"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Kocaeli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu kaydının hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazminine ilişkin asıl ve birleştirilen davalarda yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda,
Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgili olup temyiz kesinlik sınırı belirlenirken dava konusu edilen alacağın değeri dikkate alınır. Belirsiz alacak davası, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının, yahut değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde davacının asgari bir miktar ya da değer belirtmek suretiyle açabileceği dava çeşididir.
Alacak miktarı davanın başında belirli olmayıp, dava değeri olarak gösterilen miktar asgari tutar olduğundan kural olarak belirsiz alacak davası sonucunda verilen kararın niteliği gereği temyiz yolunun açık olduğu kabul edilmelidir.
4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan tazminat davaları da, dava açıldığı tarihte tazminat miktarının davacı tarafça tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmadığından, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 107 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca belirsiz alacak davası niteliğinde olup, davacıların dava dilekçelerinde açıkça 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesine göre belirlenecek tazminatı talep ettikleri de gözönünde tutulduğunda, ret kararının temyiz kesinlik sınırının altında kaldığından söz edilemeyeceğinden, 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen miktar itibarıyla kesinlik sınırına bakılmaksızın temyizinin olanaklı bulunduğu kabul edilmelidir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmekle, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının murisi ...’in 21.04.1950 tarihli ve 213 sıra nolu 130.498 m² alanlı ... Mahallesinde bulunan taşınmazın maliki olduğunu, bu taşınmazın 1960 yılında kadastro esnasında ... Mahallesi 481 ada 2 parsel numaralı 76.768 m² alanlı parsele revizyon gördüğünü, bu parsel ve etrafında bulunan parsellere itiraz edildiğini; ancak uzun yargılamalardan sonra Kocaeli Kadastro Mahkemesinin 2010/3 Esas, 2012/58 Karar sayılı kararıyla bahsedilen parselin ... mirasçısı olarak ½ oranında davacı adına tesciline karar verildiğini, verilen bu kararın Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2013/25479 Esas, 2014/4369 Karar sayılı kararı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verilerek kesinleştiğini, kök 21.04.1950 tarihli ve 213 sıra No.lu tapunun alanı 130.498 m² iken tapulama sonucu oluşan revizyon gören parselin alanının 76.768 m² olduğunu, yani arada 53.730 m² kayıp bulunduğunu, malikin bu alanı artık alamayacağının yukarıda bahsedilen kesinleşen karar ile belli olduğunu, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine göre tapunun tutulmasında devletin kusursuz sorumluluğu bulunduğunu belirterek belirlenecek bedelinin davalı Hazineden faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.
2. Davacılar vekili birleştirilen dosyanın dava dilekçesinde; davacıların asıl davanın dava dilekçesinde bahsedilen 130.498 m² alanlı taşınmazın maliki ...’in 1/6 oranında mirasçıları olduklarını, ...’in ...’ın eşi ...'nin 3 evlatlığından bir tanesi olduğunu, ...’ün diğer evlatlığı ...’in tek mirasçısı olduğunu, ...’ün ise ...’ün torunu ve tek mirasçısı olduğunu, ...’ın 3/6 hisseli miraçsı ... adına daha önce Kocaeli 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/95 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını açılan bu davanın bahsedilen dosya ile birleştirilmesine, belirlenecek tazminat bedelinin faiziyle ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın, ...’in maliki olduğu 21.04.1950 tarihli ve 213 sıra numarasında kayıtlı 130.498 m² alanlı tapu kaydına göre değil Temmuz 929 tarih 109 Cilt 30-37 sıra numaralı tapu kaydına göre tahdit ve tespitinin yapıldığını ve Kadastro Mahkemesinin 24.02.2014 tarihinde kesinleşen 2010/3 Esas, 2012/58 Karar sayılı kararı ile kesinleşerek tespit gibi tescil edildiğini, ayrıca davacı tarafın iddia ettiği gibi kadastro tahdit ve tespitine esas alınan tapu kaydının kadastro tespitinde hesaplanan alanın kıyaslanarak, alanın az olduğu gerekçesi ile tazminat davası açmanın doğru olmadığını, çünkü Medeni Kanun öncesi oluşmuş ve zabıt tapu kaydı diye adlandırılan tapu kayıtlarının oluşturulma teknikleri itibarıyla genel olarak hududa itibar edildiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile Kocaeli Kadastro Mahkemesinin 2010/3 Esas, 2012/58 Karar sayılı ve 24.02.2014 tarihinde kesinleşen kararında bu taşınmazın 76.768 m² olarak tespit edildiği doğru olan alan hesabının bu olduğu; zira Medeni Kanun öncesi oluşmuş, zabıt tapu kaydı diye adlandırılan tapu kayıtlarının oluşturulma teknikleri itibarıyla genel olarak sınırlara itibar edilerek oluşturulduğu, bu sınırların muhtar, mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarıyla tespit edildiği, ölçümlerinin yapılmadığı, gerçek miktarların kadastro çalışmalarıyla tespit edildiği, bu sebeple önceki zabıt tapulardaki miktarın kadastro uygulaması sonucunda azaldığından bahisle tazminat davası açılamayacağı, ayrıca adına tescile karar verilen kök murislere ilişkin mirasçılık belgelerinin davacılar tarafından dosyaya ibraz edilmediği ve bu kişiler ile aralarında bağ olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde, Kocaeli Kadastro Mahkemesinin 2010/3 Esas, 2012/58 Karar sayılı dosyası içerisinde bulunan fen bilirkişisi raporlarında kök tapu olarak "21.04.1950 tarihli ve 213 sıra No.lu ve 130.498 m² alanlı olarak" bahsedildiğini; ancak daha sonra dosyayı tekrar incelediklerinde ...'ın 1953 yılında ölmesi sonucu mirasçıları tarafından intikal yaptırıldığını, intikal sonucu tapunun cilt 245, sahife 94, sıra 30, tarih 05.04.1954 sayılı tapu kaydına gittiğini tespit ettiklerini, tapu kaydına göre davacıların miras bırakanları olan 2/4 oranında ... kızı ...'a, 1/4 hissenin ... kızı ...'a, 1/4 hissenin ise ... adına tescil edildiğini, parselin ... Mahallesi 481 ada 2 parsele revizyon gördüğünün anlaşıldığını, tedavül kaydında ... adına olan tapu kaydının ölümü ile 1954 tarihinde intikal ettiği ve o tarihteki mirasçıları 2/4 oranında ... kızı ...'a, 1/4 hissenin ... kızı ...'a, 1/4 hissenin ise ... adına tescil edildiği, parselin ... Mahallesi 481 ada 2 parsele revizyon gördüğünün yazılı olduğunu, dosyaya sunulan ...'ın veraset ilamında kök muris ... T.C. No.lu ... ve ... oğlu, 1885 doğumlu ...’ın miras meselesi 743 ve 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 1 inci ve 17 nci maddesi gereğince mirasçılık ve mirasın geçişi , miras bırakanın ölüm tarihindeki yürürlük hükümleri göz önünde bulundurularak, miras meselesi (6) pay kabul edildiği, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin (743 sayılı Kanun) yürürlüğe girmesinden önceki döneme ait tapu kayıtlarının tutulmasından doğan zararlardan devletin kusursuz sorumluluğunun 743 sayılı Kanun'un 917 nci maddesine göre (4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi) bulunduğu ve tam olduğuna dair Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 15.03.1944 tarihli ve 1943/13 Esas, 1944/8 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararının mevcut olduğunu, İçtihatı Birleştirme Kararlarının uyulması zorunlu kararlardan olduğunu, öte yandan dayanak 1954 tarihli tapu kaydı 1929 yılında Kocaeli Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından aynen taksime tabi tutularak oluşturulduğunu, Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra ki tarihte yargı kararı ile oluşturulan kök tapu kaydının kadastro sırasında eksik uygulandığını, aynı konuda Kocaeli Kadastro Mahkemesinin 2010/3 Esas, 2012/58 Karar sayılı dosyasında eksik kalan tapu kaydı ile ilgili Kocaeli 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/62 Esas, 2020/172 Karar sayılı dosyasında davanın kabulüne karar verildiğini, dosyanın istinaf aşamasında olduğunu beyan ederek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince yerinde yapılan keşifle alınan fen bilirkişi raporunda, tapulama tutanağına göre eski kayıtlarda 130.498 m²lik alanın tesis kadastrosu sırasında yapılan ölçümde 76.768 m²lik alana denk geldiği ve bu alana eski tapunun uygulanabildiği, bu durumda davacıların kök murislerinin davaya konu taşınmazın tesis kadastrosu (tapulama) çalışmalarındaki ölçüme göre kaybı olmadığı anlaşıldığından istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde, davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, kararın kesin olmadığını, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ve Yargıtay içtihatlarına göre tapu sicilinin tutulmasından devletin sorumlu olduğunu, tapu kaydının eksik uygulandığını, tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4.4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5.4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1.Kocaeli ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 481 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 05.04.1954 tarihli ve 30 sıra numaralı tapu kaydına dayanılarak kadastro tespitinin yapıldığı, tespite dayanak tapu kaydının batı sınırının lebi derya okuduğu, bu sınıra kadar tespitin devamı halinde haritanın şekline ve ebatlarına riayet edilmemesi gerekeceği, kalan arazinin ... Belediyesine ait olduğunun Temmuz 1315 tarih ve cilt 75/496 sıra numaralı tapu kaydından anlaşıldığı belirtilerek tapu kaydındaki miktara değil sınırlara itibar edildiği, bu tespite karşı dava dışı 3. şahıslar tarafından eldeki davanın davacıları, ... Belediyesi ile ... vd. aleyhine Kadastro Mahkemesinde açılan davanın Mahkemenin 2010/3 Esas, 2012/58 Karar sayılı kararı ile reddedilerek eldeki davanın davacıları yönünden tespit gibi tesciline karar verilmek suretiyle neticelendiği anlaşılmıştır.
2.Dava konusu taşınmazın tapu kaydının ilk tesis tarihinden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte tapu kayıtlarının oluşumuna esas belgeler de getirtildikten sonra yapılacak inceleme sonucu tapu kaydının tesisi ile tedavüllerinde yüzölçümü değişikliği olup olmadığı, yüzölçümü değişikliği var ise sahih esasa dayanıp dayanmadığı denetlenip davacının dayandığı tapu kaydının batı sınırının lebi derya okuması nedeniyle revizyon gördüğü alandan itibaren lebi derya hududuna kadar olan tüm taşınmazların kadastro tutanak örneklerinin ve kadastro sonucu oluşan tapu kayıtlarının, tapu kayıtları mahkeme kararı ile oluştuysa buna ilişkin belgelerin getirtilerek bu taşınmazlara ilişkin tespitin kesinleşme tarihi ile tazminat davasının açıldığı tarih dikkate alındığında zamanaşımı süresinin geçip geçmediğinin değerlendirilmesi ve batı hududunda kalan komşu taşınmazların yüzölçümü gözetilerek davacının dayanağı tapu kaydının başka kişiler adına tespit ve tescil edilen taşınmazların içinde kalıp kalmadığının tespiti yapıldıktan sonra dava konusu taşınmaza komşu parsel maliklerine tapu iptali ve tescil davası açmak suretiyle tapu kaydından eksik kalan miktarı tamamlayıp tamamlayamayacağı hususları da dikkate alınarak 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi koşullarının oluşup oluşmayacağı araştırılmaksızın hüküm kurulması bozmayı gerektirir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Davacılardan peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
02.03.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.