Logo

5. Hukuk Dairesi2022/9359 E. 2022/18403 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının iptali nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada, davacının tapu kaydındaki orman şerhini görerek taşınmazı satın almış olmasının tazminat istemine engel olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının orman şerhi bulunan taşınmazı satın almış olmasının, TMK m.1007'de düzenlenen Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı ve illiyet bağını kesecek kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması gözetilerek, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

İLK DERECE

MAHKEMESİ : Kocaeli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda; ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf incelemesi üzerine bölge adliye mahkemesinin yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmünün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekilince istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;

- K A R A R -

Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karara karşı, davalı Hazine vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş, hüküm, davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.

Aşağıda açıklanan gerekçelerle Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan ret kararı kaldırıldıktan sonra Kocaeli 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/111 Esas, 2020/363 Karar sayılı kararının incelenmesinde;

Dosyada bulunan bilgi ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; dava konusu Kocaeli İli, İzmit İlçesi, Çubuklu Bala Köyü 110 ada 160 parsel sayılı 4.217,90 m² yüzölçümlü, tarla vasıflı taşınmazın evveliyatında 13.02.1961 tarihinde yapılan tapulama çalışmaları sonucunda davacıdan önceki malikleri adına tapuya tescil edildiği, taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine 07.01.1992 tarihinde "orman sınırları içindedir” şerhinin ve 03.05.1996 tarihinde “orman tahdit ve orman sınırları içinde kalmaktadır” şerhinin konulduğu, şerhten sonra 31.10.2013 tarihinde davacının satış ve birleştirme yoluyla taşınmazın tamamında malik olduğu, Kocaeli 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/421 Esas, 2020/214 Karar sayılı kararıyla Kocaeli İli, İzmit İlçesi, Çubuklu Bala Köyü 110 ada 160 parsel sayılı taşınmazın tamamının tapusunun iptali ile orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, bu kararın temyiz incelemesinden geçmeksizin 09.09.2020 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 22.05.2019 tarihinde zamanaşımı süresi içinde açıldığı anlaşılmıştır.

Dava konusu taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine 07.01.1992 tarihinde "orman sınırları içindedir” şerhinin ve 03.05.1996 tarihinde “orman tahdit ve orman sınırları içinde kalmaktadır” şerhinin konulduğu, davacı ...’ın 31.10.2013 tarihinde satın aldığı taşınmazı orman olduğunu gösteren şerh ile edindiği anlaşılmaktadır. Buna göre Devlet tapu sicil kaydındaki şerhin tesisini sağlayarak kaydın bu hali ile değerlendirilmesi gerektiği hususunu aleniyete intikal ettirmiştir. 4721 sayılı TMK'nın 1020. maddesinin "Tapu sicili herkese açıktır. İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez." hükmü nazara alındığında tapunun beyanlar hanesine şerh işlendikten sonra bu şerhi tapuda görmesine rağmen taşınmazı devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve TMK'nın 2. maddesi uyarınca dürüst davrandığından söz edilemez. Hal böyle olunca, davacının tapusunun iptali sebebiyle bir zararının oluştuğu kabul edilse bile, bu zararın tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklandığının söylenemeyeceği gibi, zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının varlığından da bahsetmek mümkün olmayacağından, davacı ...’ın 07.01.1992 tarihinden sonra, orman şerhini görerek taşınmazı 31.10.2013 tarihinde satın alması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Doğru görülmemiştir.

Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan Kocaeli 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/111 Esas, 2020/363 Karar sayılı hükmünün HMK’nın 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca kararın bir örneğinin Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 15.12.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y

Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulü yönünde verilen kararın, davacının tapu kaydındaki “orman tahdit ve sınırları içerisindedir.” şerhini görerek satın aldığından bahisle kötü niyetli sayılarak davanın reddi gerektiği yönündeki bozma kararına açıklayacağımız nedenlerle katılmamaktayız.

TMK’nın 1007 nci maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Bu sorumluluğun nitelik itibarıyla kusursuz sorumluluk olduğu hususu gerek öğretide gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız olarak tutulmuş olan kayıtlar nedeniyle doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan, tapu kütüğünün oluşumu aşamalarında kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu kuşkusuzdur.

TMK’nın 1007 nci maddesinde kabul edilen sorumluluğun doğabilmesinin ilk şartı, Tapu Sicil Tüzüğü'nün 7 nci maddesinde sayılan ana ve yardımcı sicillerin Devlet tarafından tutulması için gerekli bir eylem veya işlemin bulunmasıdır. Bildirim yükümlülükleri, sicilin tutulmasına ilişkin araçların korunması, saklanması, kayıtların yazımından önce gerekli araştırmaların yapılması, siciller ile ilgili örneklerin ilgilisine verilmesi, sicildeki bilgilerin eksik ya da yanlış çıkartılması gibi hususlar da tapu sicilinin tutulması kavramı içine girmektedir. Devletin sorumluluğundan söz edebilmek için bu kayıtların tutulması sırasında bir hatanın mevcut olması veya gerçeğe aykırı bir sicilin tutulmuş olması gerekir.

Tapu sicilinin tutulması nedeniyle Devletin sorumlu tutulabilmesinin ikinci şartı, bir zararın oluşmasıdır. Zarar tehlikesi var olmakla birlikte henüz zarar doğmamış ve zararın başka türlü önlenmesi imkânı var ise aynî hakkını kaybeden veya aynî hakkı sınırlandırılan kişi, tapu kaydının düzeltilmesi davası ile ya da tapu memurunun idari bir işlemi ile hakkına kavuşabilecekse zararın doğduğundan söz edilemez. Zararın varlığının kesin olarak anlaşıldığı hallerde Devletin sorumluluğundan söz edilebilecektir.

TMK’nın 1007 nci maddesine göre Devletin sorumluluğunun doğabilmesi için gereken bir diğer şart, meydana gelen zarar ile tapu sicilinin tutulması arasında illiyet bağının bulunması, ayrıca zarar görenin bu illiyet bağını kesecek derecede bir kusurunun bulunmamasıdır. Eğer zarar görenin bir kusuru var ve bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise Devletin sorumluluğundan söz edilemeyecektir.

Bu nedenle somut olayda davacının tapu kaydındaki “orman tahdit ve sınırları içerisindedir.” şerhine rağmen taşınmazı satın almasında davacıya bir kusur yüklenebilecek mi, davacı kötü niyetli sayılabilecek mi, davacı kötü niyetli sayılacak ise bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta mıdır sorularının cevabı önem taşımaktadır.

Öncelikle, hatalı olarak verildiği düşünülse dahi Devlet kurumlarınca özel mülkiyete konu edilerek gerçek ve tüzel kişiler adına tesis ve tescil edilen taşınmazlara ait tapu kayıtları kazanılmış hak oluşturacaklarından, hiçbir gerekçe ile “yok hükmünde” veya “geçersiz” sayılamazlar. Tapu kayıtları bedelsiz olarak iptal edilemez. Tapu kayıtlarının iptal edilmesi üzerine açılan bedel (tazminat) davaları reddedilemez.

Aksi yöndeki düşünce, Anayasamızın 90'ıncı maddesi ile mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerine, hukuk devletinin güvenilirliği ve devamlılığı ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (1) No.lu Protokolünün 1'inci maddesine açıkça aykırılık teşkil eder.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre bir taşınmazın orman veya kıyı kenar çizgisi ya da başka bir kamu alanında olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesi, hukuken öngörülebilir olup kamu alanlarının korunmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amaç da içermektedir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mülkiyet tespitine ilişkin hukuki hatalar nedeniyle tapuların iptal edilerek kişilerin mülkiyetlerinden yoksun bırakıldıkları başvurular bakımından istikrarlı olarak hiçbir tazminat ödenmemesini haklı gösterecek herhangi bir istisnai durum da bulunmadığı halde bir tazminat ödenmeksizin bireylerin tapu kayıtlarının iptal edilmesi şeklindeki mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan müdahalenin, kamunun yararı ile bireylerin hakları arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve bu müdahalelerin başvurucuları aşırı bir yük altına soktuğu kanaatine vararak başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. (N.A. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37451/97, 11/10/2005, §§ 36-43; Rimer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18257/04, 10/03/2009, §§ 34-41)

Tapu sicilinin tutulmasından doğan Devletin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olduğundan, sorumluluğun ortadan kalkması için illiyet bağının kesildiğinin kanıtlanması gerekir. Burada zararın doğduğu anın tespiti illiyet bağının kesilip kesilmemesi yönünden önem arz etmektedir. Zira davacının tapu kaydındaki şerhi görerek ve bilerek taşınmazı satın almasının zararın oluşumuna katkısının bulunup bulunmaması, Devletin sorumluluğunun tespiti açısından önemlidir. Bu değerlendirme şüphesiz her somut olayın kendi şart ve özelliklerine göre yapılmalıdır.

Dairemizin çoğunluk görüşüne dayalı kararda, davacının tapu kaydında “orman tahdit ve sınırları içerisindedir” şerhi bulunan ve tapusunun iptal edilme ihtimalini öngörebildiği taşınmazı satın alması nedeniyle tazminat ödenmesini isteyemeyeceği düşüncesiyle kararın bozulması gerektiği kabul edilmiştir.

Böyle bir kabul, Devletin hatalı kayıt oluşturmasından kaynaklı sorumluluğu ile taşınmazın orman şerhinin bilinerek satın alınması olgusu arasında, bu kusursuz sorumluluğu bertaraf edecek nasıl bir bağlantı olduğunu izah etmeye yetecek dayanaktan yoksundur. Zira orman şerhini içerse de alım-satıma engel bir açıklama, tedbir kararı, vs. bulunmayan tapu kaydına güvenerek bulunduğu hâl üzere taşınmazı satın alan kişinin tapusunun kamu yararına dayalı meşru bir amaçla da olsa bedelsiz iptali ile tüm zararın davacıya yüklenmesi, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin hatalı işlem yapan idare lehine bozulması sonucunu doğurur.

Davacının orman şerhli bir taşınmazı satın almış olması Anayasa’nın 35 inci maddesindeki güvenceleri ortadan kaldırmaz. Salt “orman” şerhli bir taşınmazın satın alınması, ilgili idarenin tapu sicilini gecikmeksizin, doğru ve eksiksiz oluşturma sorumluluğunun ihlalini mazur göstermeye yetmemelidir.

Bir taşınmazın orman tahdidi içinde kalmış olması ve bu hususun kesinleşmesi ile birlikte zarar doğmaktadır. Zarar doğduktan sonra böyle bir taşınmazı satın alan davacının, zararın doğumunda bir katkısının olduğundan söz edilemez. Zira davacı taşınmazı satın almadan evvel zarar oluşmuştur.

Şayet önceki malikin talep hakkının bulunmadığı bir durumda, yeni malik talep hakkı elde edecek olsa ve devir sırf bu amaçla yapılmış olsaydı, davacının eyleminin illiyet bağının kesilmesine neden olduğu kabul edilebilirdi. Zira burada zarar görenin bu eylemi zararın meydana gelmesinin sebebi olarak ortaya çıkmış olacaktı. Zarar görenin eyleminin zararın ortaya çıkmasının bir sebebi halini almadığı durumlarda illiyet bağının kesildiğinden bahsedilemez. Çünkü zarar ve sorumluluk zaten doğmuştur.

Somut olayda davacı orman tahdit sınırları içerisinde bulunan taşınmazı için eldeki davayı açmış, mahkemece dava kabul edilmiş, karara yönelik istinaf talepleri bölge adliye mahkemesince esastan reddedilmiştir.

Orman şerhli taşınmazdaki eski malik açısından var olabilecek bir hak, kötü niyetli olduğu ispatlanamamış yeni malik için de şüphesiz geçerli sayılmalıdır. Davacının, illiyet bağını kesebilecek yoğunlukta kötü niyetli olduğuna dair herhangi bir tespit dosya kapsamında yapılamamıştır. Bir kimsenin iyiniyetli olmadığına dair şüphe, kötü niyet ispatlanamadığı müddetçe nedensellik bağını kopartacak boyutta ve mülkiyet hakkı gibi temel bir anayasal hakkın ihlali için yeter düzeyde kabul edilemez. (Bkz. aynı anlamda, Anayasa Mahkemesi, B. No:2019/4977, 24.11.2021)

Yukarda açıklamış olduğum nedenlerden dolayı davanın kabulünün doğru olduğunu düşündüğümden, sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.