"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/563 E., 2023/938 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2018/505 E., 2020/723 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılardan ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılardan ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davacı şirket ile davalı şirket arasında 11.06.1998 tarihli adi ortaklık sözleşmesinin imzalandığını bu sözleşme kapsamında davalı şirket adına alınmış olan DSİ Genel Müdürlüğü Samsun 7. Bölge Müdürlüğünün Sinop-Erfelek Karasu Sulaması İnşaatı işi ile davalı şirketin dava dışı ...İnşaat ve ...İnşaat ile ortak girişim oluşturarak almış oldukları Ulaştırma Bakanlığı DHMİ Genel Müdürlüğü Şanlıurfa GAP Uluslararası Havalimanı İnşaatı ve Diyarbakır Hava Meydanı Apron ve Terminal Binası Ek İnşaatı işinde, bu işlerle ilgili yapılan hakedişlerden (tenzilat düşülmeden) KDV hariç %2,5'inin davacı şirkete verileceğinin kararlaştırıldığını, Sinop-Erfelek İnşaat işinin 19.12.2013 tarihine kadar davacı hissesine düşen miktarın ödendiğini, Diyarbakır Hava Meydanı işinin davacı hissesine düşen kısmının 24 nolu hakedişe kadar ödendiğini, Urfa GAP Uluslararası Havaalanı işinin 01.04.2004 tarihine kadar olan kısmının ödendiğini, davalı şirketin 2011 yılına kadar sözleşme konusu işleri bitirdiğini ve hakedişlerin tamamını almasına rağmen davacı şirkete yapması gereken ödemeleri yapmadığını, davacının taraflar arasındaki güven ilişkisine istinaden hissesine düşen hakediş bedellerinin toplu olarak ödeneceğini beklerken bu süreçte davalı şirketin içinin davalı şahıslar tarafından muvazaalı işlemler ile boşaltıldığını, bu durumun anlaşılması üzerine davanın açıldığını ileri sürerek; fazlaya ve ek zarara ilişkin dava ve talep hakları ve bilirkişi incelemesi neticesi belirlenecek dava değerini ıslah etme hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 100.000,00 TL'nin ticarî faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; 23.09.2020 tarihinde 2.850.386,00 TL üzerinden eksik harcın tamamlanmasını istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; davalı şahıslar yönünden husumet ve yetki itirazında bulunmuş, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini ileri sürmüş; davanın esası yönünden ise, taraflar arasında imzalanan dava konusu 11.06.1998 tarihli sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olmayıp, davacıya kar/zarar durumuna bakılmaksızın net % 2,5 oranında pay ödenmesi kararlaştırılmış olması nedeniyle komisyon sözleşmesi olabileceğini, bu durumun ise beraberinde başkaca hukuka aykırılıklar meydana getireceğini, zira, davalı şirketin gerek doğrudan, gerekse ...A.Ş. ve ...İnş. Ltd. Şti. firmalarıyla adi ortaklık kurarak üstlenmiş olduğu işlerin kamu ihaleleri olup, kamu ihalelelerinin Devlet İhale Kanunu ve ilgili mevzuat gereği şeffaflık ve dürüstlük üzerine kurulu olduğunu, buna göre davacı şirketin bu komisyonu neye karşılık talep ettiğini açıklamakla yükümlü olduğunu, böyle bir sözleşmenin sözleşme serbestisi kapsamında değerlendirilemeyeceğini, sözleşmenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 27 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince ahlaka ve kamu düzenine aykırı olduğundan hükümsüz olduğunu, sözleşmenin konusunun 11.06.1998 tarihi itibariyle alınmış olan hakedişlerin %2,5'i olduğunu, bu tarihten sonra alınacak olan hakedişlerin sözleşme kapsamında olmadığını, davacının dava dilekçesinde bu tarihe kadar komisyonlarını aldığını ikrar etmiş olması karşısında davalılardan talep edebileceği herhangi bir alacağının bulunmadığını, hakedişlerin yüklenici davalı şirket ve dava dışı ...A.Ş. ve ...İnş. Ltd. Şti. tarafından oluşturulan yüklenici adi ortaklık tarafından yapıldığını, ödemelerin de yine söz konusu şirketler tarafından oluşturulan adi ortaklık tarafından alındığını, davalı şirketin bu adi ortaklıklardaki hissesinin %60 oranında olduğunu, davacının iddia ettiği komisyon alacağını davalı şirketten değil, yüklenici adi ortaklıktan talep etmesi gerektiğini, davalılar aleyhine açılan davanın haksız ve dayanaksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu edilen sözleşmenin adi ortaklık olduğu, adi ortaklık sözleşmesinin konusunun, davalı şirket ile Mekikler İnş. ve Tic. Ltd. Şti. arasında ortak olarak; Aryapı İnşaat adına ve Aryapı İnşaatın ortak girişim olarak aldığı işlerin nasıl yapılacağına ilişkin olduğu, bu işlerin eser sözleşmesi mahiyetinde olduğu ve eser sözleşmelerinde tasfiye tamamlanmadan zamanaşımının başlamayacağı, yine adi ortaklık sözleşmelerinde de, ortaklığın taraflar arasında yapılan bir anlaşma veya mahkeme kararı olmadıkça tasfiye edilmiş sayılamayacağı, tarafların ortaklıktaki hak ve borçları hususunda bir anlaşma olmadıkça veya bu husus mahkeme kararıyla belirlenip tasfiyeye karar verilmedikçe, adi ortaklığın devam ettiğinin kabul edileceği, eldeki davada taraflar arasındaki ortaklık fesih ve tasfiye edilmediğinden zamanaşımı süresinin henüz başlamadığı, 10.02.2020 tarihli bilirkişi ek raporunun dosyaya, bilgi ve belgelere uyumlu olduğu, davanın dayanağı 11.06.1998 tarihli sözleşme olup davalıların geçen uzun yıllar içerisinde ticari faaliyetlerde ve ortaklıklarda bulunmasının doğal olduğu, muvazaa nedeniyle ortaklıklar kurulduğu veya şirketin içinin boşaltıldığı savının yasal delillerle kanıtlanamadığı gerekçesiyle; davalı Ar-Yapı İnş. San. ve Tic. A.Ş. hakkında açılan davada davanın ıslah da dikkate alınarak kabulü ile 100.000,00 TL alacağın dava tarihinden, 2.750.386,00 TL alacağın ıslah tarihinde itibaren ticarî faizi ile anılan davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalılar Mehmet Alp ile Pelin haklarındaki kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalılardan şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı şirket vekili; ıslah dilekçesi taraflarına tebliğ edilmeden tahkikatın sona erdirilmesinin adil yargılanma, hak arama hürriyeti ve tarafsızlık ilkeleri ile bağdaşmadığını, Mahkeme kararında dava konusu sözleşme adi ortaklık sözleşmesi olarak değerlendirilmiş ise de, sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesinin unsurlarını taşımadığını, zira davacının sadece cirodan, hatta (tenzilat düşülmeden denildiğinden) cironun da üzerinde bir tutar olan hakedişler üzerinden yüzde oranıyla ifade edilen sabit bir pay aldığı ilişkinin adi ortaklık olarak değerlendirilemeyeceğini, bu haliyle taraflar arasındaki ilişkinin kazanca katılmalı bir işlem olduğunu, sözleşmede yazılı olan teminat senedinin davacının elinde bulunmamasının taraflar arasındaki borç alacak ilişkisinin tasfiye edildiğine karine olduğunu, adi ortaklık ilişkisinin varlığı kabul edilse dahi adi ortaklığın tasfiye edilmeden bir ortağın diğer ortaktan alacaklı olup olmadığı yönünde karar verilemeyeceğini, Mahkemenin bir yandan sözleşmeyi adi ortaklık sözleşmesi olarak kabul ederken, diğer yandan adi ortaklığı tasfiye etmeksizin ortaklardan biri lehine alacak hükmü tesis etmek suretiyle kendi değerlendirmesiyle çelişkiye düştüğünü, Mahkemece savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının ihlal edildiğini, gerek dava tarihi gerekse ıslah tarihi itibariyle dava zamanaşımına uğradığı halde zamanaşımı itirazının haksız bir şekilde reddedildiğini ileri sürerek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; istinaf incelemesi aşamasında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu tarafından taraflar arasındaki uyuşmazlığın adi ortaklık ilişkisinden kaynaklandığı gerekçe gösterilerek, dosyanın istinaf incelemesi yönünden dairenin görevlendirildiği, uyuşmazlığın taraflar arasında imzalanan 11.06.1998 tarihli sözleşme nedeniyle davacının davalıdan alacağının olup olmadığı noktasında toplandığı, hükme esas alınan 10.02.2020 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunun, hüküm kurmaya ve istinaf denetimine elverişli olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalılardan şirket vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı şirket vekili; istinaf sebeplerini tekrar etmiş, ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin kararının gerekçesiz olduğunu, BAM Başkanlar Kurulu kararına atıf yapılarak karar verildiğini, uyuşmazlığın adi ortaklık ilişkisi ile ilgili olup olmadığının net olarak ortaya konulup buna göre diğer istinaf nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı def’ilerinin değerlendirilmesi gerekirken, bundan kaçınılmış olmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 11.06.1998 tarihli sözleşme kapsamında alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 33 üncü maddesi,
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 19 uncu maddesi,
3. Aynı Kanun'un 620 ve devamı maddeleri,
4. Aynı Kanun'un 386 ve devamı maddeleri,
5. Dairemizin emsal nitelikteki 07.05.2014 tarihli ve 2014/3156 E., 2014/7037 K., 07.12.2015 tarihli ve 2015/11269 E., 2015/19675 K., 01.11.2016 tarihli ve 2015/17444 E., 2016/12349 K. sayılı ilamları.
3. Değerlendirme
1. 6100 sayılı Kanun'un 33 üncü maddesine göre; hakim, Türk hukukunu resen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada ileri sürülen maddi olayların ve sözleşmelerin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.
2. Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca 11.06.1998 tarihinde akdedilen sözleşmenin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır.
3. Bir sözleşmenin niteliğini, yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tesbitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır (6098 sayılı Kanun md.19)
4. Bu aşamada, Yargıtay Hukuk İşbölümü İnceleme Kurulu tarafından uyuşmazlığın adi ortaklıktan kaynaklanan alacak istemine ilişkin olduğu gerekçe gösterilerek temyiz incelemesini yapmakla Dairemizin görevlendirilmiş olması nedeniyle, adi ortaklık ve sonuca (kâra) katılmalı ödünç sözleşmelerinin hukuki niteliğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
5. Adi ortaklık; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(6098 sayılı Kanun md. 620). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.
6. Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Bu nedenle, her olayda bu unsurların var olup olmadığının araştırılması gerekir.
7. Ancak, adi ortaklığın, bazı komşu hukuksal müesseselerden, özellikle sonuca katılmalı sözleşmelerden ayırt edilmesini sağlayan temel kriterler; müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurudur. Zira, ortaklığa sermaye olarak yalnızca emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulabileceğini öngören 6098 sayılı Kanun'un 623 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmünün karşıt anlamına (argumentum a contrario) başvuran Türk doktrininde, ortaklığa sermaye olarak salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağı, müşterek amacın ve sonuçta adi ortaklığın varlığından söz edebilmek için bütün ortakların hem kazanca ve hem de zarara katılmalarının gerekli olduğu görüşü egemendir. Ayrıca, ortakların müşterek amaca ulaşmak için birlikte çaba sarf etmek konusunda yükümlülük altına girmeleri, adi ortaklığın varlığı bakımından zorunludur. Bu unsur ortaklık sözleşmesinin içeriğinde mutlaka yer almalıdır(Prof. Dr. Nami Barlas, Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, 3 üncü Baskı, İstanbul 2012, s. 25-40).
8. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde ise; ödünç veren, ödünç verdiği kuruluşa ortak olmaksızın, faiz yerine bu kuruluşun kârından belirli bir pay alır. Bu sözleşme ile ödünç veren, bir miktar paranın veya diğer bir misli şeyin mülkiyetini belirli bir amaçla kullanılmak üzere ödünç alana devretmeyi; ödünç alan da ödünç verene bu kullanımdan elde edeceği kazanımdan bir pay vermeyi ve süre sonunda aynı nevi ve miktardaki şeyi geri vermeyi yüklenirler. Ödünç alanın, karşılık olarak sonuçtan pay vermeyi yüklenmiş olması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin karakteristik bir özelliğidir.
9. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi; niteliği gereği karma bir sözleşme değil, ödünç sözleşmesinin özel bir türüdür. Bu sözleşmeyi diğer ödünç sözleşmelerinden ayırt eden temel esaslardan ilki, amaç unsurudur. Yani, bu işlemde ödünç alan aldığı parayı işletmek, yani kâr getiren bir faaliyette kullanmakla yükümlüdür. Oysa, ödünçte böyle bir zorunluluk yoktur. İkinci farklılık ise, kârdan pay alma unsurudur.
Diğer bir anlatımla, ödünç alan giriştiği faaliyetten elde ettiği kârın bir kısmını ödünç verene vermelidir.
10. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini, özellikle müşterek amaç unsuru birbirinden ayırt eder. Sonuca katılmalı ödünçte, müşterek amaç takip edilmemesi önemli bir ayırt edici unsurdur. Gerçekten de ödünç veren şahsi bir amacı, yani kendi sermayesine iyi bir geliri amaçlamakta, yoksa taraflar müşterek bir amaç takip etmemektedirler.
11. Bundan başka, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini birbirinden ayırmada bazı emareler de söz konusudur. Bunlardan en önemlisi, hukuksal ilişkiye nakti edimi ile katılan kişinin zarara katılıp katılmamasıdır. Şayet, bir zarara katılma söz konusu ise, adi ortaklık, aksi takdirde sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığından sözedilir.
12. Keza, adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz.
Ancak, ödünç verene denetleme yetkisi tanınması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin hukuksal yapısına ters düşmez. Bu nedenle, sadece denetleme yetkisi tanınan hallerde, bu yetki sınırlı ise sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığı düşünülebilir. Buna karşılık denetleme yetkisi geniş ise, özellikle bu yetki yanında yönetim yetkisi de tanınmış ise, bu durumda adi ortaklık lehine bir belirtiden söz edilebilir.
13. Yapılan açıklamalar ve 6098 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesinin birinci fıkrası ışığında taraflarca imzalanan 11.06.1998 tarihli sözleşme incelendiğinde; sözleşmenin konusunun davalı ile davacı arasında ortak olarak; davalı adına ve davalının ortak girişim olarak aldığı işlerin nasıl yapılacağı olduğu, 1 inci maddesinde adı geçen üç inşaatı davalının tek başına yürüteceği, 2 nci maddesinde davalının almış olduğu hakkedişlerden (tenzilat düşülmeden) KDV hariç %2,5’unu davacıya ödeyeceğini taahhüt ve teminat senedinde garanti altına alınmış 3 üncü maddesinde adı geçen ihaleler ile ilgili harcanan ihale ve sözleşme giderlerinin ortak olarak karşılanacağı, 4 üncü maddesinde ise davalının davacıya 100.000.000.000 TL güvenlik senedi vereceği, işin bitiminde güvenlik senedinin davalıya iade edileceği kararlaştırılmıştır.
14. Buna göre, sözleşme maddelerinin hep birlikte yorumlanmasından; sözleşmenin müşterek amaç ve müşterek amaç için birlikte çaba unsurunu içermediği, davacının yükümlülüğünün ihale ve sözleşme giderlerini ortak olarak karşılamakla sınırlı olduğu, buna karşılık inşaat işlerini tek başına yürütecek olan davalının almış olduğu hakkedişlerden (tenzilat düşülmeden) KDV hariç %2,5’unu davacıya ödeyeceği, dolayısıyla taraflarca akdedilmiş olan sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olmadığı açıktır. Diğer bir anlatımla, sözleşme; sonuca (kâra) katılmalı ödünç sözleşmesidir ve buna bağlı olarak uyuşmazlıkta 6098 sayılı Kanun'un ödünç sözleşmesine dair hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
15. Somut olayda; davacı taraf, davalının sözleşmenin 2 nci maddesi ile belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürmüş, davalı taraf ise sözleşmenin hükümsüz olduğunu savunmuştur. Esasen, davalının sözleşmeden kaynaklanan parasal yükümlülüğünün bir bölümünü ödediği, davacı tarafın da kabulündedir.
16. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan 10.02.2020 tarihli ek bilirkişi raporunda "... taraflar arasında yapılan sözleşme kapsamında, dava dilekçesinde talep edilen bakiye alacak bedeli ile ilgili olarak, Sinop-Erfelek-Karasu Ovası Sulaması İnşaatı işi ile ilgili olarak, bakiye alacağının 133.103,41 TL, Diyarbakır Hava Meydanı Terminal Binası ve Apron Tevzii ile Otopark Yapımı İnşaatı işi ile ilgili olarak bakiye alacağının 4.340,90 TL ve Şanlıurfa (GAP) Uluslararası Havaalanı İnşaatı işi ile ilgili olarak bakiye alacağının 2.712.942,34 TL olmak üzere toplam 2.850.386,65 TL olacağı, 11.06.1988 tarihli sözleşme kapsamında yukarıda belirtilen 3 adet işin yer aldığı, diğer şirketlerin aldığı işlerin sözleşme kapsamında olmadığı, dosyada, davalı gerçek kişiler yönünden muvazaa iddiasını gösterir herhangi bir maddi delilin bulunmadığı görüş ve kanaatine varıldığı" belirtilmiş olup, rapor taraflar arasındaki sözleşme kapsamında denetime ve hüküm vermeye elverişli olmakla, yine taraflar arasındaki sözleşme kapsamındaki işlerden Şanlıurfa (GAP) Uluslararası Havaalanı İnşaatı işinin kesin kabul tutanağının 21.11.2012 tarihinde düzenlendiği ve 16.01.2013 tarihinde onaylandığı dikkate alınarak, davacının sözleşme kapsamında talep ettiği alacak yönünden açılan davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı anlaşılmaktadır.
17. Buna göre, İlk Derece Mahkemesince; taraflar arasındaki ilişkinin sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi olduğu gerekçesiyle karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı ise de, karar sonucu itibariyle doğru bulunduğundan, Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması ve İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanması gerekir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı tarafın gerekçeye yönelik temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
20.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.