Logo

5. Hukuk Dairesi2023/5228 E. 2023/11409 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının iptali nedeniyle uğranılan zararın tazmini davasında, davacı ile diğer davalılar arasında yapılan sulh ve ibra protokolünün Hazine'nin sorumluluğuna etkisinin ne olduğuna ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı ile diğer davalılar arasında yapılan sulh ve ibra protokolünün, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun müteselsil sorumluluk hükümleri gereğince zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olan Hazine'yi de borçtan kurtardığı gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/194 Esas, 2022/76 Karar

KARAR : Karar verilmesine yer olmadığına/Ret

Taraflar arasındaki, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay(Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın davalı ... yönünden ilk kararın kesinleşmiş olması nedeniyle yeniden hüküm tesis edilmesine yer olmadığına, diğer davalılar yönünden 70.000,00 TL'lik kısım yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, talebin 70.000,00 TL'yi aşan kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verilelerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 2663 ada 243 parsel sayılı taşınmazın davacı tarafından satın alınmasına rağmen, 25.12.2007 tarihinde davalı ... Belediyesine hükmen tescil edildiğini belirterek, öncelikle taşınmazın tapusunun iptali ile tesciline, mümkün olmadığı taktirde tazminat bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, tapu sicil müdürlüğünün kesinleşen mahkeme kararını infaz ettiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

2.Davalı ... cevap dilekçesinde özetle; kesinleşmiş mahkeme hükmüne göre tescil yapıldığını, tapunun iptali ile tescili isteminin mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına sebebiyet vermiş olacağını, tabelin reddi gerektiğini, diğer davalıların bedeli tahsil etmelerine rağmen kötüniyetli olarak davacıya satış işlemi yaptıklarını, talebin sadece tazminat istemli olabileceğini ve belediye yönünden de davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.

3.Davalılar ... vd. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin kötüniyetli olmadıklarını, olayın yanlış anlamadan kaynaklandığını, ... Belediye Başkanlığının son ana kadar emlak vergilerini cezalı olarak aldığını, tahakkuk ve tahsilin yorumlamada etkili olduğunu, bütün satış bedelini davacıya ödediklerini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 07.12.2016 tarihli ve 2016/81 Esas 2016/3127 Karar sayılı kararı ile konusuz kalması nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 08.07.2020 tarihli ve 2017/9165 Esas, 2020/2558 Karar sayılı kararı ile davanın terditli olarak tapu iptali tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin olduğunu, tazminat istemine dayanak ... ilçesi, ... Mahallesi 2663 ada 243 parsel sayılı taşınmaz, 367 m² yüzölçümü ve arsa niteliği ile davalı gerçek kişiler murisi ... adına kayıtlı iken ölümü ile 20.04.1995 tarihinde davalı gerçek kişilere intikal etmiştir. Bu kişiler tarafından ise 13.09.1995 tarihinde ... Belediyesi aleyhine dava konusu taşınmaza ilişkin olarak kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davası açılmış ve ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.11.1996 tarihli ve 1995/672 Esas, 1996/713 Karar sayılı kararı ile 2.569.000.000 TL'nin faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine, dava konusu taşınmazın davalı ... lehine terkinine (yol olarak) karar verilmiş, verilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23.09.1997 tarihli ve 9649-13465 sayılı kararı ile onanmış ve karar düzeltme talebi olmadığından 14.05.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Temyize konu eldeki dosyanın davacısı ... ise taşınmazın 13/16 hissesini kararın kesinleşmesinden önce 06.02.2007 tarihinde, 3/16 hissesini de kararın kesinleşmesinden sonra 31.07.2007 tarihinde davalı gerçek kişilerden satın aldığını, kesinleşen mahkeme kararının tapuda 25.12.2007 tarihinde infaz edildiğini ve taşınmazın hükmen yola terk edildiğini, eldeki davanın 22.04.2009 tarihinde açıldığını, müteselsil sorumluluğa ilişkin hukuki sonuçların 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 61, 62, 106, 155, 162, 163, 166 ve 168 inci maddelerinde düzenlendiğini, 6098 sayılı Kanun hükümleri uyarınca müteselsil sorumluluğun hukuki sonuçları olduğunu, 6098 sayılı Kanun'un 61 inci maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” hükmüne yer verildiğini, anılan yasal düzenleme karşısında davacının 6098 sayılı Kanun'un 214 ve devamı maddeleri uyarınca zapta karşı tekeffül hükümleri gereğince davalı gerçek kişilerden ve 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca Hazineden tazminat isteme hakkı bulunmakta olup, davacının zararından Hazine ve davalı gerçek kişiler 6098 sayılı Kanun'un 61 inci maddesi uyarınca müteselsilen sorumlu olduğunu, müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur. Borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder. Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir. Borçlulardan birinin yaptığı ödeme kadar, müteselsil sorumluların alacaklıya karşı sorumlu oldukları toplam miktar eksilmiş olur. Borcun tamamı borçlulardan biri tarafından ödenirse, diğer borçlular da alacaklıya karşı borçtan kurtulur.Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra anlaşması, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun borca katılma payı oranında borçtan kurtarır. Müteselsil borçlu, alacaklıyı tatmin ettiği oranda diğer müteselsil borçlulara karşı alacaklının halefi olur ve alacaklının hakları ona geçer. Borçlu yalnızca kendi payına düşen kısmı ödemişse, diğer müteselsil borçluya rücu edemez. Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece; yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler, özellikle 6098 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası ve yapılan ödeme ile sulh sözleşmesi de dikkate alınmak suretiyle, davacı tarafından verilen 01.04.2014 tarihli ibranamenin diğer davalılara etkisi ve sirayet edip etmeyeceğinin değerlendirilmesi; değerlendirme yapılırken, davacı ve davalı gerçek kişiler arasında yapılan ibranamedeki hükümler gözetildiğinde ibranamenin tarafı olan kişilerin iyiniyetli olup olmadıklarının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde hüküm tesis edildiğinden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemece yukarıda belirtilen kararı ile bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın davalı ... yönünden ilk kararın kesinleşmiş olması nedeniyle yeniden hüküm tesis edilmesine yer olmadığına, diğer davalılar yönünden 70.000,00 TL'lik kısım yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, talebin 70.000,00 TL'yi aşan kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı Hazine vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı Hazinenin sorumluluğunun bozma ile kesin olduğunu, sulh protokolünün Hazinenin sorumluluğunun bulunduğuna dair karar verilmeden evvel tanzim edildiğini, protokolde davanın diğer davalılar yönünden tahsil edilen miktarla sınırlı olarak devam edilmeyeceğine, feregat edildiğine, diğer davalıların ibra edildiğine dair hüküm bulunmadığını, aksine davanın lehe bozulması halinde ıslah edilen tazminat miktarının diğer davalılardan tahsil edileceğinin yazılı olduğunu, sulh ve ibranın yapanlar arasında geçerli olacağını, Hazinenin borcun tamamından müteselsilen ve müştereken sorumlu olduğunu, sulh ve ibra sözleşmesi ile 6098 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince borçlunun borca katılma payı oranında borçtan kurtaracağını, Hazinenin ibra edilen borca katılma payı oranında borçtan kurtulmuş olacağını, bakiye alacaktan feregat edilmediğini, 70.000,00 TL yi aşan kısım yönünden davanın reddine dair verilen kararın bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

2. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; ibra ile müşterek ve müteselsilen sorumlularda ibra edilmiş olacağından davanın konusuz kaldığını, diğer davalıların el atma davası sonucu bedeli tahsil etmelerine rağmen taşınmazı davacıya satarak kötüniyetli haraket ettiklerini, Hazinenin sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini, lehlerine vekâlet ücretine hükmedilerek, aleyhlerine açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini davanın husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, temel olarak 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin atfıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 439 uncu maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.

3. 6098 sayılı Kanun'un 163, 166 ve 168 inci maddeleri.

4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

6. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesi gereği yürürlükte bulunan 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dosya kapsamına göre; 20.04.1995 tarihinde intikalle dava konusu taşınmazda paydaş olan ... mirasçılarının dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle ... aleyhine 13.05.1995 tarihinde dava açtığı, ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/672 Esas, 1996/713 sayılı dosyasında davanın kabulü ve dava konusu taşınmazın terkinine dair hükmünün 23.09.1997 tarihinde Dairemizce onandığı, ancak 14.05.2007 tarihinde kesinleştirildiği, ... Mirasçılarına kamulaştırmasız el atma bedelinin 1998 yılında taksitler halinde ödendiği, davacının tapu sicilinde herhangi bir şerh veya beyan olmadan ... mirasçılarının paylarını 06.02.2007 ve 31.07.2007 tarihlerinde satın alarak taşınmazın tamamına malik olduğu, ancak kesinleşen ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/672 Esas, 1996/713 Karar sayılı kararın infaz edilmesi üzerine taşınmazın 25.12.2007 tarihinde tapudan terkin edildiği ve davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.

3.Dosya kapsamından; davacı ile el atma davasını açarak tazminat bedelini tahsil eden eski malik davalılar arasında, dava derdest iken 01.04.2014 tarihinde tanzim edilen sulh ve ibra protokolüne göre davacının işbu dava ve icra dosyasına karşılık olmak üzere 70.000,00 TL ödeneceği ve davacı tarafın işbu dosyalar nedeniyle davalılardan başkaca hiçbir tazminat, alacak, faiz, mahkeme masrafı ve avukatlık ücreti talep etmeyeceğinin düzenlenmiş olması nedeniyle, söz konusu protokolün 6098 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen hükümleri kapsamında, zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olan Hazineyi de borçtan tamamen kurtardığı anlaşılmıştır.

4. Sulh ve ibra protokolüne göre; taraflar lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi yerindedir. Konusuz kalması nedeniyle davada karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması gerekirken, 70.000,00 TL'yi aşan kısım için de davanın reddine karar verilmesi sonucu itibarıyla doğru görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır.

5. Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı ve davalı Hazine vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, davacıdan 269,85 TL peşin harcın ve 1.330,20 temyiz başvuru harcının alınmasına,

21.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.