"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 18. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen alacak, tazminat, menfi tespit ve senet iptali davalarının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurularının esastan reddine yönelik olarak verilen karar, süresi içinde asıl davada davalılar ve birleşen 2016/1981 Esas sayılı davada davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, asıl davada; 20/11/2015 tarihli sözleşme ile davalılardan ... Yapı San. Tic. A.Ş.'nin müteahhit olarak inşa edeceğini taahhüt ettiği ... Riviera adlı sitede yer alacak 11 numaralı bağımsız bölümü 305.000 TL bedelle satın aldığını, sözleşme tarihinde 50.000 TL’yi nakit ödediğini, kalan bedeli ise toplam 255.000 TL bedelli 42 adet bonoyu davalı ...'a teslim etmek suretiyle ödediğini, sözleşmenin üzerinden 15 aydan fazla süre geçmesine rağmen herhangi bir yapı inşa edilmediğini, arsa sahipleri ile bu şirket arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesinin bulunmadığını, aksine diğer davalı ... İnşaat Yatırım San. Tic. A.Ş ile gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi akdedildiğini öğrendiğini, arsa maliki ile sözleşme imzalayan şirket ile kendisine satış yapan şirketlerin farklı olduğunun ortaya çıktığını, davalı tarafça kötü niyetli hareket edilerek yanıltıldığını, davalı şirketlerin yetkilisinin tek kişi olduğunu,
sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia ederek; sözleşmenin feshi ile ödediği bedelin ve mahrum kaldığı karın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar; ... ve ... İnşaat A.Ş. yönünden sözleşmeye taraf olmadıklarından davanın husumet nedeniyle reddi gerektiğini, davacının kötüniyetli olduğunu, yüklenici şirketten kaynaklanmayan ruhsat gecikmelerinden sorumlu tutulamayacağını ve ayrıca sözleşmede geç teslimin sonuçlarının da düzenlendiğini, davanın haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Davacı birleşen 2016/1981 Esas sayılı davada; gayrımenkul satış sözleşmesi uyarınca verilen senetlerin tüketici senedi olduğunu, haklarında ihtiyati tedbir kararı da bulunduğunu, 30/07/2016 tarihli ve 45.000 TL bedelli senedin davalı tarafça muvazaalı olarak devralındığını ve takibe konu edildiğini iddia ederek; davalıya borçlu olmadığının tespitini ve lehine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, birleşen davanın reddini istemiştir.
Davacı birleşen 2017/271 Esas sayılı davada; gayrımenkul satış sözleşmesi uyarınca düzenleyip satıcıya verdiği senetlerin tüketici senedi olduğunu ve üçüncü kişiye devredilemeyeceğini, senetler hakkında ihtiyati tedbir kararı da bulunduğunu, davalının senetleri muvazaalı ve kötü niyetli olarak devraldığını ve haksız protesto işlemi yaptığını iddia ederek; davalıya senet dolayısıyla borçlu olmadığının tespitini ve lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı; senedi usulüne uygun ciro ile devraldığı, yeni hak sahibi haline geldiğini, muvazaa iddialarının gerçeğe aykırı olduğunu savunarak, birleşen davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; davacının dayandığı satış sözleşmesinin geçersiz olması nedeniyle tarafların aldıklarını geri vermesi gerektiği, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uyarınca asıl dava davalılarının birlikte sorumlu oldukları, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak kar kaybı talep edilemeyeceği, bedelsiz kalan senetlerin iade edilmesi gerektiği, bedelsiz kalan tüketici senetleri yönünden davacının borçlu olmadığı, birleşen 2016/1981 Esas sayılı davada ödeme yapılması sebebiyle istirdata dönüşen talep ile birleşen 2017/271 Esas sayılı dosyadaki menfi tespit taleplerinin kabulü gerektiği, kötü niyet tazminatı taleplerinin ise koşulları oluşmadığından reddi gerektiği gerekçesiyle; asıl davanın kısmen kabulü ile 214.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizini geçmeyecek en yüksek mevduat faizi ile asıl dava davalılarından müteselsilen tahsiline, senetler açısından davacı tüketicinin borçlu olmadığının tespiti ile senetlerin davacı tüketici açısından iptaline, menfi zarar tazmini talebinin reddine; birleşen 2016/1981 Esas sayılı davanın kısmen kabülü ile 55.579,63 TL’nin birleşen dosya davalısından alınarak davacıya verilmesine; birleşen 2016/271 Esas sayılı davanın kısmen kabülü ile 20/01/2015 tanzim tarihli 15/08/2016 vade tarihli 4.000 TL bedelli senet ile 20/01/2015 tanzim tarihli 15/09/2016 vade tarihli 4.000 TL bedelli senet hakkında davacı tüketicinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, senetlerin davacı tüketici açısından iptaline, kötü niyet tazminatı talebinin yasal koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiş; karar, taraflarca istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; asıl dava ile birleşen davaların taraflarının karar başlığında ayrı ayrı gösterilmediği, kararın gerekçe kısmında davaların münferiden ele alınmadığı, kararın bu şekli ile infazının mümkün olmadığı, dosyada mevcut fiziki karar ile UYAP'ta kayıtlı karar başlığında taraf isimlerinde farklılıklar olduğu, tefrik edilen bir kısım dosyaların taraflarının da UYAP sistemindeki kararda taraf gibi gösterilmeye devam edildiği, bu usuli eksiklikler giderildikten sonra istinaf incelemesi yapılmak üzere dosyanın gönderilmesi gerektiğinden bahisle, dosyanın ilk derece mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmiş, bu kez ilk derece mahkemesince, bölge adliye mahkemesince geri çevrilen dosyada 05/04/2019 tarihli ek karar ile yeniden esas hakkında gerekçe ve hüküm oluşturularak dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere bölge adliye mahkemesine gönderilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince 05/04/2019 tarihli ek karar incelenerek; iddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya kapsamına göre, davacının sözleşmeden dönme ve bedel iadesine yönelik seçimlik hakkını kullandığı, yüklenici şirket ile davacıya haricen satış yapan şirketin farklı tüzel kişilikleri olduğu ancak iki şirketin yetkilisi temsilcisinin davalı gerçek kişi olduğu, dosyadaki bilgi ve belgeler ile beyanlara göre şirketler arasında hukuki organik bağ bulunduğu anlaşıldığından her üç davalıya da husumet düştüğü, bu yöndeki emsal dosyada da davalıların birlikte sorumlu olduğuna dair kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, bu sebeple asıl dava yönünden hukuki organik bağ bulunduğu tespiti ile şirketlerin yöneticisi konumundaki gerçek kişinin tazminat miktarından sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, menfi zarar talebinin reddinin yerinde olduğu, dava konusu senetler nama yazılı düzenlenmediğinden davacı bakımından geçersiz olacağı, birleşen dava dosyalarına konu senetler nedeniyle davacı tüketicinin borçlu olmadığının tespiti ile senetlerin tüketici açısından iptaline ve ayrıca senetler nedeniyle alınan bedelin iadesine hükmedilmiş olmasının da usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; karar, asıl davada davalılar ile birleşen 2016/1981 Esas sayılı davada davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297 inci maddesine göre; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı belirtildikten sonra, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Öte yandan; HMK’nın 166 ncı maddesi uyarınca, davaların birleştirilmesi durumunda birleştirilen her dava birbirlerinden bağımsız ayrı bir dava niteliğini korur, asıl ve birleştirilen dava dosyalarının yalnızca tahkikat safhası müşterek olup, mahkemece usul hükümlerine göre her dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmalı, yargılama gideri ve vekâlet ücreti her dava için ayrı ayrı belirlenmelidir.
Somut olayda; ilk derece mahkemesince, gerekçeli kararda tefrik edilen dosya tarafları da taraf olarak gösterilmiş, dosyaya aynı esas ve karar numarasıyla farklı gerekçeli karar ve ek kararlar eklenmiş, bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesince verilen bu karar
kaldırılarak hatalar giderilip yeniden karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekirken, dosyanın geri çevrilmesine karar verilmiş; buna bağlı olarak ilk derece mahkemesince geri çevirme kararı doğrultusunda ek karar olarak yeniden gerekçe ve hüküm oluşturulmuştur. Hükümde yer alan hataların hangi usulle düzeltilebileceği karar tarihide yürürlükte bulunan HMK’nın “Hükmün Tashih ve Tavzihi” başlıklı beşinci kısmının ikinci bölümünde 304, 305 ve 306 ncı maddelerinde düzenlenmiştir. Yine mahkemece hangi hallerde ek karar verileceği de kanunda düzenlenmektedir. Bu açıklamalar doğrultusunda; ilk derece mahkemesince HMK’nın 297 nci maddesi ile 166 ıncı maddelerine uygun olarak verilmiş olmayan gerekçeli karar, bölge adliye mahkemesince kaldırılmadığından geçerliliğini korumaktadır. Öte yandan, istinaf incelemesi ise ek karar üzerinden yapılmış olup, hukuka uygunluk denetiminin ek karar üzerinden yapılması mümkün değildir.
Hal böyle olunca ilk derece mahkemesince; birleştirilen davaların tarafları doğru gösterilmek suretiyle, asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı, HMK m. 297’ye uygun ve infazda tereddüte neden olmayacak şekilde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
2) Bozma nedenine göre, davalıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371 nci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz eden davalıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 28/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.