Logo

5. Hukuk Dairesi2024/7230 E. 2025/847 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada, Hazine'nin kusursuz sorumluluğunun şartlarının oluşup oluşmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının iddia ettiği zararın, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanmadığı, geçerli bir veraset ilamına dayanılarak işlem yapıldığı, sonradan düzenlenen ikinci veraset ilamının ilk veraset ilamını geçersiz kılması nedeniyle davanın açıldığı, bu durumda tapu memurlarının hukuka aykırı bir eyleminin bulunmadığı ve zararla tapudaki işlem arasında uygun illiyet bağı olmadığı gözetilerek, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluğun şartlarının oluşmadığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/3526 Esas, 2024/1384 Karar

DAVACILAR : ... vd. vekili Avukat ...

DAVA TARİHİ : 08.10.2018

KARAR : Yeniden esas hakkında verilen karar

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/447 Esas, 2022/230 Karar

Taraflar arasındaki tapu sicilinin hatalı tutulması nedeni ile uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Hazine vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; mülkiyeti müvekkilinin ortak murisi Ahmet oğlu...ye ait İstanbul ili, ..., ... Mahallesinde bulunan 435 ada 50 parselde kayıtlı 562 m² büyüklüğündeki taşınmazın 1946 yılındaki kadastro tespiti sırasında Ahmet Ali'nin bir kısım varisleri adına yazılmış olduğunu, kadastro tespiti yapılırken müteveffa Ahmet Ali'nin hissesinin Hayriye'den olma çocukları ile ...'den olma çocukları ve sağ eş ... arasında pay edildiğini ve bu şekli ile ...'nin payına isabet eden 88/704 hisse kaydının tapuda ... adına yazıldığını, ... Toygun'un 1963 yılında öldüğünü, miras payı 8 sehim olarak kabul edilip, İbrahim'den olma çocukları Nuran Toygun'a 3, ...'a 3 ve Ahmet Ali'den olma çocuğu Sabiha'ya 2 pay verilerek dağıtıldığını, Ahmet Ali'nin 1917 yılında ölümünden sonra ...'nin 1929 yılında ölen Yusuf Balçık ile evlendiğini ve bu evliliğinden 1985 yılında ölen Hediye Balçık'ın dünyaya geldiğini, Hediye'nin ise evlendiğini ve çocuklarının olduğunu olmuş bu nedenle ...'nin miras payının Ahmet Ali'den olan çocukları, Arif, Selahattin, Sabiha ile Yusuf'tan olma çocuğu Hediye Balçık ve İbrahim Toygun'dan olma çocukları Nuran, Mesut, ve kocası İbrahim arasında taksim edilmesi gerekirken gerçek hukuki duruma aykırılık oluşturulduğunu, Müşterek muris Ahmet Ali adına kayıtlı iken mirasçıları adına tespit gören 435 ada 50 parselde kayıtlı taşınmazın Kadıköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1971/25 Esas sayılı dosyasındaki izale-i şuyu ilamına istinaden Hediye Balçık ve İbrahim Toygun varislerine hiç pay verilmeden izale-i şuyu yoluyla satışı yapılarak bedeli alındıktan sonra taşınmazı alan üçüncü kişi adına tescil edilmiş olduğunu, müvekkillerine bu satıştan dolayı yanlış (gerçeğe aykırı) mirasçılık belgeleri nedeniyle herhangi bir bedelde ödenmemiş olduğunu, müvekkillerinin önce ortak muris Ahmet Ali'den İstanbul Anadolu 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.7.2018 tarihli ve 2017/236 Esas, 2018/290 Karar sayılı veraset belgesi alındığını, Gebze 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 03.10.2018 tarihli ve 2018 /1183 Esas sayılı veraset belgesini almış olduklarını, her iki veraset belgesinde müvekkili davacıların ...'nin mirasında pay sahibi olduğunu ve tapu sicilinin hatalı tutulmasından dolayı bu haklarına kavuşamadıklarını ve zarara uğradıklarını belirterek belirlenecek tazminatın davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; hak düşürücü süre, derdestlik ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını, bir zararın varlığından söz edilemeyeceğinden davanın reddinin gerekmekte olduğunu, Devletin sorumluluğuna neden olacak bir durumun da söz konusu olmadığını belirtmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kabulüne, taşınmaz bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; tapu sicil görevlisinin şeklen geçerli söz konusu mirasçılık belgesinin içeriğinin maddi gerçeğe uygun olup olmadığının tetkik ve sorgulama sorumluluğunun bulunmadığını, mirasçılık belgesi, tereke mal ve hakları üzerinde tasarruf edebilme imkanı sağlayan ve mirasçılık durumunu ispata yarayan aksi sabit oluncaya dek geçerli bir belge olduğunu, cebri satış işleminin içeriğinde kullanılan söz konusu veraset belgesinin sonradan eksik mirasçı ihtiva etmesinden dolayı cebri satış işlemini yapan görevlilerin hatalı işlem yaptığı sonucunun çıkmayacağının ortada olduğunu, tapu sicilinin tutulmasından dolayı Hazinenin kusursuz sorumluluğundan bahsedilebilmesi için hukuka aykırı olarak yapılmış bir tapu sicil işlemi, zarar ve bu zarar ile hukuka aykırı tapu sicil işlemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerektiğini, tazminat davasının maddi koşulları oluşturmadığını, Hazinenin kusursuz sorumluluğunun şartlarından biri olan hukuka aykırı bir tapu sicili işlemi de mevcut olmadığından davacıların Hazineye izafeten açmış oldukları tazminat davasının maddi koşullarının oluşmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile Kadıköy 2. Sulh Hukuk Hakimliğinin 04.03.1972 tarihli ve 1971/25 sayılı cebri satış kararı gereği tescil işleminin yapıldığı, Tapu müdürlüğünce kök muris ... Toygun'a ilişkin Kadıköy Asliye 1. Hukuk Hakimliğinin 14.05.1971 tarihli 1971/374 Esas, 1971/447 Karar sayılı veraset belgesinin kayıt maliki adına düzenlendiğinin tespit edilmesi üzerine cebri satış kararının 14.03.1972 tarihli ve 1584 yevmiyeli işlem ile gerçekleştirildiği, işlemi yapan tapu sicil görevlisinin şeklen geçerli söz konusu mirasçılık belgesinin içeriğinin maddi gerçeğe uygun olup olmadığının tetkik ve sorgulama yetkisinin bulunmadığı, mirasçılık belgesi, tereke mal ve hakları üzerinde tasarruf edebilme imkanı sağlayan ve mirasçılık durumunu ispata yarayan aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu, cebri satış işleminin içeriğinde kullanılan söz konusu veraset belgesinin sonradan eksik mirasçı ihtiva etmesinden dolayı cebri satış işlemini yapan görevlilerin hatalı işlem yaptığı sonucunun çıkmayacağı, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında tapu sicilinin tutulmasından dolayı Hazinenin kusursuz sorumluluğundan bahsedilebilmesi için hukuka aykırı olarak yapılmış bir tapu sicil işlemi, zarar ve bu zarar ile hukuka aykırı tapu sicil işlemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerektiği, somut olayda satış memurluğunun talebi doğrultusunda Tapu Müdürlüğünce aksi sabit oluncaya kadar geçerli veraset ilamına dayalı olarak işlem yapılmış olması nedeniyle tapu sicili ile zarar arasında illiyet bağının bulunmadığı, dolayısıyla tapulu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklı tazminat koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından mahkemece koşulları oluşmayan tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gibi, satış işleminin yapıldığı 1972 yılından bu yana on yıllık zamanaşımı süresi geçmiş olup davalı Hazine vekili tarafından süresinde verilen cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunduğundan, mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi de mümkün ise de, Hazine vekili tarafından istinaf dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunulmaması nedeniyle bu hususta değerlendirme yapılmamış, Hazine vekilinin tazminat koşullarına ilişkin değinilen istinaf itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kabule ilişkin hükmü kaldırılarak davanın reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin kabule ilişkin kararının doğru olduğunu, hatalı veraset ilamı nedeni ile davacı tarafın zarara uğradığını belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesi.

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının iddia ettiği zarar, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanmamakta olup, tazminat isteğinin dayandırıldığı hukuki sebep sicilin baştan itibaren oluşturulmasına ilişkin işlemlere ait olmayıp sonradan meydana gelen sebebe bağlı olduğu ve sonradan doğan duruma göre de sicilin tutulmasıyla ilgili olarak tapuda görevli memurların yaptığı hukuka aykırı bir işlemin varlığından da bahsedilemez. Öyleyse iddia edilen zararın tapu sicilinin tutulmasından doğmadığı aksine mahkemece verilen ve verildiği tarihte geçerli olan bir veraset ilamına göre işlem yapılmasına rağmen aynı murise ait daha sonra başka mahkemece verilen ve ilk veraset ilamını geçersiz kılan ikinci bir veraset ilamı ile ilk verasetin geçersiz olduğunun anlaşılması üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda tapu memurlarının hukuka aykırı bir eylemi olmadığına ve zararla tapudaki işlem arasında uygun illiyet bağı bulunmadığına göre 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluğun şartları somut olayda gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

21.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.