Logo

3. Hukuk Dairesi2022/4876 E. 2023/179 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasçılardan birinin, diğer mirasçıların izni olmaksızın miras paylı mülkiyetindeki taşınmazları kiraya vermesi ve elde ettiği kira gelirlerini paylaşmaması nedeniyle diğer mirasçının başlattığı icra takibine yapılan itirazın iptali.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı mirasçının, diğer mirasçıların izni olmadan ortak taşınmazları kiraya vererek elde ettiği gelirlerin gerçek olmayan vekaletsiz iş görme hükümlerine göre değerlendirilmesi ve davalının ödeme yaptığını ispatlayamaması gözetilerek, yerel mahkemenin davacı mirasçının icra takibinin devamına ilişkin kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2019/1873 E., 2022/36 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 20. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2016/485 E., 2019/273 K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı ve davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 21.02.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'in sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, davalı ile ortak murisleri olan İlyas Budak'ın 08.08.1999 tarihinde ölümü ile kendisi, davalı ve dava dışı kişilerin mirasçı kaldığını, murise ait taşınmazları kendisinden herhangi bir izin, yetki ve muvafakat almadan annesi davalı ...'nin kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiğini, murisin ölümünden itibaren bugüne kadar kira bedellerini davalının tahsil ettiğini, miras payına düşen kira bedellerini kendisine ödemesini istemesine rağmen davalının bir ödeme yapmadığını, bunun üzerine 5 yıllık kira alacaklarının tahsili için davalı aleyhine ... 25. İcra Müdürlüğünün 2016/14825 Esas sayılı icra dosyası ile icra takibi başlattığını, davalının ise haksız itiraz ettiğini ileri sürerek vâki itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, davacı ve bir kısım mirasçı olan çocuklarının birlikte hareket ederek kendisini mağdur etme konusunda girişimde bulunduklarını, çocukları ile ilgili Savcılığa müracaat ederek koruma kararı aldığını, tüm mirasçılara muristen kalan taşınmazların paylaşma konusundaki teklifinin kabul edilmediğini, sonrasında izale-i şuyu davası açıldığını, tüm mirasçılara taşınmazlarla ilgili ödemeler yapıldığını, ödemelerle ilgili anne-çocuk arasında yazılı belge düzenlenmesinin beklenemeyeceğini, anlaşmanın tanık delili ile kanıtlanabileceğini, davacının yurtdışında iş kurduğu dönemde iş yerinin batmasından sonraki süreçte davacıya maddi destekte bulunduğunu, tüm mirasçıların yurtdışında yaşıyor olması nedeniyle taşınmazların kiraya verilmesi sonucunda, vergi ve bakım masrafları gibi giderlerini karşıladığını, davacının taşınmazlardaki kira gelirinden miras payına düşen kısmı aldığını ancak taşınmazlarla ilgili giderlere katılmadığını, davacı Türkiye'ye geldiğinde ve kendisi Almanya'ya gittiğinde davalıya elden birçok kez toplu ödeme yaptığını, davacının başka masraflarını da karşıladığını, davacı aleyhine ... 7. Aile Mahkemesinin 2016/380 D. İş sayılı dosyası ile 6284 sayılı Yasaya göre koruma kararı verildiğini, hakaret ve yaralamaya teşebbüsten ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/116579 Soruşturma numaralı dosyası ile soruşturmanın devam ettiğini, 5 yıllık zamanaşımının dikkate alınması gerektiğini savunarak davanın reddi ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini dilemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24/09/2020 tarihli ve 2017/231E.- 2020/274 K. sayılı kararıyla;

Yapılan yargılamada tarafların ortak murisinden intikal eden ancak mirasçıları arasında henüz paylaşılmayan konut ve dükkan niteliğindeki taşınmazların davalı sağ eş tarafından kiraya verildiği hususunda uyuşmazlık olmadığı, terekede yer alan taşınmazların kira bedellerinin tamamının davalı tarafından tahsil edilip edilmediği, tahsil edilen kira gelirinden davacı hissesinin kendisine verilip verilmediği ve davacı hissesine düşen kira geliri kendisine verilmemiş ise bunun miktarının ne kadar olduğunun uyuşmazlık konusu olduğunun anlaşıldığı, 2 ve 7 nolu bağımsız bölümlerin kira bedellerinin davalı tarafından tahsil edildiğinin davacı tarafça ispatlanamadığından dava dışı yasal mirasçı diğer oğlu tarafından alındığı yönünde 2 ve 7 nolu bağımsız bölümlere isabet eden 40.410 TL ecrimisil bedeli ve yukarıda anılan bakım-onarım giderleri ile vergi ödemelerinden davacı hissesine isabet eden 12.268,62 TL'nin davaya konu tüm taşınmazlar için hesaplanan toplan ecrimisil bedeli olan 192.940 TL'den tenzili gerektiği hüküm kurmaya ve denetime elverişli, bilimsel ve hukuksal verilere göre uzman bilirkişi heyeti tarafından tanzim edilen 27.02.2019 havale tarihli rapor ve içeriğinden anlaşıldığından, davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, ... 25. İcra Müdürlüğünün 2016/14825 sayılı icra takip dosyasına konu 118.675,53 TL'lik alacağa ilişkin davalının haksız itirazının iptaline, icra takibinin bu miktar alacak üzerinden devamına, 118.675,53 TL'lik asıl alacağa icra takip tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, alacak likit nitelikte olmayıp yargılamayı gerektirdiğinden davalı itirazında tamamiyle haksız da olmadığından yasal şartlar oluşmadığından taraflar leh ve aleyhine icra tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına ve bu yöndeki talebin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili, 2 ve 7 no.lu dairelerin kira bedellerinin müvekkili tarafından tahsil edilmediği halde hesaplamada mahsubunun hatalı olduğunun, ayrıca yine hesaplamada düşülen başkaca ödemeler bulunduğunu, davanın icra takibi miktarı kadar tam kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili; cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar ederek davacı talebinin yersiz olduğunu, davacıya ödemeler yapıldığını, bu hususun da tanık beyanları ile de ispatlandığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 02.03.2022 tarihli ve 2020/2141 E., 2022/496 K. sayılı kararıyla; çekişme konusu taşınmazlarda takibe konu alacak tarihlerinde davacı, davalı ve dava dışı kişilerin paydaş oldukları, muris İlyas Budak’ın 08.08.1999 tarihinde ölümünden itibaren dava konusu taşınmazları eşi davalının kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiği, kira sözleşmelerinin davalı tarafından yapıldığı ve kira bedellerinin de davalı tarafından tahsil edildiği, 2 ve 7 no.lu bağımsız bölümlerin kira bedellerinin dava dışı ... tarafından tahsil edildiğine yönelik davalının bir savunmasının mevcut olmadığı, aksi yöndeki davalı tanık beyanının dosya kapsamı ile uyuşmadığı, davacı ve davalı tanıklarının beyanlarında kira bedellerini davalının tahsil ettiğini ifade ettikleri, davacının ecrimisilin tahsili için yaptığı icra takibine davalının itiraz ettiği, davalının haklı ve geçerli bir nedeni olmaksızın paylı mülkiyete konu taşınmazları kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiği, davacının payına isabet eden kira bedellerinin davacıya ödenmediği, kiraya vermek suretiyle hukuki semere elde edilen taşınmazlar bakımından davacının intifadan men ihtarı göndermesine gerek olmadığı, başka bir deyişle somut olayda intifadan menin istisnasının mevcut olduğu, takibe konu 06/2011 ila 06/2016 tarihlerini kapsayan dönem bakımından davacının icra takibi yapmakta haklı bulunduğu tespit edilerek takibin devamına karar verilmiş olmasının kural olarak doğru olduğu, dosya içeriği, toplanan deliller, alınan müzekkere cevapları ile kira sözleşmeleri dikkate alındığında dava konusu 9476 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 2 ve 7 no.lu bağımsız bölümleri de davalının kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiği, anılan taşınmazların kira bedellerini davalının tahsil ettiği, aksi yöndeki tanık beyanının dosya kapsamı ile örtüşmediği gözetilerek anılan bağımsız bölümlere ilişkin davanın da kabulü gerektiği, ayrıca davalının ecrimisile konu dönemde davacının eşine gönderdiği bedellerin hükmedilecek ecrimisilden mahsubu ile yetinilmesi gerekirken daha önceki dönemde gönderilen paranın da mahsubu suretiyle mükerrer hesap yapılarak sonuca gidilmesinin doğru olmadığı, öyleyse dava konusu tüm taşınmazların davalı tarafından kiraya verilmek suretiyle tasarruf edildiği, davacıya payına düşen bedel bakımından bir ödeme yapılmadığı, davacının eşine ecrimisil istenen dönemde yapılan ödeme miktarının toplamda 3.000 Euro olduğu, bu miktar ile anılan taşınmazlara ilişkin vergi ödemeleri ve belgelendirilen masraflardan davacının payına isabet eden kısmın mahsubu gerektiği, 26.02.2019 tarihli bilirkişi ek raporundaki değerler ve dosya kapsamı gözetilerek çekişme konusu taşınmazların Haziran 2011 ila Haziran 2016 tarihleri arasında davalının haksız kullanımı nedeniyle davacının payına isabet eden ecrimisil miktarının (192.940,00 TL-12.585,85 TL-2.315,30-4.712,80 TL=173.326,05 TL) 173.326,05 TL olduğu, davacının icra takibinin ise 165.495 TL miktara ilişkin olduğu dikkate alınarak haksız olan davalının itirazının iptali ile icra takibinin devamı yönünde karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının istinaf talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 nci maddesi gereğince kabulüne, ... 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.04.2019 tarih, 2016/485 E., 2019/273 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, ... 25. İcra Müdürlüğünün 2016/14825 Esas sayılı dosyada davalının takibe itirazının iptaline, takibin 01.06.2011-01.06.2016 tarihleri arasındaki döneme ilişkin ecrimisil alacağı bakımından toplam 165.495 TL asıl alacak yönünden devamına, 165.495 TL asıl alacağa icra takibinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, takibe konu alacağın likit bulunmadığından yasal şartları oluşmayan tarafların leh ve aleyhine icra tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına, ... 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.04.2019 tarih, 2016/485 E., 2019/273 K. sayılı kararına karşı davalının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek usul ve yasaya aykırı kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, mirasçılar arasında vekaletsiz iş görme kapsamında tahsil edilen kira gelirinin mirasçılık payı oranından tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 526 ncı madde: "Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür."

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 527 nci madde: "Vekâletsiz işgören, her türlü ihmalinden sorumludur. Ancak, işgören bu işi, işsahibinin karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmışsa, sorumluluğu daha hafif olarak değerlendirilir.

İşgören, işsahibinin açıkça veya örtülü olarak yasaklamış olmasına karşın bu işi yapmışsa ve işsahibinin yasaklaması da hukuka veya ahlaka aykırı değilse, beklenmedik hâlden de sorumlu olur. Ancak, işgören o işi yapmamış olsaydı bile, bu zararın beklenmedik hâl sonucunda gerçekleşeceğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur."

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 528 inci madde: "İşgören, sözleşme ehliyetinden yoksunsa, yaptığı işlemden ancak zenginleştiği ölçüde veya iyiniyetli olmaksızın elinden çıkardığı zenginleşme miktarıyla sorumlu olur.

Haksız fiillerden doğan daha kapsamlı sorumluluk saklıdır."

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 529 uncu maddesi: "İşsahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, işgörenin, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hüküm, umulan sonuç gerçekleşmemiş olsa bile, işi yaparken gereken özeni göstermiş olan işgören hakkında da uygulanır.

İşgören, yapmış olduğu giderleri alamadığı takdirde, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ayırıp alma hakkına sahiptir."

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 530 uncu maddesi: "İş sahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, işgörmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, işgörenin masraflarını ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür."

Yargıtay HGK 2017/1-1257 Esas - 2020/661 Karar sayılı kararı

3. Değerlendirme

Vekâletsiz iş görme 6098 sayılı TBK'nın 526 ile 531 inci maddeleri arasında düzenlenmiş olup, genel olarak bir kimsenin sözleşme veya hukuken yükümlü olmadığı hâlde başka bir kimsenin hukuk ve menfaat alanına müdahale ederek iş görmesinden doğan hukuki ilişkiyi ifade etmektedir. Vekâletin bulunmaması, görülen işin bir vekâlet ilişkisine veya başka bir sözleşmesel ilişkiye ya da benzer bir yükümlülüğe dayalı olmadan yapılması anlamına gelmektedir. Görülen işin başkasına ait olması gerektiği de açıktır. Ancak bazı durumlarda görülen işte vekâletsiz iş görenin de menfaati olabilir. Bu durumda ortak yarar söz konusu olur ki; ortak yararın bulunduğu durumlarda iş göreninin menfaati iş sahibinin menfaatine göre daha üstün değilse işin başkasına aidiyeti unsuru var sayılır. Vekâletsiz iş görme nedeniyle taraflar arasında kurulan ilişki bir sözleşme ilişkisi olmamakla beraber iş gören ile iş sahibi arasında kanuni bir borç ilişkisi doğmaktadır.

Vekâletsiz iş görme, yasal düzenleme uyarınca gerçek (caiz olan) vekaletsiz iş görme ve gerçek olmayan vekaletsiz iş görme olmak üzere ikili bir ayrıma tabiidir.

TBK’nın 526 ncı maddesine göre, bir kimsenin vekâleti olmaksızın iş sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak veya onun hukuka ve ahlaka aykırı yasaklaması olmadan gördüğü iş, gerçek vekâletsiz iş görmedir. Gerçek vekâletsiz iş görmede, iş gören iş sahibinin menfaatine ve yararına iş görme iradesi ile hareket etmektedir. TBK'nın 530 uncu maddesinde ise iş görenin başkasının işini kendi menfaatine görmesi suretiyle oluşan gerçek olmayan vekâletsiz iş görme düzenlenmiştir. Bu hükme göre göre iş sahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, iş görmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, iş görenin masraflarını ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. Görüleceği üzere gerçek olmayan vekâletsiz iş görmede, iş görende başkasının işini görme iradesi bulunmamaktadır. İş gören başkasının hukuk alanına girerek bir iş görmekte ise de bu işi kendi işi olarak kendi menfaatine yapmaktadır. Kanundaki bu hükme göre iş sahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile gerçek olmayan vekaletsiz işgörmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir.

Bu bağlamda, konularının benzer olması nedeniyle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.06.1958 tarih ve 1958/15 E., 1958/6 K. sayılı kararına değinmekte fayda bulunmaktadır. Çünkü içtihadı bileştirme kararları, konularıyla sınırlı ve sonuçlarıyla bağlayıcı olmakla birlikte gerekçeleriyle de yol göstericidir. Bu yol göstericilik kararın sonuç kısmının yorumlanması, kapsamının belirlenerek uygulanması için gerekli olduğu kadar, dayandığı esasların başka müesseselerin yorumlanıp uygulanabilmesi için de geçerlidir.

Anılan karar gerekçesinde; “Bir kimsenin kendisine ait olmadığını bildiği veya bilebilecek durumda olduğu bir malı kendisinin malı imiş gibi kiraya vermesi ve kiracılardan kira paralarını toplaması faaliyeti bir iş görmedir ve mal kiraya verene ait olmadığı cihetle görülen iş, başkasının işidir. Malı kiraya verip kira paralarını alan kimse, mal sahibinin menfaatine değil, fakat kendi menfaatine hareket ettiğinden dolayı, ortada başkasının işini gören kimsenin, iş sahibinin yerine kendi menfaatine hareket etmiş olması durumu vardır ki böyle bir durumda işi görülen kimse (yani mal sahibi), işi görenden (yani kiraları toplayandan) Borçlar Kanununun 414. maddesi hükmünce, kira paralarının (yani işin görülmesinden iş görenin elde ettiği menfaatlerin) kendisine verilmesini isteyebilir. Borçlar Kanununun bu maddesinin matlabı (İş yapan kimsenin kendi menfaati için yapıldığı halde) ve metni ise (Kendi menfaati için yapılmamış olsa bile iş sahibi, yapılan işten hasıl olan faideleri temellük etmek hakkını haizdir. Temellük ettiği faidelere göre, işi yapan kimsenin masrafını tazmin ve yapmış olduğu taahhütlerden onu tahlis eder) şeklindedir. Az önceki açıklamalardan hadisede, bu maddenin ilk cümlesinin tatbik şartlarının gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır”

“Vekâletsiz tasarrufta iş görenin başkasının işini görme niyetiyle hareket etmesi esas olması itibariyle kiraya verdiği malı kendi malı gibi kiraya veren ve kiraları kendi malının kirası gibi toplayan kimse de başkasının işini görme kastı bulunmadığı cihetle hadisede Borçlar Kanununun 414. maddesi hükmünün tatbiki mümkün olmayacağı ileri sürülemez. Zira, Borçlar Kanununun 410 ile 413. maddelerinde kanun, hakiki vekaletsiz tasarrufu tanzim etmekte, 414. maddesinde ise hakiki olmayan vekaletsiz tasarrufa diğer tabirle hükmi vekaletsiz tasarrufa ait bazı esasları bildirmektedir; hakiki vekaletsiz tasarrufun kanuni şartları arasında, iş görenin başkasının işini gördüğü iradesiyle hareket etmiş olması durumu varsa da hükmi vekaletsiz tasarrufta böyle bir şart aranmaz (Oser - Sechönenberger - yukarıda anılan eser - Art. 419 N. 9). İsviçre Federal Mahkemesinin kararlarından alınmış olan şu örnekler dahi hükmi vekaletsiz tasarrufta başkasının işini görme niyetinin kanuni şartlardan bulunmadığını göstermektedir: Bir ihtira beratının kanuna aykırı olarak bir üçüncü kişi tarafından kullanılması; makine ısmarlamış bulunan bir kimsenin işinde kullanılmak üzere fabrikacıya vermiş olduğu model ve resimlerin fabrikacı tarafından üçüncü kişiye satılacak makinelerin yapılması için müsaadesiz olarak kullanılması; rehinli alacaklının rehin edilmiş malı akde aykırı olarak temlik etmesi.. bütün bu hallerde Federal Mahkemece Borçlar Kanununun 414. maddesinin tatbiki cihetine gidilmiştir. Demek, söz konusu 414. maddenin tatbiki için başkasının işini görme iradesinin aranmayacağı cihetinde hukuk alimlerinin görüşleriyle Federal Mahkemenin görüşleri birleşmiş bulunmaktadır ki bu hukuki anlayış, heyetin büyük bir ekseriyetince de kanuna uygun bulunmuştur” şeklindeki açıklamalara da yer verildikten sonra;

“Bir kimsenin başkasına ait olduğunu bildiği veya bilebilecek durumda bulunduğu bir gayrimenkulü kendi malı imiş gibi kiraya verip kiraları toplamış olması sebebiyle hak sahibinin o kimseden kiraların alınması için açacağı davanın gerek Borçlar Kanunun 414. maddesine dayanan, gerekse Medeni Kanunun 908. maddesine dayanan bir dava olarak tavsifi mümkün olduğuna ve fakat tereddüt halinde, Borçlar Kanununun 414. maddesi hükmüne dayanan menfaatlerin devri davası sayılacağına ve bundan

dolayı on yıllık müruruzamana tabi olacağına” karar verilmiştir.

Varılan bu sonuç uyarınca, mahkemece davanın hukuki niteliğinin haksız işgalden doğan ecrimisil tazminatı olmayıp, gerçek olmayan vekâletsiz iş görme hükümlerinden doğan menfaatin devrine ilişkin itirazın iptali davası olduğu kabul edilerek, delillerin bu hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte ise de temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi kararının dosyadaki bilgi ve belgeler, taraf delilleri ve iddia ile savunmaları kapsamı itibariyle isabetli olduğu, davalı paydaş (işgörenin) ödeme iddiasını ispatlayamadığı gözetildiğinde, hukuki nitelendirmenin ise az yukarıda anıldığı şekilde kabulü gerektiğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan bölge adliye mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek 6100 sayılı HMK’nın 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

21.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.