Logo

3. Hukuk Dairesi2022/5767 E. 2022/9263 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı doktorun tıbbi uygulama hatası nedeniyle hastanın ölümünden sorumlu tutulup tutulamayacağı ve tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin hukuki uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davanın vekalet akdine dayanması ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle Tüketici Mahkemesi'nin görevli olduğu gözetilerek, bölge adliye mahkemesinin esasa girerek karar vermesi usul ve yasaya aykırı bulunarak bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile düzelterek yeniden esas hakkında verdiği kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar vekili, müteveffa ...'in jinekoloğu olan davalı ...'in gözetiminde normal doğum yapmak üzere diğer davalı ...'ne başvurduğunu, 09/09/2016 günü doğum sırasında ve sonrasında davalı anestezi uzmanı ... tarafından uygulanan hatalı Epidural anestezi enjeksiyonu sebebiyle gelişen komplikasyonlar sonucu fenalaşıp akabinde 02/11/2016 günü Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Reanimasyon bölümünde vefat ettiğini 6100 Sayılı Yasa'nın 107. Maddesi uyarınca, ölüm nedeninin ve davalıların sorumlu sorumluluklarının Mahkemece tespiti ile, eşi ve üç çocuğunun destekten yoksun kalma tazminat tutarlarının belirlenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik toplam 1.600,00 TL maddi tazminatın, her bir davacı için 25.000,00 TL olmak üzere toplamda 100.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte ve ortaklaşa, zincirleme olarak davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

İlk derece mahkemesince; davacının eşi olan ...'nin 09/09/2016 tarihinde jinekoloğu olan davalı ...'in gözetiminde normal doğum yapmak üzere diğer davalı ...'ne başvurmuş olduğu, doğumda kendisine epidural enjeksiyon yapılması için onam formu imzalatıldığı, imza formundaki imzaların ...'ye ait olduğu, daha sonra gelişen komplikasyonlar nedeniyle ...'nin vefat ettiği, davacının da bu nedenle huzurdaki malpraktis (tıbbi kusur nedeniyle tazminat) davasını ikamet ettiğinin anlaşıldığı, mahkemece aldırılan tüm ATK raporlarında davalılara atfedilebilecek bir tıbbi kusurun olmaması, müteveffanın onam formunu imzaladığı, bu şekilde aydınlatıldığı anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli ve denetime elverişli olmasına göre mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, ancak somut olayda; murisin hizmet alan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda tanımı yapılan tüketici olduğu ve davalı tarafın mesleki amaçla hareket ettiği, uyuşmazlığın tüketici işlemi olan vekalet sözleşmesinden kaynaklandığından, Tüketici mahkemelerinin görevli olduğunun anlaşıldığı ancak ... ilçesinde ayrıca Tüketici mahkemesi bulunmaması nedeniyle davanın Tüketici Mahkemesi olarak görülmesi durumunda harç ve yargılama giderleri bakımından değişiklik olacağından hüküm kaldırılarak yeniden hüküm kurulması yoluna gidildiği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile; ... 4.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 10/02/2020 tarih ve 2016/186 Esas 2020/56 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b(2) maddesi uyarınca kaldırılarak (Düzeltilerek) yeniden esas hakkında aşağıdaki hükmün kurulmasına; (TÜKETİCİ MAHKEMESİ SIFATIYLA) davanın reddine, karar verilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı iddasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, davanın temeli vekalet sözleşmesidir. (BK 386-390)(TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md) (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 (BK 394/1) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.

Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 18/12/2017 tarihli raporda; "Kişinin 09/09/2016 tarihinde sancı şikayeti ile Özel ... Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesine getirildiği, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. ... tarafından muayenesinin yapıldığı, tanısının konulduğu, doğum için yatışının yapılarak takibe alındığı, takipleri sırasında ağrısız doğum için epidural anestezi yönünden anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. ... tarafından bilgilendirilip onamının alındığı, epidural anestezi ve doğum için gerekli preanestezik muayenesinin yapıldığı, yapılan epidural anestezinin tıp kurallarına uygun olduğu, işlem sırasında kişinin solunum değerlerinin düşmesi ve konuşmasının bozulması üzerine oksijen verilerek genel durumunun düzeltilerek gerekli müdahalelerin yapıldığı, doğum eyleminin tıp kurallarına uygun şekilde yapıldığı, doğum sonrası gerekli takiplerin yapıldığı, 10/09/2016 tarihinde saat 00.00-00.30 sıralarında ağrılarının artması nedeni ile nöbetçi hemşire İlkay Şimşek tarafından, anestezi ve reanimasyon uzmanının direktifleri doğrultusunda epidural kateterden epidural anestezi dozunu uyguladığı, uygulanan epidural ilacın doğru endikasyon ile uygun dozda tatbik edilmiş olduğu, işlem yapıldıktan kısa bir süre sonra kişinin genel durumunun bozulması nedeni ile mavi kod verildiği, ortaya çıkan klinik tablonun bir komplikasyon olduğu, ilk müdahalenin yapılarak nöbetçi doktora, anestezi ve reanimasyon uzmanına ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanına zamanında haber verilerek yeniden canlandırma işlemi yapıldığı, işleme yanıt alınarak uygun endikasyon ile ... Devlet Hastanesine sevk edildiği, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu cihetle; ölümde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. ..., anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. ... ve Hemşire İlkay Şimşek’e kusur atfedilemeyeceği, olayda Özel ... Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi İdaresi'ne kusur atfedilemeyeceği" bildirilmiştir.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinden alınan 28/06/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda; "Hastada kateter takıldıktan sonra altın standart olan test dozunun yapılmadığı veya yapıldıysa belirtilmediği, doğumu yaptıran hekim yönünden herhangi bir ihmal ve eksikliğin tespit edilemediği, hastaya takılan epidural kateterin yerinin test dozu ile doğrulanmamış olması nedeniyle yapılan ilaç enjeksiyonundan sonra hastada oluşan 'ayağa kalkamama, konuşma güçlüğü, halsizlik ve uykuya eğilim' olduğu, hastada mevcut olan astım hastalığı nedeniyle bu klinik durumun karıştırıldığı, epiduralden yapılan ilk ilaç dozunun kılavuzun önerdiği ilaç dozundan düşük olmasına rağmen hastada oluşan bu durumların kateterin epidural mesafede olmadığını spinal aralıkta olduğunu düşündürttüğü, test dozu yapılmamış olmasına rağmen doğum sırasında ilk dozun test dozu olarak değerlendirilip gece daha yüksek dozda yapılan ilacın yapılmayabileceği, hastanın ağrısını kesmek üzere gece yapılan 7 CC içinde 20 mg bupivakain+50 mikrogram Fentanil sonrası gelişen solunum ve kalp durmasının, kateterin epidural mesafede olmaması ve subaraknoid mesafede olmasından dolayı gelişen yüksek spinal anestezi ve total spinal blok nedeniyle geliştiğini düşündürttüğü" bildirilmiştir. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 8.İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 24/07/2019 tarihli raporda ise; "Yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu cihetle; ölümde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. ..., anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. ... ve Hemşire İlkay Şimşek’in tıbbi uygulama hatası bulunmadığı, olayda Özel ... Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi İdaresi'ne uygulama hatası bulunmadığı, dosyada onam formlarının mevcut olduğu, onam formunda anestezi komplikasyonlarının ölümle sonuçlanabileceğinin yazılmış olduğunun görüldüğü" bildirilmiştir.

Mahkemece alınan raporlar gerekçe gösterilmek suretiyle, davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, bölge adliye mahkemesince, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli ve denetime elverişli olmasına göre mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, ancak davanın Tüketici Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiğinden davanın Tüketici Mahkemesi olarak görülmesi durumunda harç ve yargılama giderleri bakımından değişiklik olacağından hüküm kaldırılarak yeniden hüküm kurulması yoluna gidildiği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak(düzeltilerek) yeniden esas hakkında hüküm kurularak (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla) davanın reddine, karar verildiği görülmüştür.

Somut olayda; davacılar ile davalı doktor ve özel hastane arasındaki ilişki vekalet akdi niteliğindedir. Vekalet akdi, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Kanun kapsamına alınmış olup, bu tarihten sonra açılan davalarda, Tüketici Mahkemeleri görevlidir. Nitekim bu husus 6502 sayılı yasanın geçici 1. maddesiyle çözüme bağlanmış durumdadır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re'sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.

Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde tüketici mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, 6100 sayılı HMK'nın 353/1-a-3 maddesi uyarınca esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Aynı Kanun'un 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın görev yönünden usulden reddine karar verilmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin davanın esası incelenerek Tüketici Mahkemesi sıfatıyla yeniden esas hakkında yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2) Bozma nedenine göre, davacıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK'nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 07.12.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.