Logo

5. Hukuk Dairesi2024/5847 E. 2025/961 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kamulaştırma bedeli tespiti davasında, bedeli belirlemede kullanılan emsal taşınmazın uygunluğu ve bedelin hesaplanmasına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Emsal taşınmazın belirlenmesinde ve değerlendirmede eksik inceleme yapıldığı, ayrıca bilirkişi raporunun çelişkili olduğu gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/184 Esas, 2024/440 Karar

DAVA TARİHİ : 13.10.2016

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/404 Esas, 2020/46 Karar

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen 4650 sayılı Kanun'la değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesine dayanan irtifak kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırma konusu irtifak hakkının tapuya tescili davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı idare vekili dava dilekçesinde özetle; Hatay ili, Defne ilçesi, Tavuklu Mahallesi, 303 parsel sayılı taşınmazda kamulaştırma konusu irtifak hakkı bedelinin tespiti ve bu hakkın davacı idare adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı taraf cevap dilekçesi sunmamıştır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 13.02.2020 tarihli ve 2018/404 Esas, 2020/46 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne ve kamulaştırma konusu irtifak hakkı bedelinin tespiti ile bu hakkın davacı idare adına tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 26.12.2022 tarihli ve 2020/1108 Esas, 2022/2699 Karar sayılı kararı ile davacı idare vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davalı vekilinin süresinde yapılmayan istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin 26.12.2022 tarihli ve 2020/1108 Esas, 2022/2699 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; dosyadaki içeriğine göre 26.03.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1 inci maddesine göre dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zaman aşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 06.01.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Kanun) ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13.03.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuş olup, 30.04.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na göre de 7226 sayılı Kanun’un geçici 1 inci maddesinin 1 inci fıkrasında düzenlenen durma süresi 01.05.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden 15.06.2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar uzatıldığı, yine anılan Kanun'un Geçici 1 inci maddesinde, bu sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlayacağı; durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılacağı hüküm altına alındığı, Bölge Adliye Mahkemesinin 26.12.2022 tarihli ve 2020/1108 Esas, 2022/2699 Karar sayılı kararının incelenmesinde, davalı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesi ile istinaf isteminin usulden reddi kararı verilmiş ise de davalıya mahkemenin gerekçeli kararının 09.06.2020 tarihi itibarıyla tebliğ edildiği ve istinaf süresinin 15.06.2020 tarihi itibarıyla işlemeye başlayacağı davalı vekilinin de 25.06.2020 tarihi itibarıyla kararı istinaf ettiği dikkate alınarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle bozmanın niteliğine göre sair hususlar incelenmeksizin kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile usul ve kanuna uygun bulunan bozma kararına uyularak davalı tarafın istinaf sebepleri incelenmiş dava konusu taşınmazın arsa vasfında olduğu görülmekle emsal taşınmaz metodu ile yapılan değer tespiti yöntem olarak doğru olduğu, taşınmazdan yasal düzenleme gereği dava tarihi nazara alınarak %40 oranında düzenleme ortaklık payı kesilmesi sonucu tespit olunan 88,60 TL/m² birim değer ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12055/17 numaralı başvuru sonucu verilen 23.10.2018 tarihli kararı ve Anayasa Mahkemesinin 2016/9364 başvuru numaralı, 01.06.2019 tarihli ve 30791 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan kararı ve 2942 sayılı Kanun'un 29 uncu madde hükmü göz önüne alınarak davacı idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesiinin yerinde olduğu, dava tarihi 13.10.2016 olup bu tarihe göre tespit edilip hüküm altına alınan 88,60 TL/m² birim değer bölge rayicini yansıtan ve hakkaniyete uygun bir bedel olarak değerlendirildiğinden davalı tarafın istinaf sebepleri de yerinde bulunmadığı, sonuç olarak İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda vicdani kanaatin oluştuğu, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, kararın dayandığı deliller ile kanuni sebepler ve gerekçe içeriğine göre, davanın esası ile ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararda usul ve kanuna aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından taraf vekillerinin yerinde bulunmayan istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; kamulaştırma bedelinin çok düşük olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi'nin kaldırma kararında emsale ilişkin bir hüküm kurmamasına rağmen bilirkişi heyetinin usulsüz şekilde emsali değiştirdiğini, ayrıca emsal taşınmazın, dava konusu parselden daha az değerli iken 4 kat değerli kabul edildiğini, dava konusu parselde meydana gelen değer kaybının %50 oranında olduğunu, raporda herhangi bir değer kaybı oranının belirtilmediğini, kamulaştırma bedelinden %40 oranında düzenleme ortaklık payı kesilmesinin hatalı olduğunu, dava tarihinden karar kesinleşinceye kadar TEFE-TÜFE oranında faize hükmedilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının itirazları doğrultusunda kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, ... olarak davacı idare ile davalı tapu maliki arasındaki kamulaştırma bedelinin tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 2942 sayılı Kanun'un 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası, 11 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları.

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Arsa niteliğindeki taşınmaza zeminine 2942 sayılı Kanun'un 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca emsal kıyaslaması yapılarak değer biçilmesinde yöntem itibarıyla bir isabetsizlik görülmemiştir.

3.. 01.08.2023 tarihli ve 32266 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 05.04.2023 tarihli ve 2022/83 Esas, 2023/69 Karar sayılı kararı ile 04.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kanun’un 24.04.2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 5 inci maddesiyle değiştirilen 10 uncu maddesine 11.04.2013 tarihli 6459 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesiyle eklenen dokuzuncu fıkrası iptal edilmiştir. Dava 01.08.2023 tarihinden önce açılmıştır. Anayasa’nın 153 üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan; “İptal kararları geriye yürümez.” hükmü ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun; “Her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” gerekçesini içeren 28.11.1956 tarihli ve 15/15 sayılı kararı ile; “Her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukukî duruma göre karara bağlanır.” genel hukukî prensibini hâvi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.05.2017 tarihli ve 2017/3-990 Esas, 2017/954 Karar sayılı kararları nazara alındığında kamulaştırma bedeline 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince davanın açıldığı tarihten 4 ay sonrasından başlamak üzere yasal faiz uygulanması yerindedir.

4. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukukî nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

5. Arsa niteliğindeki dava konusu taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde yöntem itibarıyla bir isabetsizlik görülmemiş ise de dava konusu taşınmaza emsal alınan taşınmazın satışına ilişkin akit tablosu Tapu Müdürlüğünden istenilip, emsal taşınmazın 2016 yılında Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından resen belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Müdürlüğünden getirtilip ve emsal kabul edilen taşınmazın bilirkişilerce değerlendirmeye esas alınan satış tarihi itibarıyla fiili imar uygulaması sonucu oluşan imar parseli mi, yoksa imar planına dahil olmakla birlikte olduğu gibi bırakılan kadastro parseli mi olduğu ilgili Belediye İmar Müdürlüğü ile Tapu Müdürlüğünden ayrı ayrı sorulup alınacak cevaplara göre bilirkişi kurulu raporu denetlenmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmediği gibi İlk Derece Mahkemesinin kaldırma kararı öncesinde ilk kararda hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda 102,65 TL/m² kaldırma kararı sonrası alınan raporda yine aynı emsalle 100,41 TL/m² ve kaldırma kararı sonrası hükme esas alınana rapor da ise aynı emsal ile düzenleme ortaklık payı kesintisi ile 88,60 TL/m² sonuç bedele hükmedildiğinden rapor inandırıcı bulunmamıştır.

6. Bu durumda; taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu hâlinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi, taşınmazın, değerlendirme tarihi itibarıyla emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibarıyla imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden, dava konusu taşınmazın ve içinde bulunduğu bölgenin ileride imar uygulamasına tabi tutulması hâlinde kesilmesi gereken düzenleme ortaklık payı oranının ve dava konusu taşınmazın çevresinde düzenleme görmüş parseller var ise bunlardan kesilen düzenleme ortaklık payı oranları ile bunlara ilişkin bilgi ve belgelerin ilgili Belediye İmar Müdürlüğü ile Tapu Müdürlüğünden ayrı ayrı sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere ve değerini etkileyen merkezi yerlere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi, bozmayı gerektirir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2.İlk Derece Mahkemesinin kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22..01.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(Karşı oy)

(Karşı oy)

K A R Ş I O Y

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar sayılı kararı ve müstakar kararlarında da açıkça ifade edildiği üzere Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının kesin hüküm halini almamış derdest davalar yönünden uygulanmaları gerekir. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulî kazanılmış hakkın ve aleyhe bozma yasağının istisnasını teşkil ederler.

Bu nedenle somut olayda; davalı tarafın Anayasanın 46 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca kamu alacaklarına uygulanacak en yüksek faizin uygulanmasına yönelik Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26 ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilecek bir temyiz talebinin (Davalı vekilinin 15.04.2024 tarihli dilekçesindeki “faize” ilişkin talebi) de dosya münderecatında bulunması karşısında, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmünün iptali yönünde Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve 01.08.2023 tarihli, 32266 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 05.04.2023 tarihli ve 2022/83 Esas - 2023/69 Karar sayılı iptal kararı doğrultusunda karar verilmeli ve “dava tarihinden itibaren mahkeme karar tarihine kadar” Anayasanın 46 ncı maddesinin son fıkrası hükmü nazara alınarak faize hükmedilmelidir.

Hâl böyle iken, eldeki derdest davada Anayasa Mahkemesi iptal kararının uygulanmadığı, Sayın çoğunluğun diğer yönleriyle katıldığımız “Bozma Kararı”na (faize ilişkin yönüyle) ve faizle ilgili 3 No’lu “Değerlendirme” görüşüne, açıkladığımız nedenlerle katılmıyoruz. 22.01.2025