"İçtihat Metni"
... ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalılar murisinin kendisinin kardeşi olduğunu, ... İlçesi ... Mahalle, 66 ada 38 parsel sayılı taşınmazın bedelinin tamamını bizzat kendisi ödeyerek satın aldığını, bu süreçte davalılar murisinin herhangi bir ödeme yapmadan taşınmaza 1/3 pay ile hissedar olduğunu, davalılar murisinin bedeli daha sonra ödenmek üzere hissedar yapıldığını ancak bedelin ödenmediğini, ayrıca dava konusu taşınmaz içerisine bakım ve onarım amaçlı 100.000,00TL masraf yapıldığını, davalılar murisinin bunun bedelini de ödemediğini iddia ederek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 208.000,00TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 29.03.2021 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 302.025,00TL ye yükseltmiştir.
Davalılar, açılan davayı kabul etmediklerini, murislerinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, dava konusu taşınmazın satışına ilişkin resmi senede bakıldığında bedelin 1/3'ünün murisleri tarafından ödendiğinin anlaşılacağını belirterek davanın reddini dilemişlerdir.
İlk derece mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nın 203.maddesine göre altsoy ve üstsoy ile ... arasındaki hukuki işlemlerin, miktar ve değerine bakılmaksızın tanıkla ispat edilebileceği, davacının dava konusu borç ilişkisinin varlığını tanıkla ispat etmesinin mümkün olduğu, dinlenen davacı tanıkları, söz konusu taşınmaz hissesinin, davalılar murisi ...'a davacı tarafından evine bağlanması ve sorumluluk üstlenmesi gibi ailevi amaçlarla verildiği, ilgili taşınmazda davacı, davalılar murisi ve dava dışı Aydın Yalçın'dan oluşan üç
./..
kardeşin, dükkan açıp işletmek niyetinde oldukları, bunun için de taşınmaza tadilat yaptırdıkları, davalılar murisinin taşınmazın alımında ve tadilatında herhangi bir bedel ödemediği, bu bedelin davalılar murisi adına davacı tarafından ödendiği, davacının bu bedelleri davalılar murisinin ileride ödemesi kaydıyla verdiği, ...'ın da maddi durumunu toparladıktan sonra bu parayı geri ödeme arzusunda olduğu ancak borcunu ödemeden vefat ettiği, taşınmaz için toplam 525.000,00 TL'nin davacı tarafından satıcıya ödendiği, taşınmaz başında yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazın satın alındığında tek katlı dükkan iken daha sonra taşınmaza ilave kat ve tadilat yapıldığının tespit edildiği, bilirkişi tarafından ilave kat ile tadilat masraflarının 109.641,72TL olarak hesaplandığı, dava konusu taşınmazın tadilat ve ilave kattan önceki değerinin bilirkişi tarafından 786.000,00TL olarak hesaplandıktan sonra her ne kadar davacı vekili tarafından dava değeri ıslah ile artırılarak 302.250,00TL talep edilmiş ise de; dava konusunun para ödüncü alacağı olması, değerin taşınmazın alım tarihi ve tadilat tarihi itibari ile belli olduğu, bu nedenle dava açılırken bilinen ve bildirilen değerin sonrasında taşınmazın güncel değerine göre artırılması imkanı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 208.000,00TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, karara karşı davacı ve davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince, Borçlar Kanunu 386 ve devamı maddelerinde tüketim ödüncü sözleşmelerinin düzenlendiği, ödüncün geri verilmesi konusunda belirli gün ya da bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç alanın, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü olmadığı hükmü gereğince, ilk derece mahkemesince işbu yasa hükmüyle belirlenmiş tüketim ödüncüne ilişkin alacağın istenebilirlik/muacceliyet yasal şartının davadan önce gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmaksızın ve değerlendirilmeksizin yani bu konuda davacının davalıya alacak talebini gönderdiğine, ihbarda bulunduğuna ve usulüne uygun olarak tebliğ ettiğine dair varsa delil ve belgeleri sorulup araştırılmadan karar verildiği gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye geri gönderilmesine, davacının istinaf talebinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince, Türk Borçlar Kanunu'nun 392. Maddesinde düzenlenen muacceliyet şartının davadan önce gerçekleştiğinin davacı vekili tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince, taraflar arasındaki karz sözleşmesi kapsamında davacının BK'nun 392. maddesi gereğince muacceliyet şartını ispat edememesi nedeniyle davanın reddine ilişkin kararda yazılı açıklamalara, yasal sebep ve gerekçelere binaen istinaf edilen kararda usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden bir aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
HMK'nın 31. maddesi gereğince hukuki nitelendirme hakime aittir. Somut olayda, davada dayanılan maddi olgulara ve ileri sürülüşe göre, taraflar arasındaki uyuşmazlık, tüketim ödüncü sözleşmesi hukuki nedeninden değil, taraflar arasındaki inanç sözleşmesinden (inançlı işlemden) kaynaklanmaktadır.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı ile davalılar murisinin kardeş olmaları nedeniyle, HMK’nın senetle ispat zorunluluğunun istisnası başlıklı 203. maddesinde yer alan yasal düzenleme gereğince dinlenen tanık beyanları ile inanç sözleşmesinin varlığının ispat edildiği kabul edilerek 208.000,00TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, taraflar arasındaki karz sözleşmesi kapsamında Türk Borçlar Kanunu'nun 392. Maddesinde düzenlenen muacceliyet şartının davadan önce gerçekleştiğinin davacı vekili tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca, iş bu karara karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 28/09/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.