Logo

5. Hukuk Dairesi2023/4717 E. 2023/11375 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmaz nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı vekilinin nispi vekâlet ücreti talebinin hatalı olduğu, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilerek, mahkeme kararının bu hususta düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/199 Esas, 2022/367 Karar

KARAR : Ret

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar vermiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; Sakarya ili ... ilçesi, ... Mahallesi 4834 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması sebebiyle davacı tarafın zarara uğradığını, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi kapsamında devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu belirterek belirlenecek değerin davalıdan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; açılmış olan davanın haksız ve yolsuz olduğunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, taşınmazın kıyı kenarda kaldığından bahisle tapu kaydının iptali ile sicilden terkinini istemeye yetkili tarafın Hazine olduğunu, esasa girilmeden davanın davanın taraf sıfatı yokluğundan reddedilmesinin gerektiğini, dava konusu taşınmazın tapu kaydı iptal edilmediğinden davacının bir zararının olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli ve 2020/346 Esas, 2021/279 Karar sayılı kararı ile davanın kabülüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 16.12.2021 tarihli ve 2021/1133 Esas, 2021/1263 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda, dava konusu taşınmazın 08.08.1969 tarihinde Metin Kalender adına tapulama işlemi ile tescil edildiği, daha sonra taşınmazın adı geçenin mirasçılarına 04.11.2020 tarihinde intikal ettiği, dava konusu taşınmazın tapu kaydına 03.06.2020 tarihinde kıyı kenar çizgisinin kıyı tarafında kaldığına dair şerh düşüldüğü; davacının taşınmazı 19.11.2020 tarihinde 3019 yevmiye sayılı işlem ile üzerindeki şerhin getirdiği yükümlülük ile birlikte satın aldığı, tapunun beyanlar hanesine şerhi görerek taşınmazı devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve dürüst davrandığından söz edilemeyeceğinden davacının zararının tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklanmadığı; zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B.İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile uyulan bozma ilamı gereğince davanın reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; kıyı kenarda kalan taşınmazın tescil harici bırakılmayarak tapuya bağlandığını, kararın hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmadığını, idarenin tapuyu iptal ettirmediğini, devri engelleyici idari işlem tesis ettirmediğini, davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası gereği maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı

4. 03.09.2022 tarihli ve 31942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin aşağıdaki paragraf kapsamı dışında ileri sürdüğü temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

3. Karar tarihinde yürürlükte bulunanAvukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca davalı idare lehine maktu vekâlet ücreti takdiri yerine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

2. Davacı vekilinin temyiz itirazının kısmen kabulü ile Mahkeme kararının, hüküm fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan “18.662,95 TL nispi” ibaresinin çıkartılması ve yerine “9.200,00 TL maktu” ibaresinin yazılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine

21.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KA R Ş I O Y

Dava, taraflar arasındaki çekişmeli taşınmazın kıyı kenar tahdidi içinde kalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

Öncelikle hatalı olarak verildiği düşünülse dahi Devlet kurumlarınca özel mülkiyete konu edilerek gerçek ve tüzel kişiler adına tesis ve tescil edilen taşınmaza ait tapu kayıtları kazanılmış hak oluşturacaklarından hiçbir gerekçe ile “yok hükmünde” veya “geçersiz” sayılamazlar. Tapu kayıtları bedelsiz olarak iptal edilemez. Tapu kayıtlarının iptal edilmesi üzerine açılan bedel (tazminat) davaları reddedilemez.

Aksi yöndeki düşünce, Anayasamızın 90 ıncı maddesi ile mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerine, hukuk devletinin güvenilirliği ve devamlılığı ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (1) No.lu Protokolünün 1 inci maddesine açıkça aykırılık teşkil eder.

Tapu sicilinin tutulmasından doğan Devletin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hâli olduğundan, sorumluluğun ortadan kalkması için idarenin işlem veya eylemi ile meydana gelen zarar arasındaki illiyet bağının kesildiğinin kanıtlanması gerekir. Bu değerlendirme şüphesiz her somut olayın kendi şart ve özelliklerine göre yapılmalıdır.

Dava konusu taşınmazı bulunduğu hal üzere devralan davacının illiyet bağını kesebilecek yoğunlukta kötü niyetli olduğuna dair herhangi bir tespit dosya kapsamında yapılamamıştır. Bir kimsenin iyi niyetli olmadığına dair şüphe, kötü niyet ispatlanamadığı müddetçe nedensellik bağını kopartacak boyutta ve mülkiyet hakkı gibi temel bir anayasal hakkın ihlali için yeter düzeyde kabul edilemez.

Yukarda açıklamış olduğum nedenlerden dolayı sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.21.11.2023