"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/248 E., 2023/10 K.
Mahkeme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; davalı ile dava dışı şirket arasındaki özel hukuktan kaynaklı 11.05.2005 tarihli sözleşme gereğince "...." isimli yatın satışının dava dışı şirket tarafından gerçekleştirildiğini, davalı tarafça, fon zararına neden olunduğu gerekçesiyle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (6183 sayılı Kanun) uyarınca takip ve tahsil işlemlerine başlanılmış ise de sınırları ve kapsamı kanunen belirlenmiş olan fon zararı kapsamına tek taraflı işlemle alınarak takip başlatılamayacağını, müvekkillerinin dava dışı şirketin yönetim kurulu üyesi olduklarını, şirketten tahsilat yapılamadığından bahisle şirketin kanuni temsilcisi olduğu iddia olunan müvekkilleri aleyhine başlatılan takibin haksız olduğunu, fon alacağı vasfı taşımadığından 6183 sayılı Kanun kapsamında takip başlatılamayacağını, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Alacaklarının Takip ve Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğinin 4. maddesinde, kamu alacağı vasfı taşıyan alacakların neler olduğunun tahdiden sayılmış olduğunu, dava konusu alacağın bu kapsama girmediğini ileri sürerek; takip nedeniyle müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; dava hak düşürücü süre içinde açılmadığından alacağın kesinleştiğini, Başbakanlık Teftiş Kurulunca düzenlenen 11.03.2010 tarihli raporda; davalıya devredilen .... A.Ş.ye ait ... isimli yatın satışı için dava dışı kamu borçlusu şirkete ödenen 217.350 USD komisyon bedelinin haksız olup şirketten tahsili gerektiğinin belirtildiğini, 26.08.2011 tarihli Başkanlık oluru ile ödeme tarihinden 15.09.2011 tarihine kadar faiz dahil 793.228,00 TL'nin tahsili için takibe başlanıldığını, şirketin malvarlığının fon alacağını karşılayacak düzeyde bulunmadığının anlaşılması üzerine 6183 sayılı Kanun'un 35. maddesi uyarınca kanuni temsilci olan davacılar aleyhine takibe başlanılarak 04.01.2012 tarihli ödeme emirlerinin düzenlendiğini, alacağın 6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilmesinin mümkün olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
1. Davanın açıldığı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.04.2015 tarihli kararıyla; İstanbul İdare Mahkemesi görevli olduğu gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine karar verilmiş; karara karşı, davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 27.09.2016 tarihli ilamıyla;" Davanın yasal dayanağını 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesi oluşturmaktadır. Ödeme emrinin iptaline yönelik bu dava "menfi tesbit" niteliğinde olup, maddede belirtilen "Böyle bir borcu olmadığı", "kısmen ödendiği" veya "zamanaşımına uğradığı" yönündeki iddalarına dayanılması gerekmekte olan bu nitelikteki davaların adli yargıda görülmesi gerekmektedir. Somut olayda dava, 07.07.2014 tarihinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığından Mahkemece davanın görev yönünden reddi ile görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir." gerekçesiyle, karar bozulmuştur.
3. Görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine dosyanın gönderildiği Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu alacağın davalı Kurumun özel hukuk tüzel kişisi sıfatıyla akdettiği bir eser sözleşmesinden kaynaklandığı, alacağın fon alacağı kapsamında ve 6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilebilecek alacaklar arasında bulunmadığından icra takibi yapılamayacağı, bilirkişi raporunun da bu yönde olduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile davacıların 6183 sayılı Kanun kapsamındaki icra takibi nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; bilirkişi raporunun tebliğinin usulsüz olup hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, dava açma süresinin geçtiğini, fon zararının kamu alacağı niteliğinde olduğunu, yönetim kurulu üyesi olan davacıların sorumluluğunun bulunduğunu, nisbi vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Değerlendirme
Uyuşmazlık, davacılar aleyhine, davalı tarafça fon alacağı olduğu iddiasıyla 6183 sayılı Kanun kapsamında başlatılan takip nedeniyle gönderilen ödeme emrinden borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 27. maddesinde belirtilen hukuki dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
2. Kamu düzeni ile ilgili olan bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Yargılamanın hukuka uygun ve sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunmanın özgürce ileri sürülebilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, öncelikle tarafların yargılamadan haberdar edilmeleri ile mümkündür. Davanın tarafları ile vekillerinin davaya ilişkin işlemleri öğrenebilmesi için, tebligatın davanın taraflarına usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin kendilerine bildirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tarafların hukuksal hakları kısıtlanmış olur.
3.Yukarıda yer verilen bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Dairece verilen 20.11.2024 tarihli geri çevirme kararı üzerine Mahkemece, bilirkişi raporunun tebliğ edildiği davalı vekili Avukat ... ile dosyada vekaletnamesi bulunan davalı vekili Avukat ...'ın UETS hesaplarının incelenmesi sonucu farklı kişiler olduğunun belirtildiği; bu itibarla, Mahkemece de hükme esas alınan 25.12.2022 tarihli bilirkişi raporunun davalı vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği ve savunma hakkının kısıtlandığı anlaşılmakla, usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
4. Bozma sebebine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
V.KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan Mahkeme kararının 6100 sayılı Kanun'un Geçici 3. maddesi atfıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun(1086 sayılı Kanun) 428. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
2. Bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
1086 sayılı Kanun'un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,12.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.