerinin geçerli olduğu dava konusu tereke alacağı yönünden, mirasçıların yalnızca kendi paylarına ilişkin dava açamayacağı, bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın öncelikle aktif dava ehliyeti yönünden usulden reddi gerekirken, mahkemece davaya devam olunarak el birliği mülkiyet hükümlerinin uygulandığı tereke alacağı yönünden ayrı ayrı payların tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın usulden reddine karar verilmiş; karar, asıl ve birleşen davalarda davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk muhakemeleri kanunun 59. Maddesinde mecburi dava arkadaşlığı düzenlenmiştir. Buna göre maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 640/2. maddesine göre; “Mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.” TMK m.701/1 . Maddesine göre ise "Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir." . Elbirliği mülkiyetinde ise TMK m. 702. Maddesindeki düzenlemeye göre ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlendiği gibi kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir. Elbirliği mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, yukarıda da belirtildiği üzere TMK’nin 701. maddesinde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
Elbirliğini oluşturan ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır. Elbirliği mülkiyetinin esasında, elbirliği halinde mülkiyeti meydana getiren kişilerin hepsinin bir arada hak sahibi olmaları yer alır. Bu mülkiyette malikler paydaş değil, ortaktır. Tüzel kişiliğe sahip olmayan bu ortaklıkta, hakkın süjesi ortaklık olmayıp bir bütün halinde elbirliğiyle hareket etmek zorunda olan ortaklardır (TMK. md. 640/1). Ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Yasada veya elbirliği mülkiyetini oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunludur. TMK 702/2. maddesi “...Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir...” hükmünü getirmiştir. Ne var ki bu kural, uygulamada yumuşatılarak, 11.10.1982 tarih, 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla bir ortağın tek başına dava açabileceği; ancak, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. Ortaklardan bir veya birkaçı tarafından dava açılması ve zorunlu dava arkadaşlığı nedeniyle birlikte dava açmaları gereken hallerde diğer ortakların davaya muvafakatinin sağlanması, muvafakatın temin edilememesi halinde ise taraf teşkili bakımından muvafakat vermeyen diğer ortak ya da ortaklar aleyhine asıl dava ile birleştirilmek üzere dava açtırılıp, açılacak davanın bu davayla birleştirilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi HMK m. 26/1 de düzenlenen usul ekonomisi ilkesi gereğidir.
Somut olayda; asıl ve birleşen davaların davacıları, 01/01/1991 tarihli kira sözleşmesi uyarınca, murisleri ...'in kiraladığı taşınmazlarda, dikip büyüttüğü ağaçların bedelinden miras paylarına düşen kısımların tahsilini talep etmiş olup, tüm mirasçıların davacı olarak ayrı ayrı dava açtıkları davacıların, 2011 yılında vefat eden muris ...'in tüm mirasçıları oldukları anlaşılmaktadır. Her ne kadar bölge adliye mahkemesince; davacı mirasçıların, miras şirketinin haiz olduğu (terekeye ait) alacağın tamamı için değilde sadece kendi payına isabet ettiğini iddia ettiği payın (tazminattan hissesine düşecek payın) ödenmesi için dava açtıkları, iştirak halindeki paylarda tasarruf (örneğin dava) caiz olmadığından ve dava diğer mirasçıların hissesine düşecek payları da kapsamadığından, böyle bir davaya diğer mirasçıların katılması ile devam edilmesine olanak olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş ise de; mirasçılardan ... tarafından açılan asıl dava sonrasında, diğer mirasçılarca aynı taleplerle açılan davaların birleştirilerek görülmesi nedeniyle
dava dışı başkada mirasçı bulunmaması karşısında, eldeki bu davanın, mirasçılar tarafından tüm miras payına hasren açıldığı kabul edilmelidir. İlk dava açıldığında bu davanın davacısı bakımından
eksik olan dava şartı olarak bulunmayan aktif husumet ehliyeti noksanlığı davanın devamı sırasında daha sonradan aynı taleple diğer mirasçıların açtıkları davaların bu ilk dava ile birleştirilmesi suretiyle tamamlandığının kabulü gerekir ( HMK m.115/2) . Bu kabul HMK m. 26 ' da düzenlenen usul ekonomisi ilkesiyle , AİHS 'nin 6. Maddesindeki adil yargılanma ilkelerine de uygundur.
Hal böyle oluca; bölge adliye mahkemesince; asıl ve birleşen davalarla, tüm mirasçıların davaya dahili ve böyle taraf teşkilinin sağlanmış olduğu kabul edilerek işin esasının incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma nedenine göre, davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi kararının asıl ve birleşen davalarda davacılar yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacılara verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın aynı Kanun'un 373/2 maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 20/12/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.