Logo

3. Hukuk Dairesi2023/4007 E. 2024/3633 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'dan doğan ayıplı mala ilişkin davalarda ayıp ihbar süresinin aranıp aranmadığı ve ayıbın gizli veya açık olmasının önemi.

Gerekçe ve Sonuç: 6502 sayılı Kanun'da ayıp ihbar süresine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, tüketicinin seçimlik haklarını kullanması için ayıbı belirli bir süre içinde ihbar etmesi yükümlülüğünün kaldırıldığı, gizli ayıplarda da satıcının sorumluluğunun devam edeceği ve tüketicinin iki yıllık (taşınır) veya beş yıllık (taşınmaz) zamanaşımı içinde ayıbı tespit etmesi halinde seçimlik haklarını kullanabileceği gözetilerek, uyuşmazlığın ayıp ihbar süresi aramayan ve ayıbın gizli/açık ayıp ayrımı yapmayan bölge adliye mahkemesi kararı doğrultusunda giderilmesine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ KARARLARI ARASINDAKİ

UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR

YARGITAY İLAMI

I. BAŞVURU

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 05.06.2023 karar tarihli başvurusunda; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2022/179 E., 2023/664 K. sayılı kararı ile aynı konuya ilişin Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 2019/823 E., 2020/883 K. sayılı dosyasında verilen kesin nitelikteki kararı arasında, 6502 sayılı Kanun'dan doğan ayıplı mala ilişkin olarak açılan davalarda ayıp ihbar süresinin aranıp aranmadığı, ayıbın gizli veya açık olduğu hususunun öneminin bulunup bulunmadığı konularında iki Dairenin kesin nitelikteki kararları arasında uyuşmazlık bulunduğu ve anılan daire kararları arasındaki uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi kararı yönünde giderilmesi yönündeki oy çokluğu ile alınan görüşüyle, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un “Başkanlar kurulunun görevleri” başlıklı 35 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca uyuşmazlığın giderilmesi talep edilmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 05.06.2023 tarihli ve 2023/ 11 E., 2023/14 K. sayılı kararıyla;

“Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 09.03.2023 tarihli ve 2022/179 E., 2023/664 K. sayılı ilamında, 6502 sayılı Kanun’dan doğan ayıplı mala ilişkin olarak açılan davalarda ayıp ihbar süresinin aranmadığı, ayıbın gizli veya açık olduğu hususunun öneminin bulunmadığı belirtilmişken, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 24.09.2020 tarihli ve 2019/823 E., 2020/883 K. sayılı ilamında ise 6502 sayılı Kanun'da ayıp ihbar süresi düzenlenmemiş ise de 83 üncü madde de yapılan atıf nedeniyle TBK’nun 223 üncü maddesine göre ayıp ihbar süresinin arandığı, gizli-açık ayıp ayrımının devam ettirildiği belirtilmiş olmakla, iki Dairenin kesin nitelikteki kararları arasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşıldığından, 5235 sayılı Kanun'un 35 inci maddesi uyarınca anılan daire kararları arasında içtihat birlikteliğinin sağlanması amacıyla Yargıtay 3. Hukuk Dairesine uyuşmazlığın giderilmesi başvurusu yapılmasına oy birliği ile, uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin kararı doğrultusunda giderilmesine dair görüşte bulunulmasına” gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiğine oy çokluğu ile karar verilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR

A. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 09.03.2023 tarihli ve 2022/179 E., 2023/664 K. sayılı Kararı:

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla;

"...Somut olayda, mahkemece hatalı değerlendirme ile olaya taşınmazın devir ve teslim tarihi itibariyle 4077 sayılı kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğini, gizli ayıp olan dava konusu ayıplar nedeniyle davacının ayıp ihbarını süresinde yapmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ise de, yukarıda açıklanan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde; davaya konu konutun 05.09.2014 tarihinde davacı-alıcıya teslim edildiği, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği, hem tapu devir tarihi hem de dava tarihi itibariyle 6502 sayılı kanun hükümlerinin olaya uygulanması gerektiği, bu durumda eldeki davanın kanunda öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde açıldığı, Kanun'un 10 uncu maddesi gereğince ayıbın açık ya da gizli olduğu husususun bir öneminin bulunmadığı, malın teslim ya da taşınmazın devir tarihinden itibaren zamanaşımı süreleri içinde 6 ay içinde bildirilen ya da dava açılan uyuşmazlıklarda malın ayıplı olmadığının isbat yükünün satıcıda, 6 ay sonra bildirilen ya da açılan davalarda da malın ayıplı olduğunun ispatının alıcıda olduğunun da gözetilmesinin gerekli olduğu anlaşılmıştır. (Yargıtay 3. HD 2022/1025 E., 2022/3937 K.) O halde mahkemece, davanın 5 yıllık zamanaşımı süresinde açıldığı, Kanun'un 10 uncu maddesi gereğince ayıbın gizli ya da açık ayıp ayrımı kalmadığı, göz önüne alınarak işin esasına girilip yargılama yapılmak üzere davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılarak dosyanın yukarıda açıklanan şekilde yargılama yapılmak üzere İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine" dair kesin olmak üzere karar verilmiştir.

B. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 24.09.2020 tarihli ve 2018/823 E., 2020/883 K. sayılı Kararı:

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla;

"...6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 10. maddesinde, teslim tarihinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan ayıpların teslim tarihinde var olduğunun kabul edileceği, bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatının satıcıya ait olduğu düzenlenmiştir. Gizli ayıplar için ise 6502 sayılı Kanun’da açıkça bir ihbar süresi düzenlenmemiş olup genel hükümler uyarınca (6098 sayılı TBK'nun 223/2 nci maddesi) makul süre içinde bu ayıbın karşı tarafa bildirilmesi gerekmektedir. Ayıp ihbarının süresinde yapılması durumunda tüketici, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme seçimlik haklarına sahip olacaktır. Bu halde satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Somut olayda, davacı davaya konu aracı davalıdan 27.01.2017 tarihinde satın almıştır. Davacının dava dilekçesinde aracın tadilatının 7 ay sürdüğünün belirtildiği, dava dilekçesine ekli olarak sunduğu tarih içermeyen tutanağa göre tadilatın Haziran 2017 tarihine kadar devam ettiğinin yazılı olduğu, yine davacının sunduğu parça teminine ilişkin fatura tarihinin 20.10.2017 olduğu, hasar kaydı sorgulamasının ise 23.08.2017 tarihinde mesajla yapıldığı, davacının davalıya ayıp ihbarına ilişkin ihtarnameyi 14.11.2017 tarihinde gönderdiği anlaşılmaktadır. Ayıp ihbarının 6 aylık süreden sonra yapıldığında kuşku yoktur. Bunun yanında dava konusu araçta gizli ayıp olduğu kabul edilse bile ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan enkısa sürede), ihbar edilmemiştir. 14.11.2017 tarihinde yapılan ihtarın uygun sürede yapıldığı kabul edilemeyeceğinden davalının bu husustaki istinaf nedeninin kabulü gerekmiştir. Davalının istinaf talebinin kabulü gerekçesine göre davacının istinaf taleplerinin reddi gerekmiştir. HMK'nın 355 inci maddesi gereğince istinafa başvuranın sıfatı, istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup davalının istinaf başvurusunun bu sebeple kabulü ile dosyadaki mevcut delil durumuna göre bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına ....davanın reddine ..." dair kesin olmak üzere karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE

A. Uyuşmazlık

Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin yukarıda açıklanan kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlık; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'dan doğan ayıplı mala ilişkin olarak açılan davalarda ayıbın gizli veya açık olduğu hususunun öneminin bulunup bulunmadığı bu hali ile ayıp ihbar süresinin aranıp aranmadığı, noktalarında toplanmaktadır.

B. İlgili Hukuk

1. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 35 inci maddesi.

2. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (6502 sayılı kanun)’un 8, 9, 10, 11 ve 12 nci maddeleri.

3. Dairemizin 21.04.2022 tarihli ve 2022/1025 E., 2022/3937 K. sayılı kararı.

C. Değerlendirme

1. Bölge Adliye Mahkemelerinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 35 inci maddesinde yer alan düzenlemedir.

5235 sayılı Kanun'un 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde, bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri; “Re'sen veya Bölge Adliye Mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” şeklinde ifade edilmiştir.

5235 sayılı Kanun'un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (2) numaralı bendinde yer alan düzenlemeye göre; “ (3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”hükmü yer almaktadır.

2. 6502 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinde; "(1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. (2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir. (3) Sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa olarak değerlendirilir. Malın montajının

tüketici tarafından yapılmasının öngörüldüğü hâllerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur. "

Ayıplı maldan sorumluluk başlıklı 9 uncu maddede; " (1) Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür. (2) Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz. "

İspat yükü başlıklı 10 uncu maddede; "(1) Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz. (2) Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır..."

Tüketicinin seçimlik hakları başlıklı 11 inci maddede; " (1) Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme, seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. (2) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz. (3) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır... " şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.

3. 6502 sayılı Kanun’un madde 10/I hükmü ile önceki düzenlemelerden farklı olarak, 99/44 sayı AB Yönergesinin 5 inci maddesinin üçüncü paragrafına uygun olarak malın ya da hizmetin ifasından itibaren ilk altı ay içinde ortaya çıkan ayıplar için, söz konusu ayıbın teslim tarihinde var olduğunu kabul eden bir düzenleme getirmiştir. Bu hükümle tüketici lehine bir karine düzenlenmiştir. İlk altı ay içinde tüketicinin malın ayıplı olduğunu ileri sürmesi, malın ayıplı olarak teslim edildiğine karinedir. Ancak, satıcı malın ayıplı olmadığını ispat ederek, tüketicinin kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulabilir. Malın ayıplı olmadığının ispat yükü satıcıdadır. Bir başka deyişle, ispat yükünün satıcıda kabul edilmesi, tüketici tarafından altı ay içinde malın ayıplı olduğunun ileri sürülmesine bağlıdır. Bu düzenleme ile malın altı ay boyunca sorunsuz çalışması, hayatın olağan akışına uygun olarak kabul edilmiş ve bu süre içinde mal yine de bozulmuşsa, kaynağında yani teslim anında var olan bir ayıbın yattığı sonucuna varılmıştır. Kuşkusuz satıcının bunun aksini ispat etmesi imkanı her zaman vardır. Diğer yandan, bazı mallar açısından örneğin doğası gereği çabuk bozulan, çürüyen veya yok olan mallar ya da koltuk takımlarındaki sigara yanıkları gibi benzer durumlarda bu tür bir karinenin kabulü, malın niteliği ile bağdaşmayabilir. Bu gibi ayıbın, tüketicinin kullanım hatasına dayanmasının çok daha muhtemel olduğu hallerde de hakimin, ayıbın ve malın niteliğini takdir ederek, ayıbın tespit anında var olduğu konusundaki ispat yükünün yine tüketicide olduğuna karar vermesi mümkün olabilecektir.

4. Kanun Koyucu, bildirim yükümlülüğüne ilişkin olarak gerekçede, “Ayıplı malda tüketicinin seçimlik haklarından faydalanabilmesi için ayıbı belirli bir süre içinde ihbar etmesi yükümlülüğü kaldırılmıştır. AB Yönergesinin mecburi unsurları arasında yer almayan ihbar yükümlülüğü bugün örneğin Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere, İrlanda, Letonya, Lüksemburg ve Yunanistan’da düzenlenmemiştir. Nitekim tüketicinin seçimlik haklarından birini kullandığı yönünde her halükarda bildirimde bulunması gereğinin olması, bunun öncesinde ayrıca bir de ayıbı ihbar etmesi zorunluluğunu anlamsız kılmaktadır. Özellikle ayıbın hangi anda tespit edildiği genelde tartışmalı olacağından, bu tespit anından itibaren işleyecek bir ayıbı ihbar süresinin de ne zaman sona erdiği uygulamada sorun oluşturmaktadır. Tüketici iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir. Ayıbın çok erken bir safhada tespit edilmiş olmasına rağmen, tüketicinin uzun süre seçimlik hakkını kullanmamış olması, duruma göre Türk Medeni Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bir hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabilecektir. Tüketicinin ihbar için öngörülen süre içinde ayrıca hangi seçimlik hakkını kullandığını bildirme yükümlülüğü bugün de yoktur dolayısıyla ihbar yükümlülüğünün tüketiciyi, seçimlik haklarını kullanmak konusunda çabuk hareket etmeye zorlayacağı yönündeki bir argüman bugün için de yerinde değildir.” olarak açıklamıştır.

5. Görüldüğü üzere, 6502 sayılı Kanunda, ne gözden geçirme külfetine, ne de bildirim açısından bir süreye ilişkin düzenlemeye işaret eden herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir. Gözden geçirme külfeti aranmadığı için, tüketici malı kontrol etmek zorunda değildir, malı kontrol etmeden kullanmaya başlayabilir. Ayıp, kendiliğinden ortaya çıkana kadar, tüketicinin ayrıca herhangi bir şey yapmasına gerek yoktur. Yine satıcının, tüketicinin gözden geçirme külfetini yerine getirmediği hususunda bir savunma ileri süremeyeceği gibi, ayıbın varlığına ilişkin özel bir bildirim yükümlülüğünde bulunulmadığına da dayanması mümkün olmayacaktır. Bu durumda tüketici”, hangi seçimlik hakkını kullanacağını bildirirken, söz konusu ayıbın varlığını da talebini yönelteceği tarafa belirtmiş olacaktır. Bu nedenle seçimlik hakkın kullanıldığı sırada fiilen bildirimde bulunulmuş olacaktır.

6. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri değerlendirildiğinde; tüketici açısından bildirim yükümlülüğünü aramak yerinde değildir. Direktif’e uyum sağlamak amacıyla çıkartılan 6502 sayılı Kanun’da iki aylık bildirim süresine yer vermek imkanı var iken dahi, tüketiciyi korumak amacıyla Kanun Koyucu tarafından tercih edilmediği göz önüne alınmalıdır. Bununla birlikte, gerekçede, ayıbı erken safhada tespit eden tüketicinin uzun süre seçimlik hakkını kullanmamasının hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabileceği belirtilmektedir. Hüküm, gerekçesi ile birlikte yorumlanarak, tüketicinin uzun süre ile bildirimde bulunmaması hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilse dahi, uzun süre kullanılmaması kriteri somut şartlara ve kanun koyucunun tüketiciyi koruma amacına uygun olarak değerlendirilmelidir.

7. Tüketicinin haberdar olmadığı gizli ayıplarda ise, satıcının sorumluluğunun devam edeceği hususunda zaten bir tereddüt duyulmamalıdır. Gizli ayıplar olağandışı bir gözden geçirme ile ortaya çıkabilecek nitelikte ayıplardır. 6502 sayılı Kanun, tüketiciye gözden geçirme külfeti yüklemediği için, tüketici malın ayıplı olması nedeniyle seçimlik haklarından birini ileri sürdüğünde, satıcı malın ayıplı olmadığını ispat ile yükümlü olacak, ayrıca malda seçimlik hakkın kullanılmasına neden olan ayıp gizli ayıpsa, tüketicinin malın ayıplı olduğunu ileri sürdüğü tarih için hakkın ileri sürülmesini geç olması ve hakkın kötüye kullanılması itirazları da dinlenilmeyecektir.

8. 6502 sayılı Kanun’un ilgili hükmü ile, Kanun gerekçesinde açıkça da işaret edilen Direktif ’le uyum sağlamak amacına uygun bir düzenleme getirildiğinin ve bildirim külfetinin 10 uncu madde hükmü ile bilinçli olarak kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nun tamamlayıcı görev üstlenmesi, ancak 6502 sayılı Kanun’un özel olarak düzenlemediği hususlar için söz konusu olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Öyle ki açık ya da gizli ayıplar için alışılagelen gözden geçirme ve bildirimde bulunma külfetleri, 6502 sayılı Kanun'da kaldırılarak yerine geçen “ispat yükü” adı altında bir düzenleme getirildiğinden, Türk Borçlar Kanunu’na gitmek mümkün değildir.

O halde tüketici taşınır mallarda iki yıllık, taşınmaz mallarda 5 yılllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir. Ayıbın çok erken bir safhada tespit edilmiş olmasına rağmen tüketicinin uzun bir süre seçimlik haklarını kullanmamış olması, duruma göre Türk Medenî Kanunu'nun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bir hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabilecektir.

9. Bu durumda, 10 uncu madde gereğince ayıbın açık ya da gizli olduğu husususun bir öneminin bulunmadığı, malın teslim ya da taşınmazın devir tarihinden itibaren zamanaşımı süreleri içinde 6 ay içinde bildirilen ya da dava açılan uyuşmazlıklarda malın ayıplı olmadığının isbat yükünün satıcıda, 6 ay sonra bildirilen ya da açılan davalarda da malın ayıplı olduğunun isbatının alıcıda olduğunun kabulü gerekmiştir. Zamanaşımı sürelerinin değerlendirilmesinde de aynı kanunun 12/3 maddesinde açıklanan şekilde ayıbın ağır kusur ya da hile ile gizlenmesi durumunda satıcının zamanaşımı hükümlerinden yararlanamayacağının da gözden kaçırılmaması gerekecektir.

10. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan sebeplerle uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 09.03.2023 tarihli ve 2022/179 E., 2023/664 K. sayılı kararının gerekçesi açısından genel hatları ile Dairemiz emsal kararlarına da uygun olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan doğrultuda giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

V. KARAR

1. Uyuşmazlığın, gerekçesi açısından Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 09.03.2023 tarihli ve 2022/179 E., 2023/664 K. sayılı kararının genel hatları ile Dairemiz emsal kararlarına uygunluğu gözetilerek yukarıda açıklanan şekilde giderilmesine,

2. Dosyanın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,

3. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine,

08.11.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.