Logo

5. Hukuk Dairesi2022/13303 E. 2023/7954 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada zamanaşımı def’inin uygulanıp uygulanmayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren on yıllık hak düşürücü süre ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi ile düzenlenen tazminat davası açma imkanını sağlayan karar tarihinden sonraki makul sürenin de geçmiş olması gözetilerek, Hazine yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/573 Esas, 2022/1852 Karar

KARAR : Yeniden esas hakkında verilen karar

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2017/453 Esas, 2020/200 Karar

Taraflar arasındaki tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Hazine vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.

Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 19.09.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.

Duruşma günü davacı vekilleri Avukat ... ve ... ile davalı Hazine vekili Avukat ... gelmişlerdir.

Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.

Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, Yukarı ... Mahallesi 10 ada, 300 parsel sayılı taşınmazın tamamının 17.06.1985 tarihinde müvekkili ... tarafından satın alındığını, yapılan revizyon ile taşınmazın Aşağı ... Mahallesi 297 ada 32 parsel numarasını aldığını, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun (6831 sayılı Kanun) 1744 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılmış bulunduğundan Hazine adına tescil edildiğini, davacı tarafından taşınmazın iadesi için 19.04.2012 tarihinde kabul edilen 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkındaki Kanun (6292 sayılı Kanun) uyarınca Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığına 27.06.2012 tarihli ve 4867 No.lu dilekçe ile müracaatta bulunulduğunu, müvekkiline verilen 05.04.2017 tarihli cevapta taşınmazın iadesinin mümkün olmadığınının bildirildiğini, kanuni düzenlemeye rağmen taşınmazın orman sınırları dışına çıkarılarak Hazine adına tesciline karar verildiğini, rayiç değerinin ödenmediğini, taşınmazın taraflarına iadesine ilişkin taleplerinin reddedildiğini, taşınmazın tapusunun bedelsiz olarak hükmen iptali sebebiyle müvekkilinin zararının olduğunu belirterek müvekkilinin uğradığı zararın tazminini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; 12.07.2013-15.01.2016 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında taşınmazın yol alanında kalması nedeniyle taşınmazın iadesinin uygun olmadığının davacıya iletildiğini, bunun üzerine davacıya rayiç değerlerine eş değer 2/B taşınmazı tespit edilmesi halinde gereğinin yapılacağı hususunun 31.10.2017 tarihli ve 151050 sayılı yazı ile bildirildiğini, davada hak düşümü ve zaman aşımı sürelerinin geçmiş olduğunu, davacının dava konusu parseldeki kullanımını kanıtlayacak herhangi bir ilgisinin ve muhdesatın olup olmadığı hususunun açığa kavuşturulması ve herhangi bir hak sahipliğinin olmadığının anlaşılması halinde taşınmazın üzerine herhangi bir beyanın konulmaması gerektiğini, bu sebeple davacının davasını ispatlaması gerektiğini, belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu, dava konusu taşınmazın Üsküdar Kadastro Mahkemesinin 1993/141 Esas, 1995/154 Karar sayılı kesinleşmiş kararı ile Hazine adına tescili edildiğini, husumetin Orman Genel Müdürlüğüne yönetilmesi gerekirken, Maliye Hazinesine yöneltilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğunu, ayrıca davanın zamanaşımı süresi dolmuş olup, zamanaşımından dolayı reddinin gerektiğini, davacının tapu kaydındaki şerhi bilerek taşınmazı satın aldığını, iyi niyetli olmadığını, taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kalması nedeniyle arazi kadastrosunda tespite esas alınan eski tapu kaydının hukuki değerini yitirdiğini, dolayısıyla Hazinenin tazminat ödemesini gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, Hazinenin tazminat ödenmesinin gerektiği düşünülse bile dava konusu taşınmazın orman vasfında olması sebebiyle kısıtlı kullanım şartlarına tabi olduğunu, taşınmazın tam değerinin karşılanmasının gerekli olmadığını, taşınmazın yüzölçümünün 227,39 m² olmasına rağmen 304,00 m² olarak hesaplama yapılmasının da usul ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olmadığı, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmediğinden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 146 ncı maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanmasının esas olduğu, somut olayda davacıya ait eski zabıt kaydının 1993 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 297 ada 32 parsel sayılı taşınmaza revizyon gördüğü, yapılan tespite itiraz davası sonucu zilyetlik şerhi iptal edilerek taşınmazın 2/B vasıflı olması sebebiyle Hazine adına tesciline karar verildiği, eski zabıt kaydının hukukî değerini yitirdiği, davacı tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra eldeki davanın açıldığı, her ne kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (YHGK) karar tarihi 18.11.2009 tarihinden önce dolmuş ise de davacı tarafından 18.11.2009 tarihli YHGK kararından yaklaşık 8 yıl sonra dava açıldığından davanın makul süre içinde açılmadığı; davalı idare tarafından taşınmazın iade edilebilecek taşınmazlardan olduğu ancak imar planında yol alanında kalması sebebiyle iade edilmeyeceği, eş değer bir taşınmazın verilebileceği veya rayiç değerinin ödeneceği bildirilmiş ise de 6292 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki talep ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca açılan tazminat talebi birbirinden bağımsız olup her iki talebin ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, İdareye yapılan başvurunun 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı tazminat davası açısından zamanaşımı kesen veya yeni bir zamanaşımı süresini başlatan olgu olmadığı, idarece rayiç değerin ödeneceğinin kabul edilmesine rağmen ödenmemesinin idari bir tasarruf olduğu, söz konusu idari tasarrufa karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği belirtilerek istinaf başvurusunun kabulü ile Hazine yönünden zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın reddine karar verilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın davacı tarafından 1985 yılında tapu yolu ile satın alındığını, 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılarak Hazine adına tescil edildiğini, davacının tapuya güven ilkesine dayalı taşınmazı mülk edindiğini, mülkiyet hakkının ihlal olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda zamanaşımı gözetilmeden karar verilmesi gerektiğini ayrıca 6292 sayılı Kanun gereği Milli Emlak Müdürlüğüne bedelsiz iade talebinde bulunulduğunu, taşınmaz 1/1000 ölçekli planda yolda kaldığından talebin kabul edilemediğini, rayiç taşınmaz bulunduğunda gereğinin yapılacağının bildirildiğini, bunun üzerine eldeki davanın açıldığını, idareye yapılan başvuruya dayalı tazminat davası yönünden (kabul etmemekle beraber) en azından yargı yolundan dolayı görevsizlik kararı verilmesini gerektiğini ileri sürmüştür.

2. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; Hazine lehine nispi vekâlet ücreti hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. 6098 sayılı Kanun’un 146 ncı maddesi,

4. YHGK'nın 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Tazminata konu İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, Yukarı ... Mahallesi 10 ada, 300 parsel sayılı taşınmazın tamamının 17.06.1985 tarihinde satın alındığı, yapılan revizyon ile taşınmazın Aşağı ... Mahallesi 297 ada 32 parsel numarasını aldığını, dava konusu taşınmazın 1993 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında ... adına şerh verilerek Hazine adına tespit edildiği, ... ve Hazine tarafından yapılan tespite itiraz edildiği, yargılama sonucu Üsküdar Kadastro Mahkemesinin 1993/141 Esas, 1995/154 Karar sayılı ilâmı ile davacı ... davasının reddine, birleştirilen davacı Hazinenin davasının kabulü ile dava konusu parselin tespit gibi Maliye Hazinesine tapuya tesciline, tutanağın beyanlar hanesindeki davacı lehine olan zilyetlik şerhinin iptaline karar verildiği, hükmün kanun yoluna başvurulmaksızın 01.12.1995 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın hükmen 23.01.1996 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, beyanlar hanesinde ... adına kullanım şerhinin bulunduğu, davacı tarafından 6292 sayılı Kanun kapsamında taşınmazın bedelsiz iadesi amacıyla Milli Emlak Müdürlüğüne başvurulduğu, başvuru sonucu 31.10.2017 tarihli Milli Emlak Müdürlüğü yazısına göre dava konusu taşınmazın iade edilebilecek taşınmazlardan olduğu; ancak 6292 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca taşınmazın imar planında yol alanında kalması sebebiyle iadesinin mümkün olmadığı, eş değer bir taşınmazın bulunması hâlinde gereğinin yapılacağının bildirildiği, ancak idarece taşınmazın iade edilmemesi ve rayiç bedelinin ödenmemesi üzerine eldeki davanın 09.11.2017 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

3. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun’un 146 ncı maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125 inci maddesine) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2014/6673 başvuru numaralı ve 25.07.2017 tarihli ... Kararı ve YHGK'nın 18.11.2009 tarihli 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; YHGK kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiş olup YHGK karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanılarak dava açılması gerekir.

4. Tazminata konu edilen taşınmazın Üsküdar Kadastro Mahkemesinin 1993/141 Esas, 1995/154 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde Hazine adına tesciline karar verildiği, bu kararın 01.12.1995 tarihinde kesinleştiği, davacının mülkiyeti kaybettiği bu tarih itibarıyla zararının oluştuğu, bu tarihten itinaren on yıllık süre geçtikten sonra davacının 09.11.2017 tarihinde eldeki davayı zamanaşımı süresinden sonra açtığı anlaşılmıştır.

5. Buna göre, YHGK karar tarihinden sonra makul süre de dolmuş bulunduğundan, davalı Hazine vekilinin süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğu da gözetilerek Hazine yönünden davanın zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

6. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup taraf vekillerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, davacıdan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

26.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.