"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2051 E., 2022/2110 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Kayseri 1. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2021/538 E., 2022/388 K.
Taraflar arasındaki emekli maaşı üzerindeki blokenin kaldırılması ve muvafakatnamenin geçersizliğinin tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; davalı banka ile imzaladığı kredi sözleşmesine ek olarak "ek taahhütname" başlıklı sözleşme ile, kredi taksidinin davalının emekli maaş hesabından çekilmesi yönünde taahhüdünün alındığını ve kredi taksitlerinin emekli maaşından çekildiğini, 5510 sayılı Kanun'a göre emekli maaşının haczedilemeyeceğini ve haczedilebileceğine ilişkin önceden yapılan anlaşmaların geçersiz olduğunu ileri sürerek; emekli maaşı üzerindeki blokenin kaldırılmasına ve muvafakatnamenin geçersiz olduğunun tespitine karar verilmesi talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının imzaladığı taahhütname tarihinin 05.05.2017 olduğu, davacının 17.09.2013 tarihinde kendi yaşamını kendisinin idame ettiremeyeceğinden bahisle kısıtlandığı, taahhütname tarihinin kısıtlama kararından sonra olduğu, bilirkişi raporunda davacının emekli maaşını davalı bankadan almadığı, maaşını Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi’nden (PTT) aldığı, emekli maaşının tamamının davalı bankaya yatmadığı, maaşın tamamının davalı banka tarafından blokeye alınmadığı, davacının davalı bankadan kullanmış olduğu krediler için toplam 1.055,90 TL’nin PTT aracılığıyla davalı banka nezdinde bulunan hesabına talimatı doğrultusunda EFT yapıldığı, kredi ödemelerinin yapılan EFT’lerden tahsil edildiği hususunda görüş bildirildiği, bilirkişi raporunun dosya kapsamı ve delil durumuna uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; emekli maaşından EFT yapılmak suretiyle kredi ödemesi yapılması yönünde talimatın bulunmadığını, emekli maaşına bloke konulmak sureti ile davalı bankaya EFT yapılacağına dair işlemin davalı banka ile PTT arasında gerçekleştirilen bir işlem olduğunu, 17.09.2013 tarihinden bu yana davacının kısıtlı olduğunu, hukuki işlem /tasarruf ehliyeti bulunmadığını, imzaladığı her işlemin mutlak butlanla baştan itibaren batıl olduğunu, yerel mahkemece bu hususun göz önünde bulundurulmadığını, Yargıtay kararları doğrultusunda da kısıtlıların kendilerini borç altına sokacağı tüm işlemlerin mutlak butlan ile batıl olduğunu, Yargıtayın 3. Hukuk Dairesinin 2020/5849 E., 2021/5687 K. sayılı kararında ".. ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların hukuki işlem yapabilme/fiil ehliyeti yoktur. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile sözleşme yapma, senet düzenleme gibi hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki işlemleri ise Mutlak Butlanla batıl olup baştan itibaren yok hükmündedir." şeklinde belirtildiğini, PTT aracılığıyla aldığı emekli maaşını eksik aldığını, bu hususun hiç araştırılmadığını, sadece emekli maaşının bu bankadan alınmadığı gerekçesi ortaya konularak inceleme yapılması ile eksik ve hatalı hüküm kurulduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalı bankada davacının emekli maaş hesabının bulunmaması ve bloke işleminin yapılmaması, bu aşamada sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair kararın usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden bir aykırılık bulunmadığından davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde sunduğu nedenleri temyiz dilekçesinde tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, tüketici kredi sözleşmesinden doğan borcu nedeniyle davacının maaş hesabına konulan blokenin kaldırılması ve maaşın haczedilebileceğine ilişkin önceden yapılan anlaşmaların geçersiz olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesi ile değişik 5510 sayılı Kanun'un 93 üncü maddesinde; "Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının Genel Sağlık Sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez." düzenlemesine yer verilmiştir. Yine İcra İflas Kanunu'nun 83 üncü maddesinin a bendinde "Borçlunun, hacizden önceki bir dönemde haczi mümkün olmayan bir mal veya hakkın haczedilebileceğine dair alacaklıyla yapmış olduğu anlaşma geçerli değildir." hükmüne karşın, 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 sayılı Kanun'un 32 nci maddesi ile değişik 5510 sayılı Kanun'un 93 üncü maddesinin birinci maddesinde, "bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin taleplerin, borçlunun muvafakati yok ise, icra müdürü tarafından reddedileceği" düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hükmün İcra İflas Kanunu'nun 83 üncü maddesinin a bendine göre daha özel düzenleme içerdiği ve takip hukukuna göre icra takibinin kesinleşmiş olması şartıyla haciz sırasında veya hacizden sonra 5510 sayılı Kanun'un 93 üncü maddesi kapsamındaki gelir, aylık ve ödeneklerin haczine ilişkin verilen muvafakatin geçerli olacağı, bu durumda borçlunun haciz sırasında veya haciz işleminin gerçekleşmesinden sonraki dönemde borçlu haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak bu hakkından vazgeçebileceği, sözleşme hukukuna göre bu yasağın kesin olmadığı, yasanın tarafların iradesine ağırlık vererek muvafakat yoluyla emekli aylıklarına bloke konulmasına, borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkan sağladığı, böylece tarafların sözleşme ile belirledikleri hükmü ortadan kaldırmadığı anlaşılmaktadır.
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 15 inci maddesine göre “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz”. Görüldüğü gibi kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemleri hükümsüzdür. Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Bunlardan biri 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir. Buna göre “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
3. 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi çerçevesinde 15 inci maddesinin değerlendirilmesine geçmeden önce aynı Kanunun birinci maddesinin birinci fıkrası uyarınca anılan hükmün getirilmesindeki asıl gayenin ne olduğunun açıklanmasında fayda görülmektedir. Kanun tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken, bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yapmak, üçüncü kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Bu tehlikenin ortadan kalktığı, normal zekalı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünün ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması olacaktır ki Kanun bunu himaye etmez. 09.03.1955 gün 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimse, temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idi ise, ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememelidir.
4. Tam ehliyetsizlere ilişkin 4721 sayılı Kanun'un 15 inci maddesi hükmüne getirilen ikinci sınırlama 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 65 inci maddesi hükmüdür. Belirtilen yasa hükmüne göre "Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.” 6098 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesinin 2 nci fıkrası yollamasıyla akte aykırılık hallerinde de uygulaması mümkün olan 6098 sayılı Kanun'un 65 inci maddesi uyarınca hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verebilecektir.
3. Değerlendirme
1. Somut olayda, sözleşmenin imzalandığı tarihte davacının kısıtlı olduğu, ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredisinden yararlandığı, aldığı tüketici kredisini kullanmak suretiyle bir menfaat elde ettiği, davalı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davacının borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğini oluşturmaktadır.
2.Davacı az yukarıda zikredilen yasal düzenlemeler yürürlükte iken kredi sözleşmesini imzalamıştır. Taraflarca imzalanan sözleşmelerde davacının, davalı bankaya borcun ödenmemesi halinde PTT aracılığı ile ödenen maaşından mahsup edip otomatik tahsile yetkili olduğuna ilişkin muvafakat verdiği açıktır. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödememesi halinde sözleşme gereğince kullandırılan kredinin teminatı olarak maaşından kesinti yapılmasını kabul etmesi ve sözleşmelere konulmasına rıza göstermesinin haksız şart olarak kabulü mümkün değildir. Zira davacı sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalayarak serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin PTT'den aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilmediği söylenemez. Bankanın sözleşme hükümlerine göre yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğu kabul edilemez. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerekeceğinden davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.