Logo

5. Hukuk Dairesi2022/5612 E. 2023/1112 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının iptali ve tesciline ilişkin talepten feragat edilmesinden sonra, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi uyarınca tazminat istenmesi üzerine zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazlarının değerlendirilmesi uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazların 1957 yılında yapılan kadastro çalışmaları ile orman sınırları içerisinde kaldığının tespit edilmesi, davacıların kadastro tutanaklarına karşı 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun öngördüğü 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde itiraz etmemeleri ve 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca açılması gereken tazminat davası için de 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

KARAR : Düzeltilerek esas hakkında verilen karar

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu kaydının iptali ile davacı taraf adına tesciline mümkün olmadığı takdirde, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.

Davacılar vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14.02.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.

Duruşma günü davalı Hazine vekili Avukat ... ve davacılar vekili Avukat ... geldi, ihbar olunanlar duruşmaya katılmamışlardır.

Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.

Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin kök murisi ... oğlu ...'in 21 Temmuz 359 tarih, 27 sıra numaralı, K. Evvel 335/6044 tarihli ve 27 sıra numaralı I. Sani 336/6227 tesis tarihli 76 sıra numaralı 5 Haziran 334/2013 tesis tarihli 3 sıra numaralı K. Sani 92/187 tesis tarihli ve 36 sıra numaralı K. Sani 927/513 ve 37 sıra numaralı ve 07.02.1935 tarih ve 7 sıra numaralı zabıt tapu kayıtları dahilinde satın aldığını, ancak kayıtların tedavül görmediğini 06.03.1947 tarih ve 118 yevmiye numarası ile Sarıyer ilçesi zabıt defterine murisi adına kayıtlı alanın ... adına tescil edildiğini, 1956 yılında yapılan tapulama çalışmalarında müvekkillerinin murisine ait olan 07.02.1935 tarihli ve sıra numaralı ve diğer belirtilen zabıt tapu kayıtları uygulanmayarak 1957 yılında İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, ... Mahallesi, 849 ada, 1 parsel, 849 ada, 57 parsel, 849 ada, 60 parsel, 896 ada, 1 parsel, 957 ada 3 parsel ve 899 ada, 60 parsel sayılı taşınmazların ... adına tescil edildiğini, bu parsellerin dava konusunu oluşturduğunu, 1957 yılında ... adına tapu kütüğünde yapılan tescil işleminin yolsuz tescil hükmünde olduğunu belirtilerek Hazine adına tescil edilen, İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, ... Mahallesi, 849 ada 1 parsel, 849 ada, 57 parsel, 849 ada, 60 parsel, 896 ada, 1 parsel, 957 ada 3 parsel ve 899 ada, 60 parsel sayılı taşınmazların Hazine adına olan tapu kayıtlarının iptali ile verâset ilâmına göre hisseleri oranında müvekkilleri adına tapuya tesciline, tescil taleplerinin kısmen veya tamamen uygun bulunmaması hâlinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 inci maddesi gereğince taşınmaz değerinin tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 15.000,00 TL maddi tazminatın faizi ile davalıdan tahsiline, karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; derdestlik, zamanaşımı ve husumet itrazlarının olduğunu belirtmekle dava konusu, İstanbul ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 849 ada, 1 parsel, 896 ada, 1 parsel, 957 ada, 3 parsel ve 899 ada, 60 parsel sayılı taşınmazların 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun'a (6771 sayılı Kanun) istinaden Maliye Hazinesine 27.01.1960 yılında ipka edildiğini, tescili talep edilen taşınmazların Sarıyer ilçesi, ... Mahallesinde değişik mahallerde yer aldığını, taşınmazların bir kısmının 2/B kapsamında orman alanında yer aldığını, nitekim taşınmazların 6771 sayılı Kanun'a dayalı olarak müvekkili idare adına tescil edilmiş olduğundan, Milli Savunma Bakanlığı adına tahsisli güvenlik alanı içerisinde yer aldığını, taşınmazların 1956 yılında yapılan kadastro tespiti ile Hazineye intikal ettiğini, davacılar tarafından kadastro tespitine itiraz yargı yoluna başvurulmadığını, kadastro uygulamasına da itiraz edilmediğini, kesinleşmiş kadastro tutanakları üzerinden davacıların dava konusu taşınmazların tesciline ilişkin taleplerinin hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu beyan ederek, davacıların taşınmazların tescili yahut tazminatına ilişkin talepleri hukuksal dayanaktan yoksun olduğundan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile tapu iptali ve tescil istemi yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, tazminat istemi yönünden davanın ise reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; devletleştirilen tüm ormanların hak sahiplerinin bir sene içerisinde hak iddia etmediklerini tüm tazminat ve mülkiyet haklarını kaybedeceklerine dayanarak davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, takdir edilen vekâlet ücretinin hatalı hesaplandığını, yerel mahkemece verilen kararın müvekkiline ait toplam 341.353,19 m² ve mahkemece 597.368.082,50 TL değer biçilen arazinin hiçbir karşılık ödenmeksizin bilâ bedel devlete terk edilmesi ve müvekkilinin 341.353,19 m² arazisinden hiçbir hak talep edemeyeceği şeklinde hüküm kurulmasının hatalı olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu İstanbul ili, ... ilçesi, ... Mahallesinde 1957 yılında yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında 849 ada 1 parsel sayılı taşınmazın antik kale ve tarla vasfıyla, 896 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman ve 3 adet ahşap kışla vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edildiği, 957 ada 3 parsel sayılı taşınmazın ise dava dışı gerçek kişiler adına tespit edilmiş ise de, Orman İdaresi tarafından açılan tespite itiraz davası sonucu 2013 yılında hükmen orman olarak tescil edildiği; 849 ada 57 No.lu parselin, 849 ada 48 No.lu parselin ifrazından oluştuğu, kök 48 No.lu parselin 1957 yılında orman olarak tespit ve tescil edildiği, 849 ada 60 No.lu parselin 849 ada 58 No.lu parselin ifrazından, 58 No.lu parselinde 48 No.lu parselin ifrazından oluştuğu, kök 48 No.lu parselin 1957 yılında orman olarak tespit ve tescil edildiği, 899 ada 60 No.lu parselin 899 ada 11 No.lu parselin ifrazından oluştuğu, kök 11 No.lu parselin de 1957 yılında yapılan çalışmalarda orman olarak tespit ve tescil edildiği, davacılar vekilinin kök murisi ... oğlu ...'in 21 Temmuz 359 tarih, 27 sıra numaralı, K. Evvel 335/6044 tarih ve 27 sıra numaralı I. Sani 336/6227 tesis tarihli 76 sıra numaralı 5 Haziran 334/2013 tesis tarihli 3 sıra numaralı K. Sani 92/187 tesis tarihli ve 36 sıra numaralı K. Sani 927/513 ve 37 sıra numaralı ve 07.02.1935 tarih ve 7 sıra numaralı zabıt tapu kayıtlarının yörede yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında revizyon görmediği belirtilerek eldeki davayı açtığı ve dava konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini, mümkün olmadığı takdirde 4721 sayılı Kanun 1007 nci maddesi uyarınca tazminini talep ettiği, 11.01.2021 tarihli beyan dilekçesi ile tapu iptali ve tescil talebinden feragat ettikleri, tazminat talebi yönünden yargılamaya devam olunduğu, yapılan incelemede; dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede 3116 sayılı Kanun hükümleri gereğince yapılan orman kadastrosunun 1938 yılında ilan edilerek kesinleştiği, dava konusu 849 ada 57 ve 60 No.lu parseller ile 896 ada 1 parsel, 957 ada 3 No.lu parsel ve 899 ada 60 No.lu parselin kesinleşen orman tahdidi içinde bulunduğu ve orman niteliğinde olduğu, 849 ada 1 No.lu parselin ise antik kale ve tarla vasfıyla Hazine adına tescilli bulunduğu, sonradan yörede yapılan 1744, 2896 ve 3302 sayılı Kanun çalışmaları ile orman niteliğinde olan taşınmazların tahdit dışına çıkarılmadığı anlaşılmakta olup, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kadastro tutanaklarında belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere, tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz ve aynı Kanun'un 12 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybeder hükümleri gözetildiğinde, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı anlaşılmakta olup, arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan hukukî değerini yitiren tapu kaydına dayanılarak tazminat talep edilmesi mümkün olmadığı gibi, tapunun hukuki değerini yitirdiği 1957 yılından davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden tazminat koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesine ilişkin ilk derece mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13 üncü maddesinin (4) üncü bendi uyarınca, maddi tazminat istemli davaların tamamen reddi durumunda tarifenin ikinci kısımının ikinci bölümüne göre vekâlet ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerekirken, davalı yararına nispi vekâlet ücreti takdir edilmesi doğru olmadığından hükmün bu husustan düzeltilmesi suretiyle yeniden esas hakkında karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; devletleştirilen tüm ormanların hak sahiplerinin bir sene içerisinde hak iddia etmediklerini tüm tazminat ve mülkiyet haklarını kaybedeceklerine dayanarak davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mülkiyet hakkının zamaaşımı vs. sebeplerle kısıtlanmasının usule aykırı olduğunu, tapu kayıtlarında davacıların hak sahipliği sabit olduğu hâlde yerel mahkemece verilen kararın müvekkiline ait toplam 341.353,19 m² ve mahkemece 597.368.082,50 TL değer biçilen arazinin hiçbir karşılık ödenmeksizin bila bedel devlete terk edilmesi ve müvekkilinin 341.353,19 m² arazisinden hiçbir hak talep edemeyeceği şeklinde hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmı ile de vurgulandığı üzere Devletin kusursuz sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

2. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde; dava terditli olarak açılmış olup, davacının aslî talebi olan tapu iptal tescil talebi yönünden feragat nedeni ile ret kararı verilmiş olup, davalı idare lehine nispi vekâlet ücreti takdir edilmesi gerektiğini, ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

6. 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin 3 üncü fıkrası ve 14 üncü maddesinin 4 üncü fıkrası.

7. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun )146 ncı maddesine (eski 125 inci md.)

8. Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı kararı.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dava konusu 849 ada 57 ve 60 nolu parseller ile 896 ada 1 parsel, 957 ada 3 nolu parsel ve 899 ada 60 nolu parselin kesinleşen orman tahdidi içinde bulunduğu ve orman niteliğinde olduğu, 849 ada 1 nolu parselin ise antik kale ve tarla vasfıyla Hazine adına tescilli bulunduğu, sonradan yörede yapılan 1744, 2896 ve 3302 sayılı Kanun çalışmaları ile orman niteliğinde olan taşınmazların tahdit dışına çıkarılmadığı anlaşılmakta olup, 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kadastro tutanaklarında belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere, tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz ve aynı Kanun'un 12 nci maddenin dördüncü fıkrası gereğince, kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybeder hükümleri gözetildiğinde, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı anlaşılmakta olup, arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan hukukî değerini yitiren tapu kaydına dayanılarak tazminat talep edilmesi mümkün olmadığından tazminat koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde olduğu, kaldı ki; 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 Kanun'un 146 ncı maddesine (eski 125 inci md.) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiş olup buna göre de; yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli kararı nazara alındığında 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan davalar yönünden 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesini etkili hâle getiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra davanın makul süre içinde açılması gerekmektedir. Eldeki dava 31.10.2016 tarihinde açılmış olup makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığından ve davalı Hazine vekili süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğundan ilk derece mahkemesince tazminat istemli davada zamanaşımı süresinin geçtiği yönündeki gerekçesi de isabetlidir.

3. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13 üncü maddesinin 4 üncü fıkrası uyarınca, maddi tazminat istemli davaların tamamen reddi durumunda tarifenin ikinci kısımının ikinci bölümüne göre maktu olarak belirlenmesi gerekirken davalı yararına nispi vekâlet ücreti takdir edilmesi doğru olmadığından tarifenin ikinci kısımının ikinci bölümüne göre vekâlet ücreti maktu olarak belirlenmek suretiyle yeniden esas hakkında karar verilmesi doğrudur.

4. Dava terditli olarak açılmış olup, tapu iptal tescil mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin olup, davacının yargılama sırasında 20.01.2021 tarihli beyan dilekçesinde, tapu iptal tescil talebi yönünden feragat ettiğini, davanın tazminat davası olarak yürütülmesini talep ettiği anlaşılmış olup, terditli taleple açılan davada davalı idare lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi isabetlidir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacıdan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 24.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.