"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/120 Esas, 2023/165 Karar (Birleştirilen 2019/68 Esas sayılı dosya)
KARAR : Kabul
Taraflar arasındaki tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin asıl dava ile ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkin birleştirilen davada verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin maliki olduğu dava konusu Elazığ ili, Merkez ilçesi, ... (...) Mahallesi 669 parsel sayılı taşınmazın arazi kadastrosu ile mükerrer olarak tespit edildiğini ve tapu kaydına mükerrer olduğuna dair şerh konulduğunu, şerhin kaldırılması için açtıkları dava sonucunda Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/379 Esas, 2019/455 Karar sayılı ilamı ile davanın reddine karar verildiğini, bu durumun müvekkilinin mülkiyet hakkını ihlâl ettiğini belirterek müvekkilinin uğradığı zararın tazminini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; kadastro işlemlerinin tapu sicilinin tutulması ile ilgisinin olmadığını, kadastro faaliyetleri sırasındaki işlemlerden dolayı Devletin sorumluluğunun bulunmadığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, kusursuz sorumluluktan dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açma şartlarının oluşmadığını, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu, bu nedenle davanın hem usulden hem de esastan reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 16.06.2016 tarihli ve 2015/558 Esas, 2016/366 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne ve 618.240,50 TL bedelin davalı Hazineden tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin 16.06.2016 tarihli ve 2015/558 Esas, 2016/366 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 15.11.2018 tarihli ve 2018/4814 Esas, 2018/7445 Karar sayılı kararı ile davacıların zararının Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/379 Esas, 2014/455 Karar sayılı kararın kesinleştiği 17.03.2015 tarihinde oluştuğu, mahkemece bu tarih itibarıyla taşınmazın niteliğinin ve değerinin belirlenmesi gerektiği, ancak mahkemece 669 parselin bir kısım belediye hizmetlerinden yararlanmamasına rağmen arsa mı arazi mi vasfında olduğunu net olarak tespit edemediği, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların yaş ve cinslerine göre maktu değerlerini gösterir resmi veriler İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünden getirtilip buna göre ağaçlara maktuen değer biçilmesi gerekirken, Junge yöntemine göre hesap yapan bilirkişi kurulu raporu hükme esas alınmak suretiyle hüküm kurulduğu, dava konusu taşınmazın niteliği arsa kabul edilirse değerlendirme tarihi olan 17.03.2015 tarihine yakın tarihli özel amacı olmayan emsal satışlara göre değerlendirme yapılması gerekirken 16.05.2005 tarihli satışın emsal alındığı, buna göre davaya konu taşınmazın niteliğinin ve değerinin yöntemine uygun şekilde tespit edildiğinin söylenemeyeceği, kabule göre de davacı tarafça dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde açıkça tazminata 17.03.2015 tarihinden itibaren yasal faizin işletilmesinin talep edilmesine rağmen toplam 618.240,50 TL tazminatın 300.000 TL’sinin dava tarihinden, 318.240,50 TL’sinin ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçeleri ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 16.05.2019 tarihli ve 2019/1 Esas, 2019/186 Karar sayılı kararı ile asıl ve birleştirilen davaların kabulüne ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle asıl davada 618.240,50 TL, birleştirilen davada 141.864,02 TL bedelin davalı Hazineden tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin 16.05.2019 tarihli ve 2019/1 Esas, 2019/186 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda; arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak zeminine; resmi birim fiyatları esas alınarak üzerindeki yapıya değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmediği, bu nedenle davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunmadığı, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yönünden, değerlendirme tarihi olan 2015 yılı itibarıyla taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların yaş ve cinslerine göre, maktu değerlerini gösterir resmi veriler komşu iller Malatya, Diyarbakır, Bingöl ve Tunceli İl Tarım ve Orman Müdürlüklerinden getirtilip, rapor denetlenmeden eksik inceleme ile ağaç bedeline hükmedilmesi, konusu ve tarafları aynı olan asıl ve birleştirilen davada vekille temsil olunan davacılar lehine hükmedilen toplam miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12/2 maddesi gereğince hesaplanacak nispi vekâlet ücretine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde her bir dava için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinin doğru görülmediği gerekçeleri ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Üçüncü Karar
Mahkemenin 14.06.2022 tarihli ve 2022/27 Esas, 2022/252 Karar sayılı kararı ile asıl ve birleştirilen davaların kabulüne ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle asıl davada 618.240,50 TL, birleştirilen davada 141.864,02 TL bedelin davalı Hazineden tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
E. Üçüncü Bozma Kararı
1. Mahkemenin 14.06.2022 tarihli ve 2022/27 Esas, 2022/252 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda; dava konusu taşınmaz üzerindeki ağaçlara ilişkin Junge yöntemine göre hesap yapan 08.04.2016 tarihli ilk hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda 85.615,70 TL değer belirlendiği, ilk bozma kararı sonrasında ikinci hükme esas alınan bilirkişi raporunda, Elazığ İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün 03.07.2018 tarihli yazısında meyve ağaçlarının yaşları itibarıyla rayiç değerlerinin hesaplanmasına ilişkin çalışma yapılmadığının bildirilmesi nedeniyle her bir meyve ağacının dekara net geliri ile dekar başına düşen ağaç sayısı üzerinden yapılan hesaplama sonucunda 165.749,12 TL ağaç değeri belirlenmiş olup, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla davalı Hazine vekilinin temyiz itirazı kabul edilerek komşu Malatya, Diyarbakır, Bingöl ve Tunceli İl Tarım ve Orman Müdürlüklerinden ağaçların yaş ve cinslerine göre, maktu değerlerini gösterir resmi veriler getirtilip, raporun denetlenmesi gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmasına rağmen, adı geçen İl Tarım ve Orman Müdürlüklerinde ağaçların maktu değerlerini gösteren resmi veri çalışması bulunmadığı gerekçesiyle tek bilirkişi tarafından tanzim edilen rapor doğrultusunda Diyarbakır iline bağlı Çermik, Çüngüş, Dicle, Kulp ve Yenişehir ilçe verileri kullanıldığı belirtilerek yine aynı yöntemle her bir meyve ağacının dekara net geliri ile dekar başına düşen ağaç sayısı üzerinden yapılan hesaplama sonucunda bu defa 449.510,86 TL ağaç değeri belirlendiği, taşınmazın değeri belirlenirken bulunduğu İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü verilerinin, bu mümkün olmadığı takdirde bulunduğu İl Tarım ve Orman Müdürlüğü verilerinin esas alınması kural olduğuna göre, komşu il ve ilçe verilerine göre aynı yöntem izlenerek hesaplanan ağaç bedelleri yerine dava konusu taşınmazın bulunduğu Elazığ İl Tarım ve Orman Müdürlüğü verileri doğrultusunda tespit edilen 165.749,12 TL ağaç bedeli üzerinden hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi, asıl dava ile birleştirilen ek dava aynı hukuki nedene dayalı olarak açıldığından, davacılar lehine toplam bedel üzerinden tek vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
F. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Dördüncü Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl ve birleştirilen davanın kabulüne ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle asıl davada 618.240,50 TL, birleştirilen davada 141.864,02 TL bedelin davalı Hazineden tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi şartlarının oluşmadığını, zarar ile tapu sicilinin tutulması arasında uygun illiyet bağının bulunmadığını, tazminat miktarının davacının gerçek zararını aşmaması gerektiğini, belirlenen tazminat miktarının fahiş olduğunu ileri sürmüştür.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, temel olarak 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedinci fıkrası ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı Hazine vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Hükme esas alınan bilirkişi raporuna, davacı tarafça talep edilen miktara ve hüküm altına alınan bedele göre davanın tam kabulüne karar verildiği halde infazda tereddüt oluşturacak şekilde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına dair hüküm kurulması bozmayı gerektirir.
Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Mahkemenin gerekçeli kararının hüküm fıkrasının (A) ve (B) harfleri ile gösterilen bentlerinde (1) numaralı alt bentlerin her ikisinin de sonunda yer alan "fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunun tespitine" ibaresinin hükümden çıkartılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
18.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.