"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1865 Esas, 2023/645 Karar
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Beykoz 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/301 Esas, 2021/150 Karar
Taraflar arasındaki dava konusu taşınmazın tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usûl eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul ili, Beykoz ilçesi, ...(...) Mahallesi 198, 199, 200 ve 201 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilerek Hazine adına tesciline karar verildiğini, mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca zararının tazmini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat koşullarının oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; resmi sicilde güvenden doğan objektif sorumluluk halinin dikkate alınması gerektiğini, taşınmazların Hazine adına tesciline ilişkin mahkeme kararının tapuya 19.02.2014 tarihinde işlendiğini, taşınmazların 12.12.2013 tarihi itibarıyla orman sınırları içine alındığının Orman İşletme Müdürlüğü tutanakları ile sabit olduğunu, zamanaşımı başlangıcının her iki tarih esas alınması halinde de davanın zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu taşınmazların 1970 yılında tapulama yoluyla davacıların murisi ... ile dava dışı tespit malikleri adına müştereken tescil edildiğini, taşınmazların orman tahdidi içinde bulunması sebebiyle Hazine tarafından açılan tapu iptal davası sonucu Beykoz Asliye Hukuk mahkemesinin 1983/537 Esas, 1989/935 Karar sayılı ilamı ile tapusunun iptal edilerek orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verildiği, hükmün temyiz aşamasında geçerek 16.11.1990 tarihinde kesinleştiği, ancak hükmün tapuda infaz edilmediği, tapunun kayıt malikleri adına devam ettiği, 2014 yılında taşınmazların orman sınırları içinde kaldığı ve kesinleşmiş mahkeme ilamı bulunduğuna ilişkin tapuya şerh verildiği, davacılar tarafından tapunun bedelsiz olarak iptal edilmesi nedeniyle 30/12/2020 tarihinde elde ki davanın açıldığını, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 41 nci ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 60 ncı maddesindeki (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6095 sayılı Kanun) 72 nci maddesi zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146 ncı maddesindeki (818 sayılı yasanın 125 nci maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esastır. Anayasa Mahkemesi'nin 2014/6673 başvuru nolu 25.07.2017 tarihli ve 29.09.2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan ... kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Yarıgıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiş olup, YHGK karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi dayanarak dava açılmalıdır. Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin güncel uygulamalarına göre makul süre 1 yıl olarak kabul edildiğini, somut olayda davacıların murisi adına kayıtlı taşınmazların 1990 yılında tapusunun iptal edilerek Hazine adına tesciline karar verildiği, tapunun iptal edildiği 1990 yılından davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zaman aşımı süresinin çoktan dolduğu, davalı Hazine vekili tarafından süresinde zaman aşımı definde bulunulduğu, Anayasa Mahkemesi'nin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 kararı gereği. 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden davacıların tazminat talep hakkı bulunduğu, ancak makul süre içerisinde dava açılması gerektiği, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden YHGK'nın 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 11 yıl sonra 30.12.2020 tarihinde dava açıldığı, davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekcesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ilearsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. 4721 sayılı Kanun'un 1007 inci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun'nun 146 ncı maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru nolu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan ... kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasını mümkün kılacak makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanarak dava açılmalıdır.
3. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.09.1989 tarihli ve 1983/537 Esas, 1989/935 Karar sayılı ilamı ile dava konusu taşınmazların tapusunun iptal edildiği, ilgili kararın temyiz incelemesinden geçmek suretiyle 16.11.1990 tarihinde kesinleştiği, elde ki davanın 30.12.2020 tarihinde açıldığı, 10 yıllık zamanaşımının süresinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce dolduğu, bu tarihten itibaren de makul süre içerisinde işbu davanın açılmadığı ve davalı Hazine vekilinin süresi içerisinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmakla davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi yerindedir.
4. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
23.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.