Logo

5. Hukuk Dairesi2023/9588 E. 2024/2808 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının mahkeme kararıyla iptali nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada, tazminat miktarının belirlenmesi ve zamanaşımı def'inin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda ihtilaf bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Tapu kaydının iptaline ilişkin kararın kesinleşme tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresi geçmemiş olması ve Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararının da gözetilmesiyle, gelir metodu kullanılarak hesaplanan tazminat miktarının davalı Hazineden tahsiline karar verilmesi doğru bulunarak yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/331 Esas, 2023/132 Karar

KARAR : Kısmen kabul

Taraflar arasındaki tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı ... vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Sakarya ili, Karasu ilçesi, ... köyü 3337 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalması nedeniyle Hazine tarafından açılan dava sonucu tapu kaydının iptal edildiğini uğranılan zararın işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... vekili yazılı cevap dilekçesinde özetle; Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60 ıncı maddesi uyarınca 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini tapunun yolsuz biçimde oluştuğunu, tapusu iptal edilen bölümün tescil dışı bırakıldığını, davacının bayiine (satıcısına) karşı dava açması gerektiğini, Hazineye husumet yöneltilemeyeceğini, kıyıların özel mülkiyete konu teşkil etmediğini, Anayasa'nın 43, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 33, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16 ncı maddelerine göre tapunun iptalinde kamu yararı bulunduğunu Hazineye kusur izafe edilemeyeceğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 22.11.2011 tarihli ve 2011/32 Esas, 2011/468 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan temyiz incelemesi sonucunda; çekişmeli 3337 sayılı parselin Hazine tarafından Karasu Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 1988/250 Esas sayılı dava sonunda, 28.077 m²lik bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptaline karar verildiği, kararın 1994 yılında kesinleştiği, ancak henüz ilam infaz edilmeden taşınmazın 115.075 m² olarak 1991 yılında davacı ...'ye, 03.04.2008 yılında ise ilam infaz edildikten sonra davacı ...'a satıldığı, her ne kadar, davalı ... zamanaşımı savunmasında bulunmuş ise de terkin tarihine kadar davacının tapu maliki olması, bir kimsenin kendi adına kayıtlı taşınmaz bedeli için dava açmasına olanak bulunmaması ve zararın terkinle gerçekleştiği gözetildiğinde, zamanaşımının tapunun terkin tarihinden itibaren başlatılması gerektiği açık olup, terkin tarihi olan 25.03.2008 ile dava tarihi gözetildiğinde zamanaşımının geçmediği, öte yandan, özel mülkiyete konu teşkil etmeyecek nitelikteki taşınmazın kadastro ekibinin hatalı işlemi sonucu kişi adına tescil edilmesi işlemi, Devletin resmi görevlileri tarafından yapılmış olup, daha sonra kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle yine Hazine tarafından açılan dava sonucu tapunun iptalinin sağlanması kusurlu bir davranış olduğu gibi Hazinenin 1994 yılında kesinleşen ilamı uzun yıllar infaz ettirmemekle kusurlu davrandığı, tüm bu açıklamalar ışığında olaya bakıldığında; mülkiyet hakkı elinden alınan kimseye bir bedel ödenmesi gerektiği tartışmasız olduğundan, davacının zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca kendi âkidine müracaat etme olanağına sahip olması, haksız eylemi nedeniyle ya da kusursuz sorumluluktan ötürü Hazineye karşı dava açmasını engellemeyeceği gibi Anayasa'nın 129 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerini rücu edilmek kaydıyla ancak Devlete karşı açılabildiği şeklindeki hüküm gözetildiğinde, iş bu davanın müstakil olarak Hazineye karşı açılması mümkün olduğu gibi taşınmazı satan kişilere karşı da açılması mümkün olup hatta, davacı dilerse her ikisine birden de dava açabileceğinden Hazineye karşı açalan dava sonucunda bedele hükmedilmiş olmasında isabetsizlik görülmemiş; ancak davanın konusu olan bir taşınmazın değeri belirlenirken; cins ve nev'i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurları, varsa imar durumu vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri, arazilerde taşınmaz malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir; arsa ise emsal satışlara göre olması gereken satış değeri, taşınmazda yapı var ise, resmi birim fiatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin gözönüne alınması zorunlu olduğundan bunun sonucu olarak, arsa niteliğindeki taşınmazın emsalinin üstün ve eksik yönleri belirlenip karşılaştırma yapılarak zeminine, resmi birim fiatları esas alınıp yıpranma payının düşülerek üzerindeki muhdesat durumuna göre değerinin saptanması; taşınmazın tarım arazisi olması halinde net gelir üzerinden bilimsel yollarla değerinin belirlenmesi; her iki halde de yıpranma payının varsa değer kaybının düşülmesi, emsalin zorunluluk olmadıkça yakın ve benzer bölge ve yüzölçümlü olması, bu konuda taraflara emsal gösterme olanağının tanınması; bu yönden mahkemece de resen araştırma yapılması, bilirkişi kurullarının açıklanan hususları irdelemeye, saptamaya ve değerlendirmeye yetkin, sıfat ve yeteneğe sahip uzman bilirkişilerden oluşturulması gerekirken yetersiz bilirlkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar

Mahkemenin 08.02.2013 tarihli ve 2012/646 Esas, 2013/101 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucunda; davanın 10 yıllık zamanaşımı geçtikten sonra açıldığı anlaşıldığından reddine karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulmasına karar verilmiştir.

3.Dairenin bozma kararına karşı süresi içinde davacılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

4. Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucunda dava konusu taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle Karasu Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.09.1994 tarihinde kesinleşen 1988/250 Esas, 1992/41 Karar sayılı kararı ile tapu kaydının iptaline karar verildiği ve bu kararın 2008 yılında infaz edilerek kıyı kenar çizgisinde kalan bölümün tapudan terkininin sağlandığı anlaşılmış olup, 4721 sayılı Kanun'un 705 inci maddesine göre, mahkeme kararı ile tapunun iptal edilmesi halinde mülkiyetin mahkeme kararının kesinleştiği günde yitirildiği, tapuda yapılan infaz işleminin işari nitelikte olduğu ve bu nedenle Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin; ilk kararının temyizi üzerine yapmış olduğu incelemede, tazminat davasındaki zamanaşımının mahkeme kararının tapudaki infaz tarihinden başlayacağına ilişkin kabulünün maddi hataya dayalı olduğu ve iş bu davanın tapu kaydının mahkeme kararı ile iptaline ilişkin hükmün kesinleşmesinden sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ncı maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı anlaşılmış olup davanın zamanaşımı nedeniyle reddi yerine, kabulüne karar verildiğinden hükmün açıklanan gerekçelerle bozulması gerekirken Dairemizce değişik gerekçe ile bozulduğu anlaşıldığından; karar düzeltme taleplerinin kabulü ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Üçüncü Karar

Mahkemenin 07.03.2018 tarihli ve 2014/597 Esas, 2018/137 Karar sayılı kararı ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

E. Üçüncü Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucunda; Karasu Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/250 Esas, 1992/41 Karar sayılı kararı ile davacılar adına tapuda kayıtlı taşınmazın 28077 m²sinin tapu kaydının iptaline karar verildiği, kararın 25.03.2008 tarihinde infaz edilerek bu kısmın tapudan terkin edildiği ve davacılardan ...'ın tapuda hüküm infaz edildikten sonra taşınmazdaki payını edindiği anlaşıldığından adı geçen yönünden ret kararı sonucu itibarıyla doğru olduğu, davacılardan ... yönünden ise yukarıda söz edilen mahkeme kararı uyarınca payı iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 numaralı kararı gereği, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı sağlayabilecek Anayasa Mahkemesinin belirtilen hak ihlali kararı dikkate alındığında, eldeki davanın 18.01.2011 tarihinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli kararı ile oluşan iç hukuk yolu itibarıyla, makul süre içinde açıldığından 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca zararın tazmini gerektiğinden işin esasına girilerek dava konusu taşınmaz arazi niteliğinde olduğundan yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak dava konusu taşınmazın sulu arazi mi, kuru arazi mi olduğu tespit edildikten sonra, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek çevrede yetiştirilen münavebe ürünlerinin dekar başına ortalama verim miktarı toptan satış fiyatı ve üretim maliyetine ilişkin resmi veriler İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak net gelir metodu ile değerlendirme tarihi olan 18.01.2011 tarihindeki gerçek değerinin -davacının zararının - belirlenmesi gerekirken maddi hataya dayalı Dairemiz kararı uyarınca ... yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği gerekçesiyle karar bozulmuştur.

F.Bozmaya Uyularak Verilen Son Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Maliye Hazinesi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, tapunun iptal edilmesiyle zararın oluştuğunu, zorlama yoluyla 3 yıllık makul süre kabul edilmesinin yerinde olmadığını ve resen gözetilecek nedenlerle kararın bozulmasını talep etmiştir.

C.Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesi gereği yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 427 ila 439 uncu maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi.

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

3. Değerlendirme

1. Mahkemelerin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dava konusu Sakarya ili, Karasu ilçesi, ... Mahallesi, 3337 parsel sayılı, 86998 m² yüzölçümlü, tarla vasıflı taşınmazın Karasu Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 1988/250 Esas sayılı dava sonunda, taşınmazın 28.077 m²lik bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptaline ilişkin kararın 1994 yılında kesinleştiği, davacıların 03.05.1991 tarihinde edindikleri pay yönünden eldeki davanın 18.01.2011 tarihinde makul sürede açıldığı anlaşılmaktadır.

3. Tapu kaydı mahkeme kararı ile iptal edilen arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde davacıların 03.05.1991 yılında edindikleri kısım yönünden bedelinin davalı Hazineden tahsil edilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

4. Temyizen incelenen mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Davalı ... harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,

07.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.