Logo

5. Hukuk Dairesi2022/11567 E. 2023/1923 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kıyı kenar çizgisinde kalan taşınmaz nedeniyle 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca uğranılan zararın tazmini, tapu kaydının iptali ve kıyıya terkini istemine ilişkin yargılama.

Gerekçe ve Sonuç: Kıyı kenar çizgisinde kalan taşınmaz nedeniyle açılan tazminat davasının adli yargı yerinde görülmesinin doğru olduğu, mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu gözetilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1007 nci maddesi uyarınca uğranılan zararın tazmini ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile kıyıya terkini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı idare vekili dava dilekçesinde; Sakarya ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 4808 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalması sebebiyle uğradığı zararının 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince davalıdan işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile kıyıya terkinini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının tapu iptal ve tescil talepli dava açamayacağını, idari yargının görevli olduğunu, parselin tamamının kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmadığını, sorumluluk halinin kabulü durumunda tazminatın zararın doğduğu tarih itibarıyla hesaplanması gerektiğini, taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalması nedeniyle arsa olarak nitelendirmenin mümkün olmadığını, tapu iptal edilmediği için zararın doğmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın tamamının bedelinin dava ve ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile tapu sicilinden terkinine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunda taşınmazın değerinin çeşitli kriterler ele alınarak belirlendiğini; ancak davaya konu taşınmaz ile emsalin benzer durumlarının olması ile sahip olduğu özelliklerin göz önünde bulundurulmadığını, bilirkişilerce puanlama usulünde yapılan değerlendirmenin dayanağının açık olmadığını, mahkemece kaldırma kararı öncesinde tespit edilen değerden daha düşük bedel hesaplanmasının kabul edilebilir olmadığını, taşınmazın gerçek değerinin tespitinin gerektiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi nedeniyle dava tarihinden faize hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

2. Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması nedeniyle tapu kaydının iptali ve terkin isteme yetkisinin Hazineye ait olduğunu, dava hakkının da o hakkın sahibine ait olması nedeniyle davacıların bu yönde bir dava açamayacaklarını, dava dilekçesinde idarenin kamulaştırma işlemi yapmayıp tapu iptali ve tescil davası da açmadığının belirtildiğini, idarenin işlem yapmamasına karşı başvurulması gereken yargı yolunun idari yargı olduğunu, İlk Derece Mahkemesi kararının fonksiyon gaspı niteliğinde olduğunu, değerlendirme tarihinin tapunun iptal edildiği tarih olduğunu, tapu henüz iptal edilmediği için zararın doğmadığını, meskun mahalde bulunduğu kabul edilse bile belediye hizmetlerinden faydalanmadığı için yine arsa olarak kabul edilemeyeceğini, emsal olarak imarsız bir parselin alınması gerektiğini, 383 ada 13 parsel emsal olarak alınmışsa da ilçede benzer özelliklerde kıyıda kalan taşınmazların emsal olarak alınmasının çok daha doğru olacağını, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması olgusunun taşınmazın değerine olan olumlu ve olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek, emsal karşılaştırması yolu ile değerinin tespit edilmesinin ve tespit edilen bedelin işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesinin, davanın adli yargıda görülmesinin doğru olduğunu, mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacı tarafça yatırılan harcın kararın kesinleşmesiyle davacıya faizsiz olarak iade edilmesinin mülkiyet hakkının açık ihlali olduğunu, bilirkişilerin dava konusu taşınmaza 3621 sayılı Kıyı Kanunu (3621 sayılı Kanun) ile verilen gerçek zararı hesaplayamadığını, dava konusu parsele 3621 sayılı Kanun'la gelen inşaat yasağı gelmemiş olsaydı dava konusu taşınmazın bedelinin çok daha yüksek olacağını, emsal incelemesinin hatalı olduğunu ileri sürerek temyiz yoluna başvurmuştur.

2. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması nedeniyle tapu kaydının iptali ve terkin isteme yetkisinin Hazineye ait olduğunu, dava hakkının da o hakkın sahibine ait olması nedeniyle davacıların bu yönde bir dava açamayacaklarını, hiç kimsenin dava açmaya zorlanamayacağını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, dava dilekçesinde idarenin kamulaştırma işlemi yapmayıp tapu iptali ve tescil davası da açmadığının belirtildiğini, idarenin işlem yapmamasına karşı başvurulması gereken yargı yolunun idari yargı olduğunu, hükmedilecek vekalet ücretinin maktu olması gerektiğini, açılacak davaların değerlendirme tarihinin tapunun iptal edildiği tarih olduğunu, tapu henüz iptal edilmediği için zararın doğmadığını, davanın reddine karar verilmeyecekse AİHM kararlarında olduğu gibi tazminatın denkleştirilmesi suretiyle hakkaniyete uygun bir çözüm bulunması gerektiğini, alınan bilirkişi raporunun dava konusu taşınmazın gerçek değerini yansıtmadığını ileri sürerek temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’nun “Sorumluluk” karar başlıklı 1007 nci maddesi.

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dava konusu taşınmazın 27.12.2019 tarihinde satış yoluyla şerhsiz olarak davacı adına tespit ve tescil edildiği, taşınmazın tamamının kesinleşen kıyı kenar çizgisinde kaldığı, eldeki davanın 29.05.2020 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup taraf vekilleri tarafından temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacıdan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.