"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2979 Esas, 2023/2625 Karar
DAVA TARİHİ : 20.04.2018
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESi : Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/154 Esas, 2022/84 Karar
Taraflar arasındaki uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21.01.2025 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Duruşma günü yetki belgesine istinaden davacı vekili Avukat ... ve davalı Hazine vekili Avukat... gelmişlerdir.
Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.
Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekillerinin murisi ...'dan intikal eden ve ...sınırları içinde bulunan 4135 m² yüzölçümlü 5 Nisan 337 tarih 5 sıra, 13785 m² yüzölçümlü 5 Nisan 337 tarih 6 sıra, 192990 m² yüzölçümlü 5 Nisan 337 tarih 7 sıra sayılı tapu kayıtları ve 38, 39 ve 40 tahrir numaralı vergi kayıtlarına dayanarak, 418 ada 1, 419 ada 1, 420 ada 1, 421 ada 1, 422 ada 1, 423 ada 1, 424 ada 1 ve 428 ada 1 parsel sayılı taşınmazların, orman tahdit sınırları dışında kalan bölümlerinin tespit edilerek adlarına tapu siciline tescili talebiyle açtıkları davada Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/636 Esas, 2014/331 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazların Devlet Ormanı sınırları içinde kaldığından bahisle reddine karar verildiğini, verilen kararın Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 2014/10349 Esas, 2015/882 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduklarını, Anayasa Mahkemesi'nin 17.04.2017 tarihli ve 2016/5755 Başvuru Numaralı kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine göre tazminat davası açma imkanının bulunmasına rağmen hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu gerekçesiyle başvurunun reddine karar verildiğini belirterek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı kararı ile 17.04.2017 tarihli ve 2016/5755 numaralı karaları da dikkate alınarak uğranılan zararın tazminini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca açılan tazminat davalarının 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabi olduğunu, buna göre kadastro tespiti nedeni ile mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl içinde tazminat davası açılması gerekirken 1954 yılında Hazine adına yapılan tespite karşı dava açılmayarak kadastro tespitinin kesinleşmiş olduğunu, açılan davada zamanaşımı süresinin geçtiğini, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeni ile reddi gerektiğini, ayrıca davada hak düşürücü sürelerin de geçtiğini, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu'na(2613 sayılı Kanun) göre yapılan kadastro çalışmasının 1954 yılında yapılıp kesinleştiğini 10 yıllık hak düşürücü sürenin ve yine aynı Kanun'un geçici 4 üncü maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin de geçtiğini, emsal yargı kararlarına göre evveliyatı orman olan yerlerin 2510 ve 4753 sayılı Kanunlar gereğince tevziye tabi tutulmasının mümkün ve geçerli olmadığını, böyle bir yer için tesis edilen tapu kayıtlarının hüküm ifade etmeyeceğini, devlet ormanı için alınan tapu kaydının hüküm ifade etmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; zamanaşımı süresinin henüz dolmadığını, Anayasa Mahkemesi kararı gereğince olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun)125 inci Maddesindeki on yılık zamanaşımını, başvurulacak hukuk yolundan haberdar olmanın gerçekleştiği tarihten başlayacak şekilde yorumlanması gerektiğini, başlangıcı hatalı kadastro işleminin yapıldığı tarih olarak değil Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun içtihadıyla 2009 yılında haberdar olmanın gerçekleştiğinin kabul edilmesinin Anayasa'ya uygun olacağını, 2009 yılı öncesi müvekkilin başvurabileceği etkili hukuk yolunun olmadığını, davanın taraflarınca Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesince 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereği tazminat davası açma haklarının mevcut olduğu fakat kullanılmadığı, hukuk yolları tüketilmeksizin bireysel başvurunun dinlenemeyeceği kararı doğrultusunda açıldığını, dava konusu yere ilişkin yapılan düzeltme işlemi üzerine kadastro mahkemesinde taraflarınca açılan davanın huzurdaki uyuşmazlıkta dikkate alınmadığını, tapulu arazide yapılan mükerrer nitelikteki kadastro çalışmasının yok hükmünde olduğunu, yok hükmündeki işlemde zamanaşımı sürelerinin mevcut olamayacağının mahkemece dikkate alınmadığını, Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin gerekçeli kararında yer verdiği kanun maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, iptal edilen kanun maddesine dayanarak verilen işbu kararın usul ve kanuna aykırı olarak huzurdaki kararın gerekçesi yapıldığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacıların dayandığı tapu kayıtlarının bulunduğu...Mahallesinde kadastro çalışmaları mülga 2613 sayılı Kanun uyarınca 1955 yılında yapılarak kesinleştiği, davaya konu edilen 418 ada 1 parselin yapılan kadastro çalışmaları sırasında 392.682.00 m² yüzölçümü ile ormanlık ve çalılık arazi niteliği ile, 420 ada 1 parselin ise 1.600.00 m² yüzölçümü ile üzerinde askeri binalar bulunan arazi niteliğiyle, 421 ada 1 parselin 331.720,00 m² yüzölçümü ile orman ve çalılık arazi niteliği ile, 422 ada 1 parselin 4.520,00 m² yüzölçümü ile arazi niteliği ile, 423 ada 1 parselin 1.000,00 m² ile üzerinde askeri binalar bulunan arazi niteliğiyle, 424 ada 1 parselin 15.400,00 m² yüzölçümü ile arazi niteliğiyle, 428 ada 1 parselin ise 21.600,00 m² yüzölçümü ile çalılık arazi niteliği ile Maliye Hazinesi adına tespit ve tescil edildiği, davacılara ait tapu kayıtlarının herhangi bir parsele uygulanmadığı, davacılar tarafından murisleri ...'dan intikal eden ve ...sınırları içinde bulunan 4135 m² yüzölçümlü 5 Nisan 337 tarih 5 sıra, 13785 m² yüzölçümlü 5 Nisan 337 tarih 6 sıra, 192990 m² yüzölçümlü 5 Nisan 337 tarih 7 sıra sayılı tapu kayıtları ve 38, 39 ve 40 tahrir numaralı vergi kayıtlarına dayanarak, 418 ada 1, 419 ada 1, 420 ada 1, 421 ada 1, 422 ada 1, 423 ada 1, 424 ada 1 ve 428 ada 1 parsel sayılı taşınmazların, orman tahdit sınırları dışında kalan bölümlerinin tespit edilerek adlarına tapu siciline tescili talebiyle dava açtıkları, yapılan yargılama neticesinde Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/636 Esas, 2014/331 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazların Devlet Ormanı sınırları içinde kaldığından bahisle davanın reddine karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2014/10349 Esas, 2015/882 K sayılı kararı ile onanarak kesinleşmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları, Anayasa Mahkemesinin 2016/5755 Başvuru Numaralı ve 17.04.2017 tarihli kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine göre tazminat davası açma imkanının bulunmasına rağmen hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu gerekçesiyle başvurunun reddine karar verildiği, bunun üzerine davacılar tarafından eldeki davanın açıldığı anlaşılmakla 3402 sayılı Kadastro Kanunun'un(3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasının "kadastro tutanaklarında belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere, tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz", aynı Kanun'un 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ".. kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanarak kadastro ve tapu müdürlüklerinde işlem yapılamaz." hükümlerinin gözetilmesi ile 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu'nda her ne kadar tespit öncesi nedenlere dayanılarak açılacak davalar yönünden hak düşürücü süre öngörülmemişse de daha sonra yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinde hak düşürücü süre düzenlenmiş olduğu, aynı Kanun'un geçici 4 üncü maddesinin 3. fıkrası ile "2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile diğer kanunlar gereğince özel kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için 10 yıllık hak düşürücü süre geçmişse bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde hak sahipleri dava açabilirler" düzenlemesi getirildiği, 2613 sayılı Kanun uyarınca yapılan tespitlere ilişkin kadastro öncesi nedenlere dayanılarak dava açma hakkı belirli süre ile sınırlandırıldığı, hak düşürücü süreler konusunda takdir hakkı olmayıp, her somut olayda resen nazara alınmak zorunda olduğu, eldeki davanın kusursuz sorumluluk davası olduğu, bu davadaki objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Kanun'un 41 vd. maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanun'un 60 ıncı maddesindeki (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72 nci maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemdiğinden, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ncı maddesindeki (818 sayılı Kanun'un 125.maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esas olduğu belirtilerek somut olayda davacıların murisine ait eski tapu kayıtlarının 1955 yılında yörede 2613 sayılı Kanun uyarınca yapılan kadastro çalışmaları sırasında herhangi bir taşınmaza uygulanmadığı, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde herhangi bir tespite itiraz ve tazminat davasının açılmadığı, 3402 sayılı Kanun'un geçici 4 üncü Maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin de çoktan geçtiği, mülkiyet hakkının kaybedildiği 1955 yılından itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin çoktan dolduğu, tapu iptal ve tescil talebinin dinlenemeyeceği durumlarda tazminat isteminin de dinlenemeyeceği tespiti ile İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı; her ne kadar Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru numaralı ve 25.07.2017 tarihli ve 29.09.2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı tazminat talebinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı etkili hale geldiği, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasının mümkün kılacak makul süre içinde dava açılma imkanı öngörülmüş ise de somut olayda davanın makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesini tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4- 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5.6098 sayılı Kanun'un 164 ncı maddesi.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aleyhine temyiz olunan davalı Hazine yararına 03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 28.000,00 TL vekâlet ücretinin temyiz edenden alınmasına,
Davacıdan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.