"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalıya ait kreşte eğitim gören oğlunu almak için kreşe gittiğini, kreşten çıkmak üzereyken oğlunu taşır haldeyken demir kapıdan kendisine elektrik çarptığını, bu nedenle ani işitme kaybına uğradığını, bu olay nedeniyle sol kulağında meydana gelen uğultulu ve işitme kaybı rahatsızlığı sebebiyle Özel ... Hastanesi'ne başvurduğunu, ardından Ankara’da birçok tedavi gördüğünü, tedavilerin sonuç vermemesi nedeniyle kulaktaki uğultusunun kesilmesinin sağlanması amacıyla bir cihaz taktırması gerektiğinin bildirildiğini, bu cihazın yaklaşık 2.000,00-USD olduğunu, bu olay nedeni ile maddi-manevi zarar gördüğünü belirterek, tedavi için yapmış olduğu masrafları için 5.531,00-TL, çalışamadığı günlerin tazminatı olarak toplam 3.600,00-TL, cihaz ücreti için 3.860,00-TL ve manevi dünyasında meydana gelen çöküntü sebebiyle 50.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihi olan 03/04/2013 tarihinde itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının ... Özel Hastanesi'nden görmüş olduğu tedavinin masraflarını ödediğini, davacı tarafın talep ettiği rakamların afaki rakamlar olduğunu belirterek açılan davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 7.656,60-TL maddi ve 10.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihi olan 03/04/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine dair verilen hükmün, taraf vekillerince temyizi üzerine, Dairemizin 24/12/2020 tarihli ve 2020/3908 Esas 2020/8342 Karar sayılı ilamıyla; (..."24.03.2015 tarihli bilirkişi raporu HMK’nin 280. maddesi uyarınca taraflara tebliğ edilmemiştir. Bu durumda, mahkemece, bilirkişi raporu taraflar vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilip, iki haftalık beyan süresinin dolması da beklendikten sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, anılan usule uyulmadan taraflara hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde sonuca varılması bozmayı gerektirmiştir."...) gerekçesiyle, tarafların sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozulmuştur.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece; ceza dosyasında alınan ve mahkememizce yeterli görülen Adli Tıp raporuna göre davacıda işitme kaybının oluştuğu, tedavi sürecinde davacının bir süre çalışamadığı, davacıya duyması için protez takıldığı ve hükme esas yeterlilikte bulunan bilirkişi raporuna göre davacının bir aylık iş göremezlik zararı için 1.547,96-TL, hastane tedavi ve yol masrafları için 5.531,00-TL ve kulaklık cihaz masrafı için 3.860,00-TL olmak üzere toplamda 10.938,96-TL maddi zarara uğradığının anlaşıldığı, bilirkişilerce yerinde yapılan inceleme sonucunda; 03/04/2013 günü meydana gelen elektrik çarpması olayının demir kapı altından geçen kablodan kaynaklanmadığı, olayın zil butonu ve zil ünitesi arasında yer alan kablonun açıkta kalan kısmından yağmurun iletkenlik etsisi ile demir kapıya elektrik akımı sirayet etmesi sebebi ile olduğu, dosyasındaki bilgi alma tutanaklarından ucu açıkta olan kablonun diğer şahıslarca da fark edildiği ve bu konuda kreş sahibine uyarılarda bulunulduğuna dair ifadeler olduğu, davalının iş yerinde bu konuyla ilgili teknik açıdan gerekli önlemleri zamanında almamış olduğu, davalının kreşin demir kapasına zil ve aydınlatma için çekilen elektrik kablolarının uygun şekilde projelendirilip fenne ve tekniğe uygun olarak yapılması ve bakım ve muhafazasını sağlamamış olmasından dolayı kazanın meydana gelmesinde %100 oranında kusurlu olduğu, ancak binanın 1996 yılından sonra yapılmış olması ve bu haliyle kiralanmış olması halinde dava dışı bina malikinin kazanın meydana gelmesinde %30 oranında kusurlu olduğu hususlarının tespit edildiği belirtilmiş olup, yaşı küçük çocukların eğitim aldığı bir işletmede kiracı olarak dahi bulunsa davalının gerekli önlemleri, tedbirleri alması ve işletmenin bakımını yaptırması gerektiği halde üzerine düşen yükümlüklere aykırı davranarak kazanın meydana gelmesinde %70 oranında kusurlu bulunduğu kanaatine varılmış, hesap uzmanı bilirkişi tarafından %100 kusur oranına göre hesaplanan miktarlar, %70 kusur oranına göre hesaplanması gerektiği gerekçesi ile davanın maddi tazminat talepleri yönünden kısmen kabulü ile, 1.082,90 TL iş göremezlik zararı, 3.871,70 TL hastane tedavi ve yol gideri, 2.702,00 TL kulaklık cihaz masrafı olmak üzere toplam 7.656,60 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 03/04/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, açılan davanın manevi tazminat talepleri yönünden kısmen kabulü ile, 10.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 03/04/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacı, davalının işletmiş olduğu kreşten çocuğunu alıp ayrılırken kreşin demir kapısından kendisine elektrik çarptığını, bu nedenle işitme kaybına uğradığını ve tedavi gördüğünü belirterek maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Hükme esas alınan 13/04/2015 tarihli bilirkişi raporunda; davalı ...'nın, kiralayarak kreş ve gündüz çocuk bakımevi olarak işletmiş olduğu binanın elektrik tesisatını yasal mevzuata uygun olarak bulundurma ve gerekli bakımları yaptırmakla yükümlü olduğunu, binanın elektrik tesisatındaki yapım ve bakım eksiklikleri sonucu doğan zararlardan yapı malikinin sorumlu olduğunu, binayı kiralayarak zilyet durumunda olan davalının meydana gelen zararlardan 6098 sayılı TBK'nın "Yapı Malikinin Sorumluluğu" başlıklı 69. Maddesine göre yapı maliki ile birlikte sorumlu olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak; davalının kreş ve gündüz bakım evinin demir kapısına zil ve aydınlatma için çekilen elektrik kablolarının uygun şekilde projelendirilip, fenne ve tekniğe uygun olarak yapılmasını, bakım ve muhafazasını sağlamamış olmasından dolayı kazanın meydana gelmesinde %100 oranında kusurlu olduğu, ancak binanın 1996 yılından sonra yapılmış olması ve bu haliyle kiralanmış olması halinde dava dışı bina malikinin kazanın meydana gelmesinde %30 oranında kusurlu olduğu, davacının meydana gelen olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “bina malikinin sorumluluğu”, “kusur sorumluluğu” ve "müteselsil sorumluluk" kavramları üzerinde kısaca durulması gerekmiştir.
Kusursuz sorumluluk, genellikle olumsuz bir biçimde sorumlu kişinin kusurunu gerektirmeyen bir sorumluluk olarak tanımlanır.
Bu noktada; “bina ve yapı eserlerinden doğan sorumluluğa” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluğa ilişkin kuralların uygulanacağında doktrinde ve uygulamada görüş birliği bulunmaktadır.
Davalının işlettiği kreşte meydana gelen olaydan sorumlu tutulup tutulamayacağı, hangi oranda sorumlu olacağı olay tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı TBK nın 69. maddesi hükmü uyarınca değerlendirilmelidir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Yapı Malikinin Sorumluluğu" başlıklı 69. Maddesinin 1. fıkrasında "Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür." İş bu maddenin 2. fıkrasında da "İntifa ve oturma hakkı sahipleri de binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan malikle birlikte müteselsilen sorumludur." hükmü düzenlenmiştir.
TBK nın 69. Maddesinin 1. fıkrasında, Kanun koyucu bozuk yapılan bir yapı eserinden zarar görenleri, mümkün olduğu kadar basit ve dolaysız bir tazmin imkanı sağlayarak, onları korumaktadır. Bu anlamda sorumlu olabilecek malik, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi, kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir. Bina veya yapı eserlerinden doğan sorumluluğu için; yapılıştaki bozukluk-bakım eksikliği ayrımının bir önemi bulunmamaktadır. Zira malikin sorumlu olması için bakım eksikliği veya yapılıştaki bozukluktan herhangi birinin varlığı yeterli görülmektedir. Ancak davacı, işletmede kiracı olarak bulunan davalı ... 'ya dava açtığından somut olayda TBK nın 69. Maddesinin 2. fıkrası uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu kreşi işleten ve kiracı olan davalı işbu madde kapsamında binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan malikle birlikte müteselsilen sorumludur. Bu durumda dava dışı bina maliki ile davalı kiracı kreş sahibinin sorumluluğu kanundan kaynaklanan müteselsil sorumluluk ve aralarındaki münasebet ise ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Yine, müteselsil borçluluk niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde, evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (TBK.m.166/l) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir. (TK.m.167/2). Bu şekilde belirlenen hak o borçlunun rücu hakkıdır.
Tüm bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında mahkemece; davalının yaşı küçük çocukların eğitim aldığı bir işletmede kiracı olarak dahi bulunsa gerekli önlemleri, tedbirleri alması ve işletmenin bakımını yaptırması gerektiği halde üzerine düşen yükümlülüklere aykırı davranarak kazanın meydana gelmesinde %70 oranında kusurlu bulunduğu kanaatine varılmış, hesap uzmanı bilirkişi tarafından %100 kusur oranına göre hesaplanan miktarlar %70 kusur oranına göre hesaplanarak davanın maddi tazminat talepleri yönünden kısmen kabulü ile, 1.082,90 TL iş göremezlik zararı, 3.871,70 TL hastane tedavi ve yol gideri, 2.702,00 TL kulaklık cihaz masrafı olmak üzere toplam 7.656,60 TL maddi tazminata hükmedilmesine karar verilmiş ise de, yaşı küçük çocukların eğitim aldığı bir işletmede kiracı olarak bulunan davalının özenli davranıp, gerekli önlemleri almasının gerektiği tartışmasız olup bunun yanısıra TBK nın 69. Maddesinin 2. fıkrası uyarınca da binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan malikle birlikte müteselsilen sorumlu olduğu sabittir. Bu anlamda müteselsil sorumluluk gereği işbu dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda hesaplanan maddi tazminatın tamamının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, davalının kusur oranına göre belirlenen tazminattan sorumlu tutulması, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
2-6098 sayılı TBK’nın 56 ncı maddesi gereğince; hâkim, ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir; hakimin taktir edeceği tazminatın miktarı, olayın özel durumu göz önünde tutularak adalete uygun olmalıdır.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye duyduğu ağır manevi acıyı belli bir oranda gidermek, bozulan ruhi dengeyi onarmak, olanak dahilinde bu dengenin yeniden elde edilmesini sağlamak amacına yönelik olarak manevi tazminata hükmedilir. Manevi tazminatın ve kapsamının takdiri hâkime ait bir hak ve görevdir. Ancak hâkim bu hak ve görevini yerine getirirken Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesi hükmünü de gözetmek suretiyle hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalarak tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmek suretiyle makul bir tazminata hükmetmelidir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesi gereğince; hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim; bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28/05/2003 tarihli ve 2003/21-368-355 ve 23/06/2004 tarihli 2004/13-291-370 sayılı kararları).
Dava konusu olayın gelişimi, eylemin kişide yarattığı fiziksel hasar ve yukarıda belirtilen ilkeler gözetildiğinde, mahkemece davacı için hükmedilen manevi tazminat miktarının çok az olduğunun kabulü gerekir. O halde, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda takdir edilecek daha makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.