Logo

5. Hukuk Dairesi2023/10703 E. 2024/5367 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydına işlenmiş orman şerhi bulunan taşınmazın devrinden sonra açılan tazminat davasında, alıcının şerhi görerek taşınmazı edinmesinin Devletin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldırıp kaldırmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Tapu kaydına işlenen şerhin aleniyet kazandırdığı ve davacının şerhi görerek taşınmazı satın almasının iyi niyetli ve dürüst davranış olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle davacının uğradığı zarar ile tapu sicil işlemleri arasında nedensellik bağı bulunmadığı gözetilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ: Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1377 Esas, 2023/1110 Karar

ASIL DAVADA DAVACI

BİRLEŞTİRİLEN

ASIL DAVADA DAVALI

BİRLEŞTİRİLEN

KARAR : Esastan ret/Düzeltilerek yeniden esas hakkında verilen karar

İLK DERECE MAHKEMESİ: Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/532 Esas, 2021/749 Karar (Kandıra Asliye Hukuk

Mahkemesinin 2020/310 Esas sayılı dosyası )

Taraflar arasındaki taşınmazın orman tahdidi içinde bırakılması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin asıl dava ile tapu iptali tescil istemine ilişkin birleştirilen davada yapılan yargılama sonunda asıl davanın davalı ... yönünden kabulüne; birleştirilen davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın davalı ... yönünden kabulüne, birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili asıl davanın dava dilekçesinde özetle; davacının... Mahallesi 111 ada 7 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, taşınmazın 15.07.2010 tarihinde kızı Zeynep Okay(Bozkır)'dan devir aldığını, davacının dava konusu taşınmazı edindiğinde üzerinde herhangi bir orman şerhi veya herhangi bir kısıtlama bulunmadığını, taşınmaz üzerinde bulunan şerhin davacının mülkiyet hakkını kısıtladığını, satışını engellediğini belirterek dava konusu taşınmazın davacı adına olan tapu kaydının iptali ile Maliye Hazinesi adına Orman vasfı ile tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile uzman bilirkişiler tarafından hesaplandığında fazla çıkması halinde artırılmak üzere şimdilik (tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere) 10.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Birleştirilen dosya davacısı Orman Genel Müdürlüğü vekili dava dilekçesinde; taşınmazın arazi kadastrosunun ve orman kadastrosu çalışmalarının yapılarak kesinleştiğini, kesinleşen orman kadastrosu sonucunda taşınmazın Örenpınarı Devlet Ormanı sınırları içerisinde kaldığını ve taşınmaz üzerinde orman şerhi bulunduğunu, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğunu ve özel mülkiyete konu olamayacağını beyan ederek taşınmazın orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tescil edilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığından reddini talep ettiklerini, şerhin Orman Genel Müdürlüğü tarafından konulduğunu, idari işlemden kaynaklanan hukuki el atma talebi nedeniyle açılan davanın görülmesinde İdari Yargı görevli olduğunu belirterek davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; davacının açmış olduğu davada taşınmazın mülkiyet hakkının kimde olduğunun tespitinin esas olduğundan davalı idarece kurulan teknik komisyon tarafından tanzim edilecek inceleme raporuna istinaden takip edilecek hukuki sürecin sonucunun beklenilmesi gerektiğini, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğunu, bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerektiğini, davalı sıfatının Hazineye ait olduğunu, Orman Yönetiminin davalı sıfatı bulunmadığını, dava konusu edilen talebin zamanaşımına uğradığını, 10 yıllık süre içerisinde dava açmadıklarını, davacının yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin talebine de itirazlarının olduğunu belirterek husumet, zamanaşımına ilişkin itirazlarının kabulü ile davanın usul yönünden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl davada; tazminat talebinin kabulü ile bedelin davalı Hazineden alınıp davacıya verilmesine, birleştirilen davada davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman vasfıyla Hazine adına kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... davalı ... vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı ... idaresinin vekil ile temsil edilmesinden dolayı avukatlık ücretine hükmedilmesinin kanuna aykırı olduğunu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 36 ncı maddesinden de anlaşılacağı üzere davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğinin açık olduğunu belirterek kararın yalnızca vekâlet ücreti bakımından düzeltilerek onanmasını talep etmiştir.

2. Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın hatalı olduğunu, devletin sorumluluğuna göre açılan tazminat davalarında tarafın Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü olduğunu, açılan tazminat davalarının da taraf olan ilgili idarece değerlendirilmesi gerektiğini, davacı aleyhine Hazine tarafından taşınmazın yolsuz tescil suretiyle edindiğine ilişkin hiçbir dava açılmadığı gibi böyle bir iddia nedeniyle davacının taşınmazının da elinden alınmadığını, maddi olarak bir zarara uğramadığını, davacının iddilarının aksine dava konusu olayda Hazinenin ne kusur ne de kusursuz sorumluluğu bulunduğunu, Orman Genel Müdürlüğünün kötü niyetle hareket ederek orman şerhinden dolayı Hazinenin tazminat davalarıyla muhatap olmasına yol açtığından herhangi bir tazminata hükmedilecek ise bunun Orman Genel Müdürlüğüne yükletilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere kusursuz sorumluluk ilkesi gereği Hazine yasal hasım konumunda kabul edilmişse Hazine aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini, eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak hazırlanan bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu, taşınmaz rayiç bedelinin çok yüksek hesaplandığını belirterek asıl ve birleştirilen dosya hakkında verilen kararın Hazine yönünden kaldırılmasına ya da kararın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu taşınmazın arazi niteliğinde kabul edilmesi ve gelir metoduna göre değerinin tespit edilmiş olması, taşınmazın bulunduğu bölgedeki coğrafi durum ve toprak yapısı itibarıyla kapitalizasyon faiz oranının %4 oranında alınması, taşınmazın konumu ile taşınmazı o bölgedeki diğer taşınmazlardan ayıran özelliklerde gözetilmek suretiyle objektif değer artış oranının % 50 uygulanması sonucu m² birim fiyatının 2019 yılı için 88,92 TL olarak hesaplanmış olmasında isabetsizlik bulunmadığı; ancak 3402 sayılı Kanun gereği birleştirilen davada davacı ... idaresi yararına vekâlet ücreti hükmedilmesi hatalı bulunduğundan vekâlet ücreti yönünden kararı düzelterek yeniden karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi.

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dava konusu... Mahallesi 111 ada 7 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına 08.05.2008 tarihinde "Tamamı orman sınırları içinde” olduğuna dair orman şerhinin konulduğu, dava dışı Halil'in 15.07.2010 tarihinde satış yoluyla, taşınmazı orman olduğunu gösteren şerh ile edindiği anlaşılmaktadır. Buna göre Devlet tapu sicil kaydındaki şerhin tesisini sağlayarak kaydın bu hâli ile değerlendirilmesi gerektiği hususunu aleniyete intikal ettirmiştir. 4721 sayılı Kanun'un 1020 nci maddesinin; "Tapu sicili herkese açıktır. İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez." hükmü nazara alındığında tapunun beyanlar hanesine şerh işlendikten sonra bu şerhi tapuda görmesine rağmen taşınmazı devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi uyarınca dürüst davrandığından söz edilemez. Hâl böyle olunca, ...'dan taşınmazı satın alan ...'nın tapusunun iptali sebebiyle bir zararının oluştuğu kabul edilse bile, bu zararın tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklandığının söylenemeyeceği gibi, zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının varlığından da bahsetmek mümkün olmayacağından, davacının 15.07.2010 tarihinden sonra, orman şerhini görerek taşınmazı satın alması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi bozmayı gerektirir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı ... vekilinin temyiz isteminin kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

02.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi

MUHALEFET ŞERHİ

Dava, taşınmazın orman sınırları kalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007 maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı idare vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin esastan reddine dair hükmünün Dairenin çoğunluk görüşü doğrultusunda bozulmasına karar verilmiş ise de bu görüşe katılmamaktayım. Şöyle ki;

Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesinde, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunun, nitelik itibarıyla kusursuz sorumluluk olduğu hususu gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanıksız olarak tutulmuş olan kayıtlar nedeniyle doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan, tapu kütüğünün oluşumu aşamalarında kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu kuşkusuzdur.

TMK’nın 1007. maddesinde kabul edilip sorumluluğun doğabilmesi için ilk şart, Tapu Sicil Tüzüğü'nün 7. maddesinde sayılan ana ve yardımcı sicillerin Devlet tarafından tutulması için gerekli bir eylem veya işlemin bulunmasıdır. Bildirim yükümlülükleri, sicilin tutulmasına ilişkin araçların korunması, saklanması, kayıtların yazımından önce gerekli araştırmaların yapılması, siciller ile ilgili örneklerin ilgilisine verilmesi, sicildeki bilgilerin eksik ya da yanlış ve eksik çıkartılması gibi hususlar da tapu sicilinin tutulması kavramı içine girmektedir. Devletin sorumluluğundan sözedebilmek için bu kayıtların tutulması sırasında bir hatanın mevcut olması veya gerçeğe aykırı bir sicilin tutulmuş olması gerekir.

Tapu sicilinin tutulması nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasının ikinci şartı bir zararın oluşmuş olmasıdır. Zarar tehlikesi var olmakla birlikte henüz zarar doğmamış ve başka türlü zararın önlenmesi imkanı var ise, ayni hakkını kaybeden veya ayni hakkı sınırlandırılan kişi, tapu kaydının düzeltilmesi davası ile ya da tapu memurunun bir işlemi ile hakkına kavuşabilecekse, zararın doğduğundan söz edilemez. Zararın varlığının kesin olarak anlaşıldığı hallerde Devletin sorumluluğundan söz edilebilecektir.

Yerleşmiş Yargıtay ugulamalarında; kesinleşmiş orman sınırları ya da kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazların tapu kaydı henüz iptal edilmemiş bile olsa, zararın doğduğu kabul edilmektedir. Kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi ya da orman tahdidi içinde kalan taşınmaz için tapu sicilinin yolsuz oluşturulduğu benimsenmektedir.

TMK. Md 1007' ye göre Devletin sorumluluğunun doğabilmesi için meydana gelen zarar ile, tapu sicilinin tutulması arasında illiyet bağının bulunması, ayrıca zarar görenin bu illiyet bağını kesecek derecede bir kusurunun bulunmaması gerekir. Eğer zarar görenin bir kusuru var ve bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise, Devletin sorumluluğundan söz edilemeyecektir.

Bu nedenle davacının tapu kaydındaki 'tamamı orman sınırları içinde kalmaktadır' şerhine rağmen taşınmazı satın almış olmasında davacıya bir kusur yüklenebilecek mi, davacı kötü niyetli sayılabilecek mi, davacı kötü niyetli sayılacak ise, bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta mıdır sorularının cevabı önem taşımaktadır.

Tapu sicilinin tutulmasından doğan Devletin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olduğundan, sorumluluğun ortadan kalkması için illiyet bağının kesildiğinin kanıtlanması gerekir. Burada zararın doğduğu anın tespiti illiyet bağının kesilip kesilmemesi yönünden önem arz etmektedir. Zira davacının tapu kaydındaki “kıyı kenar çizgisi” şerhini görerek ve bilerek taşınmazı satın almış olmasının zararın oluşumuna katkısının bulunup bulunmaması, devletin sorumluluğunun tespiti açısından önemlidir. Bir taşınmazın orman tahdidi ya da kıyı kenar çizgisi içinde kalmış olması ve bu hususların kesinleşmesi ile birlikte talep hakkının doğduğu kabul edilmektedir. Bu sınırlar içinde kalan tapunun iptal edilmiş olması şartı aranmamaktadır. Yani zarar Devletin tapu verdiği bir taşınmazın orman sınırlarına alınmasıyla doğmuş olmaktadır. Zarar doğduktan sonra bu tür bir taşınmazı satın alan davacının zararın doğumunda bir katkısının olduğundan söz edilemez. Zira davacı taşınmazı satın almadan evvel zarar oluşmuştur. Ancak tapu iptal edilmeği için bu tür tapu devrinin önünde bir engel de bulunmamaktadır.

Önceki malikin talep hakkının bulunmadığı bir durumda yeni malik talep hakkı elde edecek olsa ve devir sırf bu amaçla yapılmış olsaydı, davacının eyleminin illiyet bağının kesilmesine neden olduğu kabul edilebilirdi. Zira burada zarar görenin bu eylemi zararın meydana gelmesinin sebebi olarak ortaya çıkmış olacaktı. Zarar görenin eyleminin zararın ortaya çıkmasının bir sebebi halini almadığı durumlarda illiyet bağının kesildiğinden söz edilemez. Çünkü zarar ve sorumluluk zaten doğmuştur.

Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş ... haklardandır. (Anayasa md. 35/1 AİHS ek protokol 1-1) Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi olarak belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebileceği hüküm altına alınmıştır. Bütün bunların yanında mülkiyet hakkı kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Ancak bu sınırlandırma ya da kaldırma gerçekleştirilirken T.C. Anayasa'sının 90/5. maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS hükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30.05.2006 tarihli ve 1262/02 sayılı kararında ifade edildiği üzere "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin..." "...kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği..." bu önlem alınırken başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir denge olması gerektiği... "kişinin kişisel ve haddinden fazla yük taşımak zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı" açıktır. Bir başka ifadeyle kamu yararı mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin menfaati arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.

Devlet tarafından verilen, doğru esasa ve geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yer özel mülkiyet kapsamından çıkarılarak kamu malı niteliğini kazanmakla birlikte, kişinin ya da kişilerin söz konusu tapuya dayalı hakkının yukarıda ifade edildiği gibi hukuki güvenlik ilkesinin sonucu olarak korunması gerektiği muhakkaktır. Aksi düşünce tarzının, devletin, verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, kamu vicdanını yaralaması yanında hukuk devleti ilkesini de zedeleyen bir tutum oluşturacaktır.

Somut olayda davacı ... sınırları içerisinde bulunan taşınmazı satın almış ve eldeki davayı açmış, mahkemece dava kabul edilmiştir. Yukarıda açıklamış olduğum nedenlerden dolayı davanın kabulü gerektiği ve bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması görüşünde olduğumdan çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 02.05.2024