Logo

5. Hukuk Dairesi2023/1308 E. 2023/8084 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin zamanaşımı def'i.

Gerekçe ve Sonuç: Mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içerisinde dava açılmamış olması ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarihli kararından sonra makul sürenin de geçmiş olması gözetilerek, Hazine yönünden davanın zamanaşımından reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/1617 Esas, 2022/1191 Karar

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2017/167 Esas, 2020/371 Karar

Taraflar arasındaki tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince zamanaşımı ve aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; muris ... oğlu ...'nun muhacir olarak Antalya iline 1924 yılından sonra gelerek yerleştiğini, kendisine Antalya ili, ... Nahiyesi ... Mevkiinde tapunun 243 sayfasında kayıtlı geldisi olan 35 dönüm taşınmazın tahsis edildiğini, haricen öğrenilen bilgide taşınmazın 32,275 m²lik kısmının sahte vekâlet ve oluşturulan sahte kayıtlarla satış gösterilmek suretiyle bilmediği kişiler adına tescil edildiğini, kalan 2725 m²nin tapu kayıt dışı kaldığını, yeni oluşturulan tapu kayıtlarında davacılar ilgili olarak görünmediğinden kendilerine tapu dairesi tarafından bilgi verilmediğini, oluşturan tapu kayıtlarına ulaşma imkanı olmadığını, tapu sicillerinin tutulmasından Devletin sorumlu tutulacağı iddiasıyla, Antalya ili ... Nahiyesi ... Mevkii tapunun 243 sayfasında kayıtlı, tapu kütüğü 93/115 cilt 124 no Mayıs 1939 nolu taşınmazın güncel kayıtlarının tespitine, tescil harici kalan kısmının tespiti ile ayrı bir tapu kaydı oluşturulup oluşturulmadığının tespitine, sahte evrak oluşturulmasından kaynaklanan zararın tespiti ile şimdilik 1.000 TL alacağın davalıdan tazmin ve tahsili ile kayıt dışı kalan 2725 m²sinin davacıların murisi ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın 10 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığını, dava konusu olayda 46264 ada 1 parsel sayılı satış senedinde 1260/148100 arsa paylı 7. kat ve 28 nolu parsel ve daha pek çok parselin hayatın olağan akışına aykırı olarak son derece cüzi miktarlarda ödenen meblağlar ile davacı adına tescil edildiğini, davalı kurumun hukuka aykırı bir eylemi olmadığını, davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, dava konusu olayda zararın "Osmanlı tapu tahrir kayıtlarında" göre tespit edilmiş taşınmazın hak sahibinden satın alan davacı şahısların miktar fazlası nedeniyle iptal edilen taşınmazların bedelinin Hazineden tazmin talebine ilişkin olduğunu, zararın olduğu kabul edilirse dahi uğranılan zararın tapu tahrir belgesine dayanarak taşınmazı bedel karşılığı devreden hak sahibinden istenilmesi gerektiğini ileri sürerek davanın usul ve esastan reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın zamanaşımı ve aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece eksik araştırma ve inceleme sonucunda hukuka aykırı bir karar verildiğini, tahkikat aşamasının bitmediğini, araştırmaların devam ettiğini, taşınmazın davacıların üst soyu ...'ya ait olmadığı anlaşıldığından davacıların üst soyuna verilen taşınmazı tespit edip davayı ıslah edeceklerini bildirdiğini, yazışmalar sonucunda davanın ıslah edileceğini, müzekkere cevabının gelmediğini, bilirkişi raporunun eksik kaldığını, rapora itirazların değerlendirilmediğini, vekâletnamenin sahteliği yönünde inceleme yapılmadığını, raporun eksik olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesince toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacıların dayandığı 05.11.1932 tarihli 13 sıra nolu tapu kaydının iskanen ... oğlu ... adına tescil edildiği, 27 Mayıs 1939 tarihli 124 sıra nolu (cilt 93, sayfa 115) nolu tapu kaydı ile ... oğlu ...'a bedel karşılığında satıldığı ve söz konusu tapunun ... Köyünde 1957 yılında yapılan tesis kadastrosunda 158 nolu kadastro parseline revizyon gördüğü, tespitin 18.08.1957-18.09.1957 tarihleri arasında askı ilanına çıkarıldığı ve itiraz olmadığından 19.09.1957 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakla, yerleşik Yargıtay içtihatlarında da açıklandığı üzere 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerektiğini, Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiş olup, ne var ki Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasının mümkün kılacak makul süre içinde 4721 sayılı Kanun 1007 nci maddesi dayanarak dava açılmalıdır. Buna göre, Anayasa Mahkemesi'nin 25.07.2017 tarihli 2014/6673 kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 8 yıl sonra dava açıldığı ve 18.11.2009 tarihinden itibaren oluşan iç hukuk yolu itibarıyla, eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığından ve bu nedenle davacılar vekilinin davacılar murisi adına tescil edilen taşınmazın belirlenerek davayı ıslah etme istemlerinin sonuca bir etkisi bulunmadığına göre ilk derece mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararın yerinde olduğu; davacıların tapulama dışı kalan yer için tescil istemleri hakkında ise olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış ise de istinaf incelemesi istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmak zorunda olup, bu husus ise istinaf dilekçesinde istinaf konusu yapılmadığından ve kamu düzenine aykırılık kapsamında bir durum da olmaması nedeniyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf başvurusunda ileri sürdüğü sebepleri tekrar etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun)146 ncı maddesi.

4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun’un 146 ncı maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125 inci maddesine) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2014/6673 başvuru numaralı ve 25.07.2017 tarihli Yaşar Çoban Kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (YHGK) 18.11.2009 tarihli 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; YHGK kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiş olup YHGK karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanılarak dava açılması gerekir.

3.Davacıların dayandığı dava konusu 05.11.1932 tarihli 13 sıra nolu tapu kaydının iskanen ... oğlu ... adına tescil edildiği, 27 Mayıs 1939 tarihli 124 sıra nolu (cilt 93, sayfa 115) nolu tapu kaydı ile ... oğlu ...'a bedel karşılığında satıldığı ve söz konusu tapunun ... Köyünde 1957 yılında yapılan tesis kadastrosunda 158 nolu kadastro parseline revizyon gördüğü, tespitin 18.08.1957-18.09.1957 tarihleri arasında askı ilanına çıkarıldığı ve itiraz olmadığından 19.09.1957 tarihinde kesinleştiği ve YHGK'nın 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 8 yıl sonra dava açıldığı anlaşılmaktadır.

4. Buna göre, YHGK karar tarihinden sonra makul süre dolmuş bulunduğundan, davalı Hazine vekilinin süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğu da gözetilerek Hazine yönünden davanın zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

5. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

28.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.