"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/472 E., 2022/1748 K.
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
KARAR : Asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : Elbistan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/282 E., 2021/500 K.
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesinin 26.02.2018 tarihli ve 2015/218 E., 2018/83 K. sayılı kararı ile asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin 20.06.2018 tarihli ve 2018/577 E., 2018/573 K. sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı doğrultusunda yeniden yapılan yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden esas hakkında asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.03.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı asıl davada; 26.01.2015 tarihinde ana yol kenarında bulunduğu sırada yüksek gerilim hattından kaynaklanan elektrik çarpması sonucu ağır şekilde yaralandığını, sağ kolunun, sağ ve sol ayak parmaklarının kesildiğini, olayın meydana gelmesinde davalının tamamen kusurlu olduğunu, hurdacılık işi yaptığını, aylık kazancının 5.000 TL'nin üzerinde olduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 1.000 TL maddi tazminatın tahsilini istemiş; birleşen davada ise aynı vakıalara dayanarak, 250.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 05.12.2017 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini 1.606.953,54 TL olarak belirlemiştir.
II. CEVAP
Davalı; tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, sorumluluğuna gidilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 09.12.2020 tarihli kusur raporu ile 26.05.2021 tarihli hesap raporu hükme esas alınarak, davacının olay tarihinde açık arazide bulunan elektrik direğine dokunması sonucu elektrik akımına kapılarak ağır şekilde yaralandığı, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun raporu ile % 92 oranında malul kaldığının belirlendiği, Devlet hastanesi tarafından düzenlenen raporda ise davacının vücudundaki fonksiyon kaybının % 60 olarak belirlendiği, davalı tarafça raporlar arasında çelişki bulunduğundan bahisle maluliyet oranının tespiti amacıyla Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmasının talep edildiği, dosyanın gönderildiği Adli Tıp Genel Kurulu tarafından; maluliyet oranının ilgili ihtisas dairesi tarafından mevzuata uygun olarak belirlendiği, Adli Tıp Üst Kurullarının görev tanımlarını yapan Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca, Adli Tıp İkinci Üst Kurulunca değerlendirmeyi gerektirecek bir duruma rastlanılamadığı, raporlar arası çelişkiden bahsedilemeyeceği, nitekim özürlülük kavramıyla meslekte kazanma gücü kaybı, çalışma gücü kaybı kavramlarının farklı kavramlar olduğu belirtilerek dosyanın işlemsiz iade edildiği; olayın meydana gelmesinde enerji nakil hattının bakım, onarım ve kontrol yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılan davalı şirketin % 90 oranında, tehlike arz ettiği bilinen açık arazideki yüksek gerilim hattına dokunmakla can güvenliğini tehlikeye atan davacının ise %10 oranında kusurlu olduğu, davacının sigorta kaydının en son 2010 yılına ait olduğu, vergi kaydının bulunmadığı, hurdacılık işiyle ilgili herhangi bir ruhsatının da olmadığı, bu nedenle asgari ücret üzerinden yapılan tazminat hesaplamasının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle; asıl davanın kısmen kabulü ile 982.272,47 TL maddi tazminattan yargılama sırasında davacıya yapılan toplam 170.000 TL tutarındaki geçici ödemenin mahsubu ile bakiye 812.272,47 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, ayrıca geçici ödemelerden 20.000 TL'nin olay tarihi olan 26.01.2015 tarihinden geçici ödeme tarihi olan 24.02.2016 tarihine kadar; 150.000 TL'nin ise olay tarihi olan 26.01.2015 tarihinden geçici ödeme tarihi olan 06.12.2017 tarihine kadar işleyecek yasal faizinin davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine; birleşen davanın kısmen kabulü ile 150.000 TL'nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştlardır.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili; davacının hurdacılık işi yaptığını ve aylık gelirinin 4.500 TL'nin üzerinde olduğunu, bu nedenle asgari ücret üzerinden yapılan tazminat hesaplamasının hatalı olduğunu, kaldı ki karar tarihine en yakın tarih itibariyle yeniden hesap raporu alınması gerektiğini, hükmedilen manevi tazminatın az olduğunu, talebi doğrultusunda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
2. Davalı vekili; tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, sorumluluğuna gidilemeyeceğini, olayın üzerinden yaklaşık 6 yıl geçtiğini, Adli Tıp Genel Kurulundan alınacak rapor ile davacının maluliyet durumunun yeniden değerlendirilmesi ve olay mahallinde keşif yapılarak yeniden kusur raporu alınması gerektiğini, hükmedilen manevi tazminatın fazla olduğunu ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının olay tarihinde ana yol kenarında bulunduğu sırada elektrik akımına kapılarak ağır şekilde yaralandığı, % 92 oranında malul kaldığı, olayın meydana gelmesinde davacının % 10 oranında, davalı şirketin ise % 90 oranında kusurlu olduğu, davalının meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, maddi tazminat istemiyle açılan asıl davada verilen İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu; ancak İlk Derece Mahkemesince verilen ilk kararın davalı taraf lehine kaldırılmasına karar verildiği ve davacı lehine hükmedilen 100.000 TL manevi tazminatın fazla olduğunun kararda belirtildiği, buna rağmen İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda, davalının usuli kazanılmış hakkını ihlal edecek şekilde davacı lehine 150.000 TL manevi tazminata hükmedilmiş olmasının hukuka aykırı olduğu, aleyhe hüküm verme yasağının ihlal edildiği, somut olayın gelişim şekli, olay tarihi, olay nedeniyle duyulan acı ve elemin derecesi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak davacı lehine 80.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında; asıl davanın kısmen kabulü ile 982.272,47 TL maddi tazminattan yargılama sırasında davacıya yapılan toplam 170.000 TL tutarındaki geçici ödemenin mahsubu ile bakiye 812.272,47 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, ayrıca geçici ödemelerden 20.000 TL'nin olay tarihi olan 26.01.2015 tarihinden geçici ödeme tarihi olan 24.02.2016 tarihine kadar; 150.000 TL'nin ise olay tarihi olan 26.01.2015 tarihinden geçici ödeme tarihi olan 06.12.2017 tarihine kadar işleyecek yasal faizinin davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine; birleşen davanın kısmen kabulü ile 80.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar etmiş, ayrıca birleşen davada manevi tazminat talebinin reddedilen kısmı üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının hakkaniyetle bağdaşmadığını ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl ve birleşen davada uyuşmazlık, elektrik çarpmasından kaynaklı yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 20.07.2016 tarihinde istinaf incelemesi Türk hukuk uygulamasında yerini almış ve böylece ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay arasına istinaf kanun yolu getirilmiştir. 20.07.2016 tarihinden sonra verilen ilk derece mahkemelerinin kesin olmayan nihai kararlarına karşı ilk önce istinaf yoluna başvurulabilecek, doğrudan doğruya temyiz yoluna başvurulamayacaktır.
2. İstinaf bir temyiz incelemesi değildir. Her ikisi de kanun yolu olmakla birlikte nitelikleri temelde farklıdır. Temyizde hukuki denetim yapılır/yapılmalıdır; istinafta ise, kanunda belirtilen sınırlar ve kurallar çerçevesinde maddi ve hukuki denetim yapılır.
3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda (6100 sayılı Kanun) istinaf incelemesi sonucunda verilebilecek kararların niteliği, bunların ne şekilde verileceği ve türleri tam olarak belirtilmemiştir.
4. İlk derecedeki tahkikatın amacı; uyuşmazlığı çözüp karar vermek, buna karşılık temyizdeki incelemenin amacı denetimdir. İstinafta ise, bir yandan ilk derece mahkemesinde yapılan tahkikat denetlenir, diğer yandan gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir.
5. Temyiz kural olarak hukukî denetimle sınırlıdır. Temyizde istinaf mahkemesinin yerine geçilerek yeniden yargılama yapılması söz konusu değildir. Nitekim temyizde derece mahkemesi kararı doğru bulunursa sadece onama kararı verilir; derece mahkemesi kararı doğru bulunmazsa bozma ile yetinilir ve bozmadan sonra (derece mahkemesi bu karara uyarsa) bu bozmaya göre kararı verecek olan yine derece mahkemesidir. Yani istinaftaki kararlar (içerik olarak bazı yönlerden bazen benzerlik gösterse de) onama veya bozma şeklinde nitelendirilemez. Zira istinaf incelemesinde yeniden yargılama yapılması, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek karar verilmesi, hukukî denetim dışında maddi vakıa denetimi yapılması söz konusudur. Buna göre salt “onama” ya da “bozma” şeklinde kararlar verilmesi istinafa uygun değildir.
6. İstinaf yargılamasında esastan incelemede asıl olan duruşma yapılmasıdır. 6100 sayılı Kanun'un 356 ncı maddesinde tek tek sayılan istisnalar dışında duruşma yapılması zorunludur. Duruşma yapılmadan karar verilebilecek hâllerin bir kısmı esasa, bir kısmı da usûle ilişkindir.
7. 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesinde altı bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve davanın yeniden görüşülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verilir.
8. İlk derece mahkemesi kararı istinaf mahkemesi tarafından kaldırıldığında, dosya kendisine gelen ilk derece mahkemesi, istinaf mahkemesinin verdiği bu karar ile bağlıdır. Anılan usûli ihlallerin varlığı hâlinde istinaf mahkemesi esas hakkında incelemeye geçememektedir. O hâlde istinaf mahkemesi 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesinde mevcut olan bir ihlâli tespit etmiş ve bu tespitten sonra kararı kaldırmış ise dosyayı uygun gördüğü ilk derece mahkemesine göndermekle yetinir, başka bir müdahalede bulunamaz. Artık bu durumda istinaf mahkemesi bir inceleme yapmakta, ancak esasa girmemekte ve kendisi işin esası hakkında bir karar vermemektedir. Söz konusu gönderme kararı usûle ilişkin nihaî bir karardır. Gönderme kararı dosya kendisine gönderilen ilk derece mahkemesini bağlayacağından ilk derece mahkemesi bu çerçevede işlem yapmak zorundadır. Ancak bu durumda, ilk derece mahkemesinin uyma veya direnme benzeri bir karar verebilmesi teknik anlamda mümkün değildir.
9. Yine istinaf mahkemesi tarafından uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması sebebiyle gönderme kararı verilirse, ilk derece mahkemesi istinaf mahkemesinin gönderme kararında işaret edildiği şekilde delilleri toplamalıdır. Bununla birlikte istinaf mahkemesinin kararı, ilk derece hâkimini delilleri nasıl değerlendirmesi gerektiği konusunda bağlamayacaktır.
10. Usule ait kazanılmış hak müessesesi ise, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Kanun'da“usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
11. Usulî kazanılmış hak Türk hukuk sistemine yeni girmiş bir kurum da değildir. Temelleri, 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/58 K. ve 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/99 K. sayılı içtihadı birleştirme kararları ile atılmıştır. Her ne kadar 04.02.1959 ve 09.05.1960 tarihli kararlardan önce de usulî kazanılmış hakka yer veren kararlar verilmişse de usulî kazanılmış hakkın şekillenmesi bu içtihadı birleştirme kararları ile olmuştur. Usulî kazanılmış hak ilk olarak Yargıtayın bozma kararı ile birlikte dosyanın mahkemesine iade edilmesi halinde mahkemenin yapacağı yargılamanın sınırlarını belirlemek amacı ile gündeme gelmiştir.
12. İlk derece mahkemesinin ya da istinaf mahkemesinin vermiş olduğu karar Yargıtay tarafından bozulduktan sonra, ilk derece mahkemesinin ya da istinaf mahkemesinin izleyeceği iki yol vardır. Mahkeme ya vermiş olduğu kararın doğru olduğu kanaati ile bozma kararına karşı direnme kararı verir ya da bozmaya kanuni ve iradi şekilde uyar. Yargıtayın bozma kararına karşı iradi ve kanuni şekilde uyma kararı veren mahkeme, artık bozma kararının sınırları çerçevesinde ve bu kapsam içerisinde inceleme yapmak zorundadır. İlk derece mahkemesi ya da istinaf mahkemesi bozma kararı kapsamında hüküm kurmak mecburiyetindedir.
13. Öte yandan; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 56 ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca; hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim; bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.
14. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
3. Değerlendirme
1. Temyizen incelenen asıl davada verilen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere, maddi tazminat miktarının hesaplanması noktasında hükme esas alınan raporun hukuka uygun, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli olmasına, davacının asgari ücretin üzerinde gelir elde ettiğine dair somut delil sunamamasına, hesaplamanın güncel asgari ücret verileri esas alınarak yapılmış olmasına, taraflara izafe edilen kusur oranlarının olayın oluş şekline, dosya kapsamına uygun bulunmasına, davacının maluliyet oranının usulünce belirlenmiş olmasına göre usul ve kanuna uygun olup, taraf vekillerince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler asıl davada kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
2. Birleşen davada ise; İlk Derece Mahkemesince verilen ilk kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacının istinaf başvurusunun reddi, davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olduğundan bahisle, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine dair verilen kararın, usule ilişkin nihai bir karar olduğu, işbu kararda işin esasına yönelik bir inceleme yapılamayacağı, kararın "onama" veya " bozma" şeklinde de nitelendirilemeyeceği, nitekim istinaf mahkemesince yapılan incelemenin temyiz incelemesi olmadığı, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince de işbu karara binaen " uyma" veya " direnme " şeklinde bir karar verilmesinin mümkün olmayacağı, her ne kadar İlk Derece Mahkemesi gönderme kararı çerçevesinde delilleri toplamakla ve değerlendirmekle yükümlü ise de, delilleri nasıl değerlendireceği hususunda serbest olduğu aşikar olup; tüm bu nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesince gönderme kararında işin esasına da girilerek, İlk Derece Mahkemesince hüküm altına alınan manevi tazminatın miktarına dair yapılan değerlendirme ile davacının bu yöndeki istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olmasının, davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğundan bahsedilemeyecektir.
3. Somut olayda; olayın oluş şekli, olay tarihi, tarafların kusur durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının çok az olduğunun kabulü gerekir.
4. Hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince; birleşen davada davacı için daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
5. Bozma nedenine göre davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Asıl dava hakkında verilen ve temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
2. Birleşen dava hakkında verilen ve temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA,
3. Bozma nedenine göre davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
8.400'er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harçlarının temyiz edenlere yükletilmesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
28.03.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.