Logo

5. Hukuk Dairesi2023/6304 E. 2024/871 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: 1971 yılı kadastro çalışmaları sırasında revizyona tabi tutulmayan eski zapt kaydına dayalı olarak tapu iptali ve tescilinin reddi üzerine 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazminat istenmesi.

Gerekçe ve Sonuç: 1971 tarihli kadastro tespitinden itibaren 40 yıldan fazla süre geçmiş olması, davacıların murisi adına kadastro sonucu herhangi bir tapu kaydı oluşmamış olması, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin 3. fıkrası uyarınca dava açma süresinin geçmiş olması ve kadastro sırasında revizyona uğramayan tapu kaydının hukuki değerini yitirmiş olması gözetilerek mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2018/2915 Esas, 2019/1713 Karar

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2013/131 Esas, 2018/378 Karar

Taraflar arasındaki uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın, davalı Hazine yönünden zamanaşımı nedeniyle, davalı ... yönünden ise pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul ili, Beykoz ilçesi, ... Sayfa 121, cilt 30 da kayıtlı 15.960,00 m²lik taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında revizyon görmediğini, tescilin yolsuz olduğunu ileri sürerek taşınmazın tapuya tescilini, talebin reddi halinde ise uğranılan müspet zararın davalı idareden tahsilini, 09.03.2018 havale tarihli ıslah dilekçesi ile ise talebinin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca uğranılan zararın tazmini olarak ıslah etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; devlet ormanlarının mülkiyetinin devredilemeyeceğini, zamanaşımı ile iktisap edilemeyeceğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın, davalı Hazine yönünden zamanaşımı nedeniyle, davalı ... yönünden ise pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli içtihadından sonra bu tarih milat kabul edilerek, bu tarihten sonraki zamanaşımı sürelerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini, dava açılış tarihinin 2013 olduğuna göre olayda zamanaşımının bulunmadığını, mevcut tapu yok sayılarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep edilmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacıların Beykoz ilçesi, ..., sahife no 121, cilt no 30, sıra no 154 sayılı 07.05.1945 tarihli eski zabıt kaydına dayalı olarak tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat talebi ile dava açtıkları, davacıların dava konusu ettiği yerin 1939 yılında 3116 sayılı Kanun uyarınca yapılan orman tahdidinde "Pilavkaya Devlet Ormanı" sınırları içerisinde kaldığı, sonradan yapılan 1744 ve 3302 sayılı Kanun uyarınca yapılan çalışmalarda orman niteliğini muhafaza etmesi nedeniyle 2/B uygulamalarına konu edilmediği, 2013 yılında 6292 sayılı Kanun uyarınca yapılan çalışmada da orman sınırları içinde kaldığı, 1971 yılında yörede yapılan tesis kadastrosunda davacıların tutunduğu zabıt kaydının revizyon görmediği, davacıların murisin soyadının tashihi istemiyle açmış oldukları davanın henüz sonuçlanmadığını, dosya kapsamına kararın dayandığı gerekçeye, davacıların tutunduğu eski zabıt kaydının 1971 yılında yapılan tesis kadastrosunda revizyon görmeyerek hukuki değerini yitirmiş bulunmasına, hukuki değerini yitiren tapu kaydına dayalı olarak tazminat talebinde bulunulmasının mümkün olmamasına, kaldı ki zaman aşımı süresinin tapunun hukuki değerini yitirdiği tarihten bu yana çoktan dolmuş olmasına, tapuda isim tashihi dosyasının sonuca etkili bulunmamasına göre, mahkemece verilen karar usul ve kanuna uygun olup, delillerin takdirinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz itirazında bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesini tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

6. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 146 ncı maddesi.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacıların, dayandığı eski tapu kaydı kapsamında kalan ve 1971 yılında yapılan genel kadastro çalışmaları sırasında revizyon görmediğinden bahisle mülkiyet hakları ihlal edildiği gerekçesiyle 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat istemli eldeki bu davayı açtıkları anlaşılmaktadır.

3. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun'un 146 ncı maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu ve 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasını mümkün kılacak makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanarak dava açılmalıdır.

3. Buna göre, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru No.lu kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava için 4721 sayılı Kanun'un 1007 maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı yönünden Anayasa Mahkemesinin belirtilen hak ihlali kararı nazara alındığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra 22.02.2013 tarihinde açılan eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmü gereği dava konusu taşınmazın 1971 tarihli kadastro tespitinden itibaren 40 yıldan fazla süre geçtiği, davacıların murisi adına kadastro sonucu herhangi bir tapu kaydı oluşmadığı, kadastro sırasında revizyon görmeyen ve işleme tabi olma niteliğini kaybetmiş tapu kaydına dayanılarak 4721 sayılı Kanun'nun 1007 nci maddesi gereğince tazminat talep edilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

4. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

23.01.2024.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.