Logo

3. Hukuk Dairesi2023/1978 E. 2024/390 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi talebine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, adi ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesinin ayrı ayrı hukuki işlemler olduğu, tarafların sona eren ortaklığın tasfiyesi hususunda anlaşamadıkları gözetilerek, ortaklığın sona ermesinin yasal sonucu olan tasfiyenin de bizzat mahkemece yapılması gerekirken, bu hususlar dikkate alınmadan sadece ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile tasfiye memuru tayinine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi

SAYISI : 2011/279 E., 2014/54 K.

Taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; davalı ile müvekkilinin sucuk imalatı ve bıçak ticareti yapmak üzere 12.10.2010 tarihinde fiilen başlayan ... Adi Ortaklığını 09.12.2010 tarihli ortaklık sözleşmesi ile resmi olarak kurduklarını, her bir ortağın ortaklık hissesinin %50 olduğunu, müvekkilinin sermaye payına karşılık olmak üzere davalıya 19.10.2010 tarihinde hesabından 40.585,00 Euro gönderdiğini, anılan tarihte gönderdiği Euro'nun 79.500,00 TL olduğunu, ortaklık kurulduktan ve ödemenin davalıya yapıldıktan sonra davalının müvekkile hesap vermediğini, ortaklık sözleşmesinin 6 ncı maddesi uyarınca davalının Kasım ve Aralık 2010 tarihinde 45 günlük, daha sonraki aylar için ise aylık müvekkile hesap vermesi gerekirken bu hükümlere uymadığı gibi gelir gider ve genel olarak ortaklığın durumu ile ilgili herhangi bir bilgi vermediğini, ortaklığın satışları ile ilgili kayıtların gerçek satışları yansıtmadığını, müvekkilin onayını almadan ve bilgi dahi vermeden ortaklığa ait gelir ile davalı kendi adına tasarruflarda bulunduğunu, elde edilen kardan ödeme yapmadığını, bunun üzerine davalı ile ortaklığın feshi için müvekkili tarafından 03.03.2011 tarihinde noter aracılığıyla fesih ihbarı gönderildiğini, ihbara cevap verilmediğini, adi ortaklığı fiilen idare eden davalının görevlerini aşırı derece ihmal ettiğini bu nedenle ortaklığı iyi idare etmek için gerekli olan özellikleri kaybettiğini ileri sürerek; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacı ile müvekkili arasında kurulan ortaklığın 2010 yılı Aralık ayında faaliyete geçtiğini, davacının 40.585,00 Euro ödemediğini, ortak payına düşen %50 sermaye payı tutarındaki rakam kadar para verdiğini, davacının sermaye payı olarak verdiği paranın ortaklık sözleşmesinde belirtilmediğini, dosya içerisinde bulunan 19.01.2011 tarih ın fiilen işletmeye katkısının olmadığını, müvekkilinin hem %50 sermaye koyduğunu hem de fiilen çalıştığını, işletmenin durumu ile ilgili olarak davacıya yazılı ve sözlü bilgi verdiğini, şirket kurulalı 4 ay olmasına rağmen kar etmediği gerekçesiyle davayı açtığını, davacının kötü niyetli hareket ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, tarafların akraba olduğu, davacının Almanya'da yaşadığı, davalı ile Ağustos 2010 tarihinde başlayan e-mail yazışmaları sırasında davalının iş teklifinde bulunduğu, davacının 40.000,00 Euro'nun üzerinde bir meblağı davalıya ortaklık payı verdiği, 09.12.2010 tarihli ortaklık sözleşmesi ile adi ortaklığın kurulduğu, ortaklık payının %50 olduğu, sözleşmede ortaklığı temsil yetkisinin davalıda bulunduğu, borçların zamanında ödenmemesinden davalının sorumlu tutulduğu, Kasım - Aralık 2010 tarihlerinde 45 günlük, takip eden aylarda ay sonu itibariyle hesaplaşma yapılacağı, davalının faaliyetleri izleyecek hesap kayıtlarını sürekli olarak incelemeye hazır tutacağı, sözleşmenin feshi halinde takip eden ay içinde tasfiye hesaplaşması yapılacağı gibi hükümlerin bulunduğu, davalının işletmenin faaliyetini düzenli olarak kayıt altına almadığı, masraflarını belgelendirmediği, ortaklık sözleşmesinin 6 ncı maddesi uyarınca vermesi gereken gelir gider ve genel olarak ortaklığın durumu ile ilgili bir bilgiyi davacı ortağa vermediği olgusunun davacı delilleri kapsamında ispat edildiği, güven kaybına uğrayan davacının adi ortaklığın fesih talebinin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle; davanın kabulüne, taraflar arasında kurulan adi ortaklık sözleşmesinin feshi ve tasfiyesine, adi ortaklığın tasfiyesi bakımından tasfiye memuru olarak mali müşavir atanmasına, tasfiye memuru ücreti olarak 400,00 TL ücret takdirine, iş bu ücretin davacı tarafından karşılanmasına, karar kesinleşinceye kadar ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının tespiti, yönetimi ve mal varlığının korunması bakımından kayyım olarak mali müşavir ...'nin atanmasına, dosyanın kayyım ve tasfiye memuruna tevdiine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; davacının henüz kurulalı 4 ay olan yeni bir işletmeden kar beklemesinin Türkiye şartlarında imkansız olduğunu, müvekkilinin tüm iyiniyetiyle işletmeyle ilgili olarak hesap vermesine rağmen davacının ona inanmaması ve kendine hesap verilmediğini ileri sürmesinin kötüniyetli olarak hareket ettiğini gösterdiğini, müvekkili aracını kredi ile satın aldığını, bilirkişilerden alınan raporlara ve dinlenen tanık beyanlarına rağmen davayla ilgisi olmayan gerekçelerle davanın kabulüne karar verildiğini, davanın başından itibaren işletme açısından tasfiye koşullarının oluşmadığı belirtildiği halde yanlış karar verildiğini, müvekkilinin işletmeyi çalışır hale getirmek ve ayakta tutmak için kredi çekip bununla birlikte cebinden ekstra para verdiğini, davacının hiçbir katkısının olmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 620 ve devamı maddeleri,

2. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 1 inci maddesi,

3. Dairemizin emsal nitelikteki 20.04.2016 tarihli ve 2015/16356 E., 2016/6120 K. ve 20.11.2018 tarihli ve 2017/11910 E., 2018/11790 K. sayılı ilamları.

3. Değerlendirme

1. Dava tarihinde 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte ise de, yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren (ve 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 inci maddesi uyarınca tasfiye usulünde uygulanması gereken) 6098 sayılı Kanun'un 620 ve devamı maddelerinde yer alan tasfiye hükümlerinin uygulanması suretiyle uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.

2. Adi ortaklığın sona ermesinin en önemli sonuçlarından biri ortaklığın tasfiye aşamasına girmesidir. Zira; sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle birlikte, adi ortaklık hemen ortadan kalkmaz; sadece sona erme sebeplerinin varlığı ortaklık bünyesinde bir takım değişikler meydana getirerek, ortaklığın tasfiye aşamasına girmesine neden olur. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiyenin tamamlanması ile ortadan kalkar. Bu bağlamda tasfiye; ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülür, borçlar ödenir, sermaye değerleri ortaklara iade edilir ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılır.

3. Ortaklar tasfiyeyi istememiş olsalar bile, ortaklık sona ermekle kendiliğinden tasfiye aşamasına girer. Tasfiyede sözleşme özgürlüğü esasının benimsenmesinin bir sonucu olarak ortaklar; ortaklığın tasfiyesi bakımından kanundaki hükümlere uygun tasfiyeyi kendi aralarında anlaşarak gerçekleştirebilirler. Ancak tasfiye husunda ortaklar anlaşamazlar ve tasfiye istemi ile mahkemeye başvururlarsa, bu durumda tasfiyenin mutlaka mahkeme tarafından bizzat gerçekleştirilmesi gerekir. Ortaklığın feshinin ve hesaplarının çıkarılmasının istenmesi tasfiye isteğini de kapsar.

4. Adi ortaklığın, tüzel kişiliği olmadığı gibi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun şirketlerin tasfiyesine ait hükümlerine, 6098 sayılı Kanun'un 620 ve devamı maddelerinde bir atıf bulunmadığından, ticari şirketin tasfiyesine ilişkin hükümlerin ve özellikle tasfiyenin tayin edilecek memur marifetiyle yapılacağına dair hükümlerinin, davaya uygulanmasına imkan yoktur.

5. Tasfiyenin ne şekilde yapılacağını düzenleyen 6098 sayılı Kanun'un 644 üncü maddesinin ilgili bölümü şöyledir; "Ortaklığın sona ermesi halinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dahil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.

Ortaklar tasfiye işlemlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları halinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hakim tarafından atanması isteminde bulunabilirler." denilmiştir.

6. O halde adi ortaklığın tasfiyesi ya ortakların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Bunun dışında bir olanak yoktur.

7. Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde düzenlenmemiş olması nedeniyle ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.

8. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.

Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.

İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 634 ve devamı maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.

Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297 inci maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.

9. Hal böyle olunca Mahkemece; adi ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesinin ayrı ayrı hukuki işlemler olduğu, tarafların sona eren ortaklığın tasfiyesi hususunda anlaşamadıkları gözetilerek, ortaklığın sona ermesinin yasal sonucu olan tasfiyenin de yukarıda açıklanan sıra ve yöntem izlenerek bizzat yaptırılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, sadece ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile tasfiye memuru tayinine karar verilmesi, ayrıca tasfiye biçiminin açıklanmaması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,

6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

25.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.