"İçtihat Metni"
Davacı ... ile davalı ... Demir Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. arasındaki alacak davasına dair Gebze 7. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 08/10/2021 tarihli ve 2021/167 E. 2021/230 K. sayılı hükmün bozulması hakkında Dairece verilen 07/02/2022 tarihli ve 2021/9013 E. 2022/644 K. sayılı ilama karşı, davalı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 2012 yılının kasım ayından iş akdinin haksız şekilde feshedildiği 30/05/2016 tarihine kadar davalı şirkette mal satımı ve satın alma müdürü olarak çalıştığını, bu süre içinde davalıca SGK girişinin yapılmadığını, primlerinin de ödenmediğini, şirket yetkilisinden sonra davalı şirkette tüm işlerden sorumlu ikinci kişi olduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL kıdem tazminatı, 10.000 TL ihbar tazminatı, 40.000 TL ücret, 1.000 TL prim, 1.000 TL fazla mesai ücreti, 10.000 TL yıllık izin ücreti, 500 TL UGBT ücreti ve 500 TL AGİ alacağı olmak üzere toplam 73.000 TL'nin kıdem tazminatında akdin feshi tarihinden itibaren, diğer alacakların ise dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş; 13/01/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 116.873,01 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili; taraflar arasında 26/12/2012 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinin akdedildiğini, bu sözleşmede davacının kendi müşteri portföyündeki satışların karından %50 sini masraflar düştükten sonra hesabına işlemesi, davalı firmaya yapılan satışlardan elde edilen kardan masraflar çıktıktan sonra hesabına işlemesi, kar edilmiyorsa ya da davalı firmayı zarara uğratma, güvensizlik yaratma gibi durumlarda sözleşmenin feshedileceği, tespit edilen maliyet hesabının üzerindeki satışlarda %50 oranında taraflara ait olacağı ve masrafların taraflarca ortak olarak karşılanacağı hususunun düzenlendiğini, taraflar arasında hizmet akdi ve işçi işveren ilişkisi bulunmadığını, davacının; davalı şirkete bir aidiyetinin olmadığını, taraflar arasındaki iş ortaklığı ilişkisinde de hizmet akdinin esaslı unsurlarından olan bağlılık unsurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir
Davanın açıldığı iş mahkemesince; davacının iş akdinin feshi konusunda, davalı şirket tarafından üçüncü kişilere yazılan yazıda, davacının şirket ile ilişiğinin 30/05/2016 tarihi itibari ile kesildiği bildirilmekle, feshin haklı nedene dayandığı hususu işveren tarafından ispat edilemediğinden, kıdem tazminatı olarak; 13.921,19 TL net, ihbar tazminatı olarak; 20.512,42 TL net, ücret alacağı olarak; 62.985,84 TL net, asgari geçim indirimi alacağı olarak; 3.557,03 TL net, yıllık izin ücreti olarak 13.396,53 TL net alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, prim, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti alacaklarının reddine dair verilen karara karşı davalı vekilince yapılan istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekilinin temyizi üzerine; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 16/02/2021 tarihli, 2020/8783 esas, 2021/4012 karar sayılı ilamıyla "...davacı ile davalı şirket arasında 26.12.2012 tarihli “İş Ortaklığı Sözleşmesi”nin akdedildiği, davacının sözleşmede öngörülen koşullar dahilinde yapılacak satışlar sonucu elde edilecek kazançtan belirlenen oranda bir pay aldığı ve bu şekilde ekonomik risk kendisine ait olacak şekilde çalıştığı, işyerinde kendisine emir ve talimat veren kimse olmadığı gibi davacının kayden sigortalı olarak da görünmediği, işyeri organizasyonu içerisinde yer almasının tamamen işin mahiyetinden kaynaklı olduğu ve bunun da davalıya bağımlı çalıştığı sonucunu doğurmayacağı anlaşılmaktadır. Şu halde, taraflar arasındaki özellikle bağımlılık ve zaman unsurundan yoksun ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilemeyeceği ve hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışmayan davacının bu Kanun kapsamında alacak talebinde bulunamayacağı kabul edilmelidir. Bu durumda iş mahkemesi dava konusu uyuşmazlık bakımından görevli olmayıp, davanın genel görevli mahkemelerde görülmesinin gerekeceği ve bu nedenle davanın görev yönünden usulden reddi gerekir..." gerekçesi ile bozulmuştur.
İş mahkemesince, bozma ilamına uyularak görevsizlik kararı verilmiş ve görevli mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davacının taraflar arasındaki 26/12/2012 tarihli iş ortaklığı sözleşmesinde öngörülen koşullar dahilinde yapılacak satışlar sonucu elde edilecek kazançtan belirlenen oranda pay aldığı ve bu şekilde ekonomik risk kendisine ait olacak şekilde, davalıya bağımlı olmadan çalıştığı, hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 07/02/2022 tarihli, 2021/9013 esas 2022/644 karar sayılı ilamı ile “...Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan TBK’nın 393/2. maddesinde "İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir." düzenlemesine yer verilmiştir. Bu itibarla mahkemece; davacının davalı şirket bünyesinde çalıştığı ve işten çıkarıldığı sabit olmakla, Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş olan alacak kalemlerini davalı şirketten talep edebileceği dikkate alınarak inceleme ve değerlendirme yapılması gerekir” gerekçesiyle bozulmuş; bu kez davalı taraf karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
1-Dosyadaki yazılara mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK'nın 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine uygun olmayan davalının üçüncü bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacı vekilinin üçüncü bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3-Uyuşmazlık taraflar arasındaki hukuki ilişkinin hizmet akdi mi, adi ortaklık mı olduğuna ilişkindir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir ( TBK. 620/1 md. ).
Adi ortaklık sözleşmelerinde "şekil serbestisi" ilkesi uygulanmakta olup, ortaklık ilişkisinin sözlü olarak da kurulabilmesi mümkündür. Adi ortaklık sözleşmesinde şekil, ispat açısından önem arz etmektedir.
İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir (HMK m.190/1). Taraflar arasında ortaklık ilişkisinin varlığına dair ihtilaf çıktığında, ispat yükü, ortaklık ilişkisinin varlığını iddia edene düşer.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nın 620 inci maddesinde de tanımlandığı gibi sözleşme temeline dayanmakta olup, aynı zamanda bir hukuki işlemdir. Bu nedenle, parasal sınırın üzerindeki ortaklık ilişkisinin varlığının ispatında, kural olarak, senetle ispat zorunluluğu geçerlidir.
Somut olayda; davacı, davalı şirket ile aralarında hizmet akdi ilişkisinin olduğunu iddia etmiş, davalı ise savunmalarında aralarındaki hukuki ilişkinin adi ortaklık olduğunu beyan etmiştir. Davalı tarafından dosyaya sunulan, imzası davacı tarafından inkar edilmemiş ortaklık sözleşmesine göre; tarafların adi ortaklık kurduğunun yazılı olarak ispatlandığı ve yapılan satışlardan nasıl kar payı dağıtımı yapılacağının belirlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca davacının ekonomik risk kendisine ait olacak şekilde çalıştığı, işyerinde kendisine emir ve talimat veren kimse olmadığı gibi kayden sigortalı olarak da görünmediği, işyeri organizasyonu içerisinde yer almasının tamamen işin mahiyetinden kaynaklı olduğu ve bunun da davalıya bağımlı çalıştığı sonucunu doğurmayacağından aralarındaki hukuki ilişkinin hizmet akdi olmadığı Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 16/02/2021 tarih, 2020/8783 esas, 2021/4012 karar sayılı ilamı ile de kesinleşmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir.(6100 sayılı HMK m.33). Dava dilekçesinde anlatılan maddi vakıalar doğrultusunda ilk derece mahkemesinin, davacının kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, UBGT ücreti, yıllık izin ücreti ve AGİ alacağı taleplerinin reddine karar vermesi yerinde ise de, davacının Mayıs 2015 tarihinden fesih tarihine kadar olan ücret ve prim alacağı talebinin kar payı alacağına ilişkin olduğunun gözetilmemesi doğru görülmemiştir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince yapılacak iş; iddianın ileri sürülüş sebebine göre, davacının talebinin kar payı alacağına ilişkin olduğunu gözeterek davanın esasını incelemek ve hasıl olacak sonuca göre davacının kar payı alacağına hükmetmek olmalıdır.
Ne var ki mahkeme kararının açıklanan bu hususlar gözetilerek bozulması gerekirken, zuhulen farklı bir sebeple bozulduğu bu defa yapılan inceleme ile belirlendiğinden, davalının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair karar düzeltme isteminin reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle HUMK'nın 440 ıncı maddesi gereğince davalının karar düzeltme isteminin kısmen kabulü ile Dairece verilen 07/02/2022 tarihli 2021/9013 E. 2022/644 K. sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA, hükmün değişik gerekçe ile BOZULMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde davalı tarafa iadesine, 22/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.