"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki emekli maaşı üzerine konulan blokenin kaldırılması ve muvafakatin geçerli olmadığının tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeninden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; emekli maaşının davalı bankadaki hesabına yatırıldığını, daha önce davalı bankadan kullanmış olduğu tüketici kredisinin 17.09.2020 tarihinde kapatılarak, tarafına 36 ay süre ile 100.000,00 TL tutarlı yeni bir tüketici kredisi tahsis edildiğini ve önceki tüketici kredisinin kapama bakiyesi düşüldükten sonra kalan tutarın tarafına verildiğini; 12 aylık taksit tutarını düzenli olarak ödemesine rağmen pandemi nedeniyle işleri bozulduğundan ödeme güçlüğüne düştüğünü, davalı bankanın emekli maaşının tamamını kredi taksiti olarak maaşının yattığı hesaptan otomatik olarak çektiğini, maaşının yattığı tarihten kredi taksit tarihine kadar olan süre içerisinde ihtiyacı için maaşını çekmesi halinde, yine tarafına tahsis edilen kredili mevduat hesabından para çekilerek, kredi taksitinin ödenmesinin sağlandığını ileri sürerek, davalı banka tarafından hazırlanan kredi sözleşmesinde takas ve mahsup yapılmasına dair verilen muvafakatin geçersiz olduğunun tespiti ile emekli maaşı üzerine konulan blokenin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davacının emekli maaşına bloke konulmadığını, kredi taksitlerini ödememesi üzerine müvekkili banka tarafından, sözleşme ve kanun hükümlerden kaynaklanan takas-mahsup ve hapis hakkının kullanılarak, davacının mevduat hesabından kredi taksitlerinin tahsil edildiğini, davacının müvekkili banka lehine muvafakatname, taahhütname, virman, takas ve mahsup talimatı imzaladığını ve bankaya olan borcunu ödemekten kaçınmak niyetiyle iş bu davayı açtığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalı bankanın alacağının, davacının daha önce kullanmış olduğu ancak taraflar arasındaki anlaşmaya istinaden 17.09.2020 tarihinde yeniden düzenlenen 100.000,00 TL tutarlı tüketici kredisinden kaynaklandığı; davacı, bu krediden kaynaklanan taksitlerin ödenmesinde gecikme olması nedeniyle davalı bankanın hesabından 1/4 oranında kesinti yaptığını, ancak emekli olması nedeniyle maaşından kesinti uygulanamayacağını ileri sürmüş ise de davalı banka tarafından sunulan kayıtlara göre, bu kredi öncesinde taraflar arasında mevcut kredilerin bulunduğu ve kalan borçlara istinaden taraflar arasında 17.09.2020 tarihinde kredi taksitlerinin düzenlendiğinin anlaşıldığı; bununla birlikte, davalı banka tarafından davacıdan 14.03.2016 tarihinde "Muvafakatname, Taahhütname, Virman, Takas Ve Mahsup Talimatı" başlıklı yazılı belge alındığı, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 2 nci maddesinde; davalı bankanın takas, mahsup ve hapis hakkının bulunduğunun düzenlendiği, ayrıca bu haklara ilişkin olarak davacıdan 14.03.2016 ek bir taahhütname de alındığı, sözleşmenin dijital yoldan onaylandığı, taahhütnamenin ise ıslak imza ile imzalandığı, davacının sözleşme ve taahhütnamedeki bu imzalara ilişkin herhangi bir itirazının bulunmadığı, bu durumda davacının kullandığı tüketici kredisine istinaden borçlandığı miktar bakımından verdiği taahhüdü yerine getirmeyerek temerrüde düştüğü ve davalı bankanın alacağının muaccel hale geldiği, davalı bankaca sözleşmedeki takas- mahsup yetkisine istinaden davacının hesabından kesinti yapılmasının sözleşme ile tanınan yetki kapsamında kaldığı, kredi ödemeleri için başka bir ödeme yöntemine ilişkin teklifte bulunmayan davacının, üç ay boyunca yapılan kesintiden sonra bu kesintilerin durdurularak ödenmiş miktarların da tarafına iadesine ilişkin talebinin yerinde olmayıp, Türk Medeni Kanunu'nun 2 inci maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı; davalı banka tarafından 14.03.2016 tarihli eski kredi sözleşmesine ilişkin muvafakatnamenin dosyaya sunulduğunu, ancak 17.09.2020 tarihinde düzenlenen sözleşme için kendisinden ayrı bir muvafakatname alınmadığını, yine ana para ödeme tutarlarını gösteren ve ödemelerin aylık sabit ödeme tutarından az olduğu görülen hesap ekstrelerinin dosyaya sunularak, taksitlerin tam ödenmediği algısının yaratıldığını, Mahkemece eksik inceleme ile karar verildiğini ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/13-1980 E. 2021/829 K. 24.06.2021 tarihli ilamında da içtihat edildiği üzere, 2004 sayılı İİK’nın 83/a maddesi gereğince, haczedilmezlikten önceden feragatin geçersiz olup, henüz hakkında herhangi bir icra takibi başlatılmadan, maaşından haciz suretiyle borcun ödenmesine izin verildiği yönünde davacı iradesinin açıkça ortaya konulduğundan da bahsedilemeyeceğinden, kredinin alınması sırasında takas ve mahsup yönünde verilen muvafakatın da geçerli sayılamayacağı; özel hukuk kişileri arasında yapılan sözleşmeler ve diğer sebeplere dayalı hak ve alacakların tahsili hususunda yasal mevzuat gereğince görevli ve yetkili olan tek icra organının Devletin icra daireleri olup; bunun dışında özel hukuk kişisi olan tarafların kendi hak ve alacaklarını, karşı tarafın muvafakatı bulunsa dahi, emekli maaşı gibi yaşamsal gereksinim için zorunlu olan kaynaktan kendiliğinden tahsil etmesine yasal olarak imkan bulunmadığı; somut olayda da davalı tarafça yapılan kesintilerin icraî kesintiler olmayıp, davacının verdiği muvafakat çerçevesinde yapılan kesintiler olduğu anlaşıldığından yukarıda anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı gereğince; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulü ile davacının emekli maaşı üzerine konulan blokenin kaldırılmasına; davacının muvafakatı bulunsa dahi davalı banka tarafından emekli maaşından kesinti yapılamayacağının tespitine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; İlk Derece Mahkemesi kararının yerinde olup, davanın haklı gerekçelerle reddedildiğini, davacının kullanmış olduğu tüm krediler için muvafakatname, taahhütname, virman, takas ve mahsup yetkisi verdiğini, davacının emekli maaşını teminat göstererek kredi kullandığını, kredi taksitlerini vadesinde ödemediği için mevduat hesabına yatan emekli maaşından kredi borcuna mahsuben tahsilat yapıldığını, emekli maaşına konulmuş bir bloke bulunmadığını, davacının hiçbir ihtirazî kayıt ileri sürmeksizin temel bankacılık sözleşmesini, kredi sözleşmelerini ve muvafakatnameyi imzaladığını, müvekkilince sözleşmeye aykırı, haksız ve yersiz bir kesinti yapılmadığını ileri sürerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davacının, davalı bankadan kullandığı ve muaccel hale gelen tüketici kredisi taksitlerinin emekli maaşından tahsil edilip edilemeyeceği ve bu hususta davacı tarafından verilen muvafakatın geçerli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 17.04.2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi ile değişik 5510 Sayılı Kanunun 93 üncü maddesi,
2. 5510 Sayılı Kanunun 93 üncü maddesine değişiklik getiren ve 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 Sayılı Kanunun 32/2-b maddesi,
3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesi,
4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31.01.2024 tarihli ve 2023/3-52 Esas 2024/29 Karar sayılı kararı ile Dairemizin 09.02.2022 tarihli ve 2021/9173 Esas 2022/769 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. 17.04.2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesi ile değişik 5510 sayılı Kanun'un 93 üncü maddesinde “Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, Sağlık hizmeti sunucularının Genel Sağlık Sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez.” hükmü bulunmaktadır.
2. 2004 sayılı Kanun'un 83/a maddesindeki "82 ve 83 üncü maddelerinde yazılan mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir." hükmüne karşın, 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 sayılı Kanun'un 32 nci maddesi ile değişik 5510 Sayılı Kanun'nun 93 üncü inci maddesinin birinci fıkrasında, "... bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepleri, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
3. Bu hükmün 2004 sayılı Kanun'un 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içerdiği ve takip hukukuna göre icra takibinin kesinleşmiş olması şartıyla haciz sırasında veya hacizden sonra 5510 sayılı Kanun'un 93 üncü maddesi kapsamındaki gelir, aylık ve ödeneklerin haczine ilişkin verilen muvafakatin geçerli olacağı, bu durumda borçlunun haciz sırasında veya haciz işleminin gerçekleşmesinden sonraki dönemde haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak bu hakkından vazgeçebileceği, sözleşme hukukuna göre bu yasağın kesin olmadığı, yasanın tarafların iradesine ağırlık vererek muvafakat yoluyla emekli aylıklarına bloke konulmasına, borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkan sağladığı, böylece tarafların sözleşme ile belirledikleri hükmü ortadan kaldırmadığı anlaşılmaktadır.
4. Somut olaya gelince; davacının 14.03.2016 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinin 5. maddesinde emekli maaşı dahil, tüm hak ve alacakları üzerinde Bankanın rehin ve mahsup hakkı olduğunu, Bankanın tahsil ve ahzu kabza yetkili olduğunu kabul ettiği; yine sözleşmenin eki niteliğindeki taahhütnamede de “Denizbank A.Ş.’den kullanacağım kredi hizmetlerine ilişkin olarak Sosyal Güvenlik Kurumundan olan alacaklarımı, şube nezdindeki hesabım aracılığı ile tahsil edeceğimi; Sosyal Güvenlik Kurumundan ve şubedeki söz konusu hesabımdan olan alacaklarımı, üçüncü kişilere devir ve temlik etmeyeceğimi; Sosyal Güvenlik Kurumundan olan alacaklarımı, şubeden kullanmış olduğum kredi hizmetleri nedeniyle borçlarıma karşılık rehnettiğimi, iş bu kapsamda kullanmış olduğum krediye ilişkin olarak doğmuş ve doğacak olan Denizbank alacaklarının, şube nezdindeki hesaplarımdan herhangi bir talimata gerek olmaksızın, faiz ve masrafları ile birlikte takas mahsup etmek suretiyle tahsil etmeye yetkili olduğunu gayrikabili rücu kabul, beyan ve taahhüt ederim" şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.
5. Davacı, yukarıda zikredilen yasal düzenlemeler yürürlükte iken kredi sözleşmesini imzalamıştır. Taraflarca imzalanan sözleşmenin 5. maddesi ve taahhütname ile davacının, borcun ödenmemesi halinde banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve hesapları üzerinde bloke, hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya verdiği, kredi geri ödemelerinin maaş hesabından yapılmasına muvafakat ettiği açıktır. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödememesi halinde, sözleşme gereğince kullandırılan kredinin teminatı olarak maaşından kesinti yapılmasını kabul etmesi ve diğer teminat öngören hükümlerinin sözleşmeye konulmasına rıza göstermesinin haksız şart olarak kabulü mümkün değildir. Zira davacı sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalamış olup, serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilmediği söylenemez. Bankanın sözleşme hükümlerine göre yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğu kabul edilemez. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerekir. Kaldı ki davacı, taksitlerin bir kısmını da maaşından ödemiştir. Bu taksitlerin ödenmesine ihtirazî kayıt koymaksızın kesintiye muvafakat edip, borç ödendikten sonra ödenen kredi bedellerinin iadesini doğuracak şekilde bir hakkın kullanılması iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Tüketici haklı bir sebep olmadan sözleşmeyi tek taraflı feshedemez, ifası yapılmış bedellerin iadesini isteyemez, bu şekilde edimin tek taraflı geri istenmesi de hukuken himaye göremez. Aksi halde; kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır.
6. Hal böyle olunca, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya, Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına uygun olup, hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından, Bölge Adliye Mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş; bu nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 06.06.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.